Trump’ın gümrük tarifeleri hamlesiyle ortalık toz duman. Avrupa Birliği, "Tepki mi versek, orta yol bulmak için müzakere mi etsek" diye kendi arasında tartışıyor.
Trump bu ekonomik “bombayı” atmadan önce de siyasî bombayı atıp, “Ben Rusya’yla anlaşırım, Avrupa’nın savunması için de elimi taşın altından çekerim” demişti.
Özellikle Ukrayna’nın ihtiyacı olan güvenlik garantileri için Türkiye’ye güvenebileceğini düşünen kimi Avrupalı başkentler de birdenbire Ankara’ya çiçek atmaya başlamıştı. Buradan yola çıkan iktidar da, yine kendisini dev aynasında görüp, “Türkiye’siz Avrupa savunması olmaz” demeye başlamıştı.
Ankara “Askerî güce ihtiyacı olan bu arkadaşlar tıpış tıpış ayağımıza gelir, biz de bu sayede Avrupa ile ilişkileri canlandırırız, zorda olan ekonomi için de bir şeyler koparırız” hesabı yapıyordu.
19 Mart operasyonunun arka planında hiç kuşkusuz Trump’ın Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına kayıtsız kayacağı, Avrupa’nın da cılız tepkilerle geçiştireceği ön kabulü vardı.
Gerçekten de Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye çok daha sıcak bakan Genişlemeden Sorumlu Komiseri Marta Kos’un, Türkiye ziyaretini erteleme kararını alması iki haftayı buldu.
3 Nisan’da yapılması planlanan Türkiye-AB Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyalog toplantısının zamanlaması Brüksel’i sıkıntıya soksa da, baskılara karşın, toplantı Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in katılımıyla gerçekleşti. Hatta AB’nin Enerjiden Sorumlu Komiseri de ziyaretini ertelemeyip Enerji Bakanı’yla Ankara’da bir toplantı gerçekleştirdi.
Ancak yüksek düzeyli ekonomi toplantısından içerikli somut bir sonuç çıkmadığı gibi kısa vadede Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir canlanma ihtimali de bulunmuyor.
AB kaynaklarından edindiğim bilgi, ne Gümrük Birliği'nin güncellenmesi için görüşmelerin başlaması gündemde ne de vize kolaylığı.
Meselenin 19 Mart’la bağlantısı elbette var. Ama bununla sınırlı değil. Yaşanan gelişmeler, Avrupalıların Türkiye’ye dönük büyük beklentiler içine girmelerini frenlemiş görünüyor.
ABD NATO merkezi komutanlığını bırakmaya yanaşmıyor
Her şeyden önce ABD’nin yangından mal kaçırıp, Ukrayna’yı birdenbire ayazda bırakması ihtimali zayıflamış görünüyor. Zira Trump’ın, seçim kampanyasında vaat ettiği gibi Rusya ve Ukrayna’yı 24 saatte ateşkese ikna edemeyeceği ortaya çıktı. Trump elini baştan o kadar açık edip Rusya’ya öyle müzahirmiş gibi davrandı ki, Putin öyle kolayına ateşkese razı olmayacağını net olarak açık etti.
İkincisi, ABD’nin öyle zannedildiği gibi Avrupa’dan hızla elini eteğini çekmeyeceği de anlaşıldı. Amerikan Savunma Bakanı’nın başlarda NATO’da esip gürlemesine karşın Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Brüksel’e gidip "ABD, NATO’da kalacak" mesajı verdi. Bu arada, anladığım kadarıyla NATO yetkililerinin, “Madem ABD eskisi kadar NATO’da aktif olmak istemiyor, yüksek komutanlığı Avrupa’ya verin” teklifine Amerika yanaşmamış; NATO’nun askerî olarak en yüksek organındaki kontrolünü devretmek istememiş. Süper güçler elde ettikleri kazanımlardan, ağırlık sahibi olduğu konumlardan öyle kolay kolay vazgeçmezler.
Üstüne, Avrupa’nın Ukrayna’ya güvenlik garantileri vermesi, daha özerk bir askerî kuvvet oluşumuna gitmesi süreci de kolay ilerlemiyor. Avrupa’nın pek çok ülkesi Rusya’yı, bir Polonya yada Romanya kadar kendine tehdit olarak görmüyor. Pek çok ülke, savunma harcamaları için daha fazla bütçe ayırmak konusunda ayak sürüyor.
Yani Avrupa’nın yeni güvenlik mimarîsinin şekillenmesi hem çok sancılı olacak hem de zaman alacak. Büyük ordusu, gelişen savunma sanayisiyle Türkiye’nin askerî potansiyeline dönük “bundan nasıl yararlanırız” heyecanı biraz sönümlenmiş gibi duruyor.
Bu heyecan sönümlenmesine karşın, “Türkiye’yi de çok ihmal ettik; şu jeostratejik konjonktürden yararlanıp, AB-Türkiye ilişkilerini biraz canlandırsak” diyenlerin de hevesi 19 Mart operasyonuyla kursağında kaldı.
Bir AB’li kaynak, Türkiye’nin hukukun üstünlüğü, demokrasi konularında adım atması halinde AB’den daha manalı bir açılım bekleyebileceğini ancak mevcut durumda çok azla yetinmek zorunda kalacağını söyledi. Yani Şimşek’in toplantıdan sonra verdiği iyimser mesajların somutta bir kazanıma dönüşme ihtimali düşük.
Orta Asya ve KKTC meselesi
Fırsatları tepmek konusunda hiçbir fırsatı kaçırmayan Türkiye, yine yanıltmadı.
“Trump en düşük tarifeyi bize uyguladı” diye sevinmek yerine yeni koşullara hızla uyum sağlamak gerekiyor. Türkiye en büyük ekonomik partneri ile cepheyi sıkılaştırmak yerine, AB komiserlerine hakaretler yağdıradursun, Orta Asya ülkeleri bile Avrupa’yla iş birliği arayışında.
Türkiye, 2022’de “Ya KKTC’yi gözlemci üye olarak davet edersiniz ya da...” diyerek Orta Asya ülkelerini orantısızca cendereye almasının bedelini, bu ülkelerden üçünün, Kıbrıs Rum Kesimi’ne büyükelçi atamasıyla ödüyor.
Orta Asya-AB zirvesi, Kıbrıs pürüzü nedeniyle uzun süre yapılamamıştı. Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ın Rum kesimine büyükelçi ataması ile Orta Asya-AB zirvesinin aynı zamanlarda gerçekleşmiş olması tabii ki tesadüf değil.
AB, Orta Asya’ya 12 milyar Euro'luk yatırım paketi vaat etti; "Onlar da KKTC ve Türkiye’yi 12 milyar Euro'ya sattılar" diyerek meseleyi bu kadar basitleştirmemek gerek. Ukrayna savaşından zaferle çıktığı varsayımıyla gözünü yine yakın çevresine çevirecek bir Rusya karşısında Orta Asya ülkeleri de bir arayış içinde. Sonuçta her ülkenin kendi çıkarını düşünmesi doğal. Ekonomisini düze çıkaramayan Türkiye’nin durumu da ortada. Orta Asya ülkelerine ihtiyacı olan vaatlerde bulunma imkanı sınırlı.
Sonuçta KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Türk Devletleri Teşkilatı toplantısına gözlemci üye olarak davet edildiği için Kıbrıs meselesinde muazzam bir başarı sağlanmış olmadı. Hatta bu hamleyle mevcut durumun da gerisine düşüldü.
Trump’lı dünyanın içinde olduğu bu toz duman içinde çok da bir şey ifade etmese de afra tafralı Türk diplomasisi açısından ciddi bir gol yeme durumudur.
Üstüne, büyük laflar edip o lafları sonradan yutmak iktidarın dış politikasının genel bir özelliği haline gelmek üzere.
"Artık sadece iki devletli çözümü konuşuruz" denmesine karşın mart ayında BM gözetiminde hem de bakan düzeyinde görüşme masasına oturuldu. Zaten bir AB’li yetkilinin de “Şu anda ilişkilerimiz açısından en az önemli sorun Kıbrıs” demesi de dikkat çekici.