Yaptığı siyaset değil, düpedüz kin ve nefret temelinde kışkırtıcılık.
Yeni Suriye’de başarısızlığa uğratılan iç savaş kışkırtıcılığının bir provası bizim ülkemizde Özel üzerinden sahneleniyor.
Sokaklara oynuyor.
Sokaktan iktidar devşirmeye kalkışıyor.
Devlete parmak sallıyor.
Sivil otoriteye meydan okuyor.
Kanun-nizam tanımıyor.
Kof kabadayı ağzıyla devlet görevlilerini tehdit ediyor.
Sosyal barışı bozuyor.
Ekonomiye saldırıyor.
İstiyor ki devletin başlattığı barış süreci bitsin.
Düzelmeye başlamış ekonomik sistem çöksün.
İmamoğlu sadece bahane.
Bu dışarının aklı.
Özel’in üzerinden yeni CHP’yi dizayn etmeye çalışan o malum güçlerin aklı.
Suriye’nin içini Esed artıklarıyla karıştırmak isteyenler bu kez içimizdeki bilumum Esed artıkları üzerinden içimizi karıştırmak istiyorlar.
Bu bir demokratik tepki değil.
Bu yasalara uygun demokratik ve barışçıl bir tepki siyaseti hiç değil.
Vandalizmin siyasete taşınmasıdır.
Siyaset üzerinden vandalizmin normalleştirilmek istenmesidir.
Buna asla izin verilemez.
Bir siyasal parti herkesten önce kanuna ve nizama uymak zorundadır.
Uymuyorsa gereken neyse yapılmalıdır.
Özel’in CHP’si şerrin siyasi üssüne dönüşmüş durumdadır.
Ülkemize yönelik beşinci kol faaliyetlerinin odağına dönüşmüş durumdadır.
Türkiye karşıtı emperyalist üst aklın bütün oyun planları ve beşinci kol faaliyetleri bizzat Özel üzerinden devreye alınmış bulunmaktadır.
Bu gidişata bir dur denilmelidir.
Özel’in dışarıdaki efendileri çok iyi biliyorlar ki PKK kendini fesheder ve silahlarını bırakırsa artık Türkiye’nin gücünü kırmayı asla başaramayacak bir tarihsel yeni dönem başlayacaktır.
Ekonomik sorunlarını çözmüş bir Türkiye’nin de sırtını yere getirmek zinhar mümkün olmayacaktır.
O yüzden son bir hamleyle Özel’in CHP’si üzerinden iç savaş kışkırtıcılığı yapmaktadırlar.
Özel’in zehirli dili bu amaca ziyadesiyle hizmet ediyor.
Gezi’de nasıl ki ağaç bahane idiyse burada da İmamoğlu bahane.
Bakmayın siz Özel’in İmamoğlu’nun siyasi yaveri gibi davrandığına, İmamoğlu üzerinden bağırıp çağırdığına.
Herkesten önce o memnundur.
İmamoğlu’nun vesayetinden kurtulduğu İmamoğlu’nu da sokak üzerinden kullanarak kendi liderliğini inşa etmeye çalışıyor.
Çok yakın bir arkadaşının da dediği gibi Özel bir lider olarak doğuyor.
Yaptığı her şey siyaseten kendi liderliğini inşa etmekten ibaret.
İmamoğlu’nu tamamen araçsallaştırmış durumda.
Bir adım ötesi, İmamoğlu’nu Silivri’ye gömmek olacaktır.
Siyaset katildir.
Kılıçdaroğlu’nun başına gelen İmamoğlu’nun başına gelecektir.
İmamoğlu bunu içeride şimdilik farketmiyor olabilir ama Özel’in kendisini liderliği için araçsallaştırdığını farkettiğinde de iş işten geçmiş olacak.
Özel’in gözünü hırs bürümüş.
Kendisine verilen akla göre oynuyor.
Çok tehlikeli oynuyor.
Kendi ülkesini yıkıma taşıyacak kadar tehlikeli oynuyor.
Kendi kişisel iktidarı önündeki bütün engelleri yıkarak gidiyor.
Sokakta oluşturduğu algıya yaslanarak partisi içindeki muhalefeti baskılıyor.
Sokakta bizzat oluşturduğu nefreti kendi siyasi emellerine alet ediyor.
Önce nefret oluşturuyor, sonra o nefret dalgası üzerinde siyasi sörf yapıyor, o nefret üzerinden parti içi muhalefeti sesini çıkaramaz duruma düşürüyor.
Sokaktaki kitleyi kendi liderliğinde konsolide etmeye çalışırken aynı zamanda o kitlenin öfkesini partisi içinde kendisine muhalif olanlar için susturucu bir silaha dönüştürüyor.
Partisinin içi kendisini ve partililerini ilgilendirir.
Ama ülkenin içine saldığı bu fitne ülkemizle birlikte hepimizi ilgilendiriyor.
Özel’in CHP’si bir milli güvenlik sorunudur bu haliyle.
Devletimizin ve milletimizin birliğine yönelik bir tehdit unsurudur.
Sosyal barışımızı dibinden çökertmeye yönelik tehlikeli ve zararlı bir odak hükmündedir.
Özel dokunulmazlığına güveniyor.
Zaten Özel değil onun CHP’yi yöneten kliği de dokunulmazlık zırhına güveniyor.
CHP bu siyasal olmayan tutumunu sürdürmeye devam ederse Allah muhafaza çok daha kötü toplumsal yarılmalar ve çatışmalar ortaya çıkabilir.
O yüzden Özel başta olmak üzere diğer CHP’li vekiller için Başsavcılık makamının hazırlayıp meclise gönderdiği fezlekeler dikkate alınmalıdır.
Bu ülkede hiç kimsenin sıfatı ve makamı ne olursa olsun toplumda kin ve nefrete dayalı şiddet içerek bir sokak çağrısında bulunmaya hakkı yoktur.
Sokağa çağrıda bulunuyorsanız sokakta olup biten her vandallığın ve şiddetin sorumlusu da sizsiniz demektir.
Bunun hesabı hukuken de siyaseten de sizden sorulur.
Bu dokunulmazlık meselesinin acilen gündeme alınması o yüzden hayati bir öneme sahiptir.
Bakalım o zaman yargı karşısında anında hesap vereceklerini bildiklerinde de bugünkü gibi sorumsuz davranabilecekler midir, kanun-nizam tanımayan başlarına buyruk bir tutum içinde olabilecekler midir?
İnanıyorum ki dokunulmazlık meselesi ciddi bir biçimde gündeme gelirse ve cumhur ittifakının bu konuda gerekeni tapmaktan geri durmayacağı görülürse işte o vakit çok şey değişecektir.
BARIŞ SÜRECİ TEZ ELDEN TAÇLANDIRILMALIDIR
Görünen o ki asıl hedef, barış sürecidir.
Süreci bozmaya çalışanların oyununu bozmak gerekir.
Bu yüzden bayramdan sonraki günlerde bu sürecin başarısı için yapılması gerekenler acilen yapılmalıdır.
Cumhurbaşkanımızın İmralı heyetiyle yapacağı görüşme önemlidir.
Görüşme sonrasında vereceği kararlı mesajlar eminim ki oyun bozucu nitelikte olacaktır.
Bilge lider Bahçeli’nin cesaretle çizeceği yeni rota, süreci enfekte etmek veya bozmak için pusuya yatmış olanların oyun planını bozacaktır.
DEM Parti Öcalan’ın çağrı metninde açıkladığı yeni paradigmaya uygun bir siyasi temsil sistemi oluşturarak sürecin başarısını mümkün kılacak bir siyasal dil ve tutum üzre olduğunu netlikle ortaya koyarsa süreç toplumsal kabul düzeyinde çok büyük ivme kazanır.
DEM içindeki çift başlılık ve çift dillilik sürecin başarısının önündeki engellerden biri olarak duruyor.
Öcalan’ın miadını doldurduğunu ilan ettiği o soğuk savaş dönemine ait kurucu zihniyete ait dilin siyaset üzerinden sürdürülmesi, toplumsal ve siyasal düzeyde kafa karışıklığına sadece sebebiyet vermiyor aynı zamanda pusuda bekleyen süreç karşıtlarına da malzeme taşıyor.
Selahaddin Demirtaş’in Edirne cezaevinden Öcalan’ın yeni paradigmasına bütünüyle uygun siyasi söylemleri DEM’in söylemlerine dönüşür ve DEM bu doğrultuda Türkiye’yi iknaya yönelik bir siyasa geliştirirse bu tarihi fırsatın kazanıma dönüşmesi an meselesi haline gelir.
Herkes üstüne düşeni yapmalıdır.
Evvela örgüt kurucu önderlerinin talimatına uyduğunu göstererek güven ikliminin oluşmasını tez elden sağlamalıdır.
Devletimiz de bu sürecin altlığını oluşturacak adımlar için elini çabuk tutmalıdır.
Bu tarihi fırsatı kaçırıp bu ülkeye, bu ülkenin Kürtlerine ve Türklerine kim kaybettirirse biline ki vebali çok büyük olur.
Birbirimize ve ülkemize kazandıracak bir sürecin tam arifesindeyiz.
Cesur adımlar atarak süreci taçlandırmanın tam vaktidir.