Yasal talepleri karşılarız, yasal olmayanları değil

Dün aniden sosyal medyanın gündeminde 1. sıraya yükselince “Ne oluyor?” diye merak ettim.

Yine de sosyal medyayı, özellikle de artık X olan Twitter’ı pek takmadığım için girip de bakma ihtiyacı hissetmedim.

Trollerin yine delirdiğini düşündüm.

Ama hemen ardından eşten dosttan telefonlar, WhatsApp mesajları gelmeye başladı.

RTÜK “muhalif” olarak gördüğü televizyonlara ceza yağdırmış, hukuku bir kez daha ayaklar altına almıştı.

Sözcü TV’ye 10 gün ekran karartma cezası vermiş, Halk TV’ye en üst sınırdan para cezası uygulamış, NOW TV’deki bir program için de yüzde 2’lik reklam payı ödemesi cezası vermişti.

Konunun beni ilgilendiren tarafı ise şuydu: RTÜK Başkanı benim ve Flu TV kanalının “72 saat içinde RTÜK’ten lisans almamız gerektiğini” açıklıyordu.

Haliyle herkes bu talebi şaşkınlıkla karşılamıştı.

Türkiye’de binlerce Youtube yayıncısı hatta bu işi benden önce de yapan onlarca yayıncı ve çok aboneli yayın var iken hukuka aykırı bir şekilde sadece benden ve Flu TV’den böyle bir talepte bulunuyor ve bizim lisans için başvurmamız gerektiğini iddia ediyordu.

Kişiye özel bir talep ve hukuki dayanağı olmayan bir istekti.

Ben ne bir radyo, ne bir televizyondum ne de bir yayın platformu.

Bu işi yapan onlarca gazeteciden biriydim.

Diğerlerinden böyle bir şey istemiyorlar ama benden istiyorlardı.

Talebin hukuksuzluğundan önce göze çarpan tarafı, hakkaniyetsiz ve kanun önünde eşitlik ilkesine taban tabana zıt olmasıydı.

RTÜK Başkanı, bana özel gıcığından ötürü, kimseden talep etmediği bir şeyi benden talep ediyordu.

Hemen bir açıklama yaparak “yasal tüm talepleri karşılamaya hazır olduğumu” bildirdim.

Hemen hukuk ekibimizle oturup bir toplantı yaptık.

Geç saatlere kadar yasaları inceledik.

RTÜK adı üzerinde “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu” idi.

Platform olmadığımız sürece bize böyle bir lisans dayatması yapamazdı.

Hele hele kimseye yapmazken, sadece bana ve Flu TV’ye yapması hukuksuz olmanın ötesinde mantığa da aykırı idi.

İntikam amaçlı olduğu çok açıktı.

Bizimle ilgili işlemlerin RTÜK ile hiçbir alakası yoktu.

Böyle bir yasal hakkı da bulunmuyordu.

Elbette yasalara tabiydik ama olan yasalara, olmayan yasalara ya da çıldırmış birtakım bürokratların keyfine değil.

Youtube’un telif kurallarına uyduğumuz, gayrı ahlaki içerikler üretmediğimiz sürece sorun yoktu.

Tüm yasaları inceledikten ve uzun bir değerlendirme yaptıktan sonra yasal olarak RTÜK’ün bizden böyle bir talepte bulunma hakkı olmadığına kanaat getirdik.

Zaten ben bu yazıyı yazdığım dakikalara kadar RTÜK de basın açıklamasında söylediği talepleri, resmî olarak duyuru bölümünde yayınlamadı.

Belli ki, onlar da taleplerinin hiçbir hukuki dayanağı olmadığını anlamış olmalılar.

Bu arada RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in bana karşı hasmane bir tutum içine girdiğini, tüm gücünü bana karşı kullandığını bilmiyor değilim.

Attığı her adımı biliyor, duyuyorum.

Ancak tutarsız ve ülkeyi dünyada zor duruma düşüren tavrı nedeniyle, çok istediği İletişim Başkanlığı rüyası da giderek hayal olmaktan bile çıkıyor çünkü attığı her adım ve öfke ile yaptığı her hareket o makamda büyük sorunlara neden olacağını gösteriyor.

İşin o tarafı beni ilgilendirmez.

Beni ve sizi ilgilendiren tarafında ise lisans başvurusu yapmayı düşünmediğimi söylüyorum.

Hep dediğim gibi, yasalara saygım sonsuz.

Yasa dışı nefes bile almam.

Ama birilerinin keyfi uygulamalarına “peki” diyecek çağı çoktan geçtim.

Bu gördüğüm kaçıncı RTÜK Başkanı.

Emin olun ki, Allah ömür verirse daha çok da görürüm.

Soruşturmanın özensizliğinin kanıtı

Ekrem İmamoğlu soruşturmasında çok acayip şeyler oluyor.

Soruşturmanın apar topar ama oldukça sorunlu bir biçimde başlayıp yürütüldüğünü gösteren örnekler giderek çoğalıyor.

AKP’ye oldukça yakın ve İBB’de AKP’nin hakim olduğu dönemde palazlanıp büyüyen İlbak firmalarının sahiplerinin üçünün de tutuklanması oldukça ilginç ve sanki iktidar partisi içinde bir hesaplaşma da yaşandığını gösteriyor. 

Ancak soruşturmada adı geçen bir başka firmanın durumu daha da enteresan.

Bu firma Nuhoğlu İnşaat.

Birkaç gün önce el koyulan Nuhoğlu İnşaat, Recep Tayyip Erdoğan’ın İBB Başkanı olmasından hemen sonra, 1995 yılında İBB ile iş yapmaya başlamış bir firma.

Nuhoğlu İnşaat’ın İBB ile ilişkisi tüm AKP dönemi boyunca sürüyor.

1995’ten 2019’a kadar olan 24 yıl içinde İBB ile yaklaşık yarım milyar dolarlık iş yapmışlar.

Kalyon ve Bayburt gibi birkaç firma dışında AKP İBB’sinin en önemli müteahhitlerinden biri.

Öyle ki, Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında attan düştüğü Bayrampaşa Şehir Parkı’nı yapan da yine Nuhoğlu İnşaat.

Ve elbette Karadenizli ve Trabzonlular.

Nuhoğlu İnşaat, İmamoğlu döneminde belediyeden hemen hemen hiç iş almamış, AKP döneminden kalan işlerini tamamlamış.

Dahası, Nuhoğlu İnşaat’ın İzmir’deki bir büyük projesinden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 200’e yakın daire satın almış.

Yani firma aslında iktidara çok yakın ve CHP ile pek bir teşriki mesaisi yok.

Ancak daha ilginç ve garip olanı şu, tutuklanan Ali Nuhoğlu’nun, Nuhoğlu İnşaat’la hiçbir ortaklığının olmaması.

Bir aile şirketi olan Nuhoğlu İnşaat’ta geçmişte ortak olan Ali Nuhoğlu, ortağı olan abisi ile fikir ayrılığına düşünce peyderpey şirketteki hisseleri devretmiş ve sonunda şirkette hiç hissesi kalmamış.

Bu, Ticaret Sicil kayıtlarında da net bir biçimde görülüyor.

Ali Nuhoğlu’na ait olan şirket Trend İnşaat.

Zaten medyaya yansıyan kasa ve işyeri görüntüleri de Nuhoğlu İnşaat’a değil, Trend İnşaat’a ait.

Ancak nasıl oluyorsa, Ali Nuhoğlu ile hiçbir alakası kalmamış olmasına rağmen Nuhoğlu İnşaat’a el koyuluyor.

AKP’li İstanbul Belediyesi ile yarım milyar dolara yakın iş yapmış, AKP’li Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yüzlerce daire satarak konkordatodan kurtulmuş bir şirkete, AKP iktidarı tarafından el koyuldu diye oturup dertlenecek değilim.

Ama bu bile suçlamaların ne kadar temelsiz, soruşturmanın ne kadar özensiz olduğunu göstermeye yetiyor.

Adalet herkese lazım.

Yıllarca AKP ile yol yürüyenlere bile.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

İşini kötü yapanlar, işini iyi yapanları ayak oyunları ile devirmeye çalışmadığı zaman.