Yargı bağımsız ve iktidarın dosya içeriklerinden haberi yok ama Cumhurbaşkanı Erdoğan hâlâ turplardan bahsetmeye ve “Büyüğü daha çıkmadı, heybede” demeye devam ediyor.
Dahası, turpun ne olduğunu soran gazeteciye, TGRT muhabirini işaret ederek, ona sor demeye getiriyor.
Belli ki, muhalefet ile ilgili daha pek çok iddia, daha pek çok dosya ortaya atılacak.
Tıpkı geçmişte olduğu gibi.
Tarih tekerrür ediyor, trajedi komediye dönüşüyor ve ilginçtir, iktidar kendi yaşadıklarını başkasına yaşatmadan gitmek istemiyor.
Tüm tecrübesine rağmen bu nevi siyasi suçlamaların ve davaların bir işe yaramadığını anlamıyor, anlayamıyor.
Oysa tüm bu turp hikayeleri geçmişte de konuşuldu.
Turp meselesinden kendileri de yargılandı.
Hem de 26 yıl önce tam da bu zamanlarda.
1999 yılının Nisan ayında, Türkiye aynı bugün olduğu gibi “İBB heybesindeki turplarla” sarsıldı.
O zamanlar “turpun” adı Akbil Yolsuzluğu idi.
Gençler hatırlamaz, önce Akbil’i anlatayım.
O zamanlar toplu taşıma araçlarını kullanmak için ucunda bir çip olan küçük plastik bir cihaz satılırdı. Otobüse, vapura binerken o çipi gişeye okutur, geçerdiniz. Bugünkü İstanbul Kart’ın benzeriydi.
İçindeki para bitince, götürüp İBB’ye ait gişelerde yeniden doldurur, parasını gişeye öderdiniz. Hatırladığım kadarı ile fiş miş de verilmezdi.
Pratik bir şeydi. Anahtarlıkta taşınırdı.
Nisan 1999’da skandal patladı.
Heybeden çıkan turpa göre, Akbil’de vatandaşların ödediği 2,6 trilyon TL belediye kaynaklarından başka yerlere aktarılmış, buharlaşmıştı. 65 kişi gözaltına alındı.
Soruşturma hızla genişletildi.
İBB’ye ait Belbim, İGDAŞ, İSTON gibi şirketlere de yayıldı.
İddia edilen yolsuzluğun boyutu 250 milyon doları buluyordu.
Sanıklar arasında görevden alınmış belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun yerini alan yardımcısı Ali Müfit Gürtuna da vardı.
Maliye Müfettişi Mustafa Açıkalın da bir diğer önemli sanıktı.
İddialara göre, belediyeden buharlaştırılan bu para ile Erbakan’a bayrak açan Erdoğan ve Gül önderliğindeki Yenilikçiler Hareketi desteklenecek, yeni kurulacak partinin finansmanı sağlanacaktı.
Sanıklar aynen bugün olduğu gibi Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğünde sorgulandı.
Davalar açıldı.
Ancak yine de muamele bugünkü kadar gaddar değildi.
Eski ve mevcut başkan dahil seçilmiş sanıklar tutuklanmadılar.
Sosyal medya trolleri sanıklar hakkında ipe sapa gelmez şeyler yazmadılar.
Ancak iddialar çok inandırıcı idi.
O kadar ki, Koç Grubu’nun Başkanı Rahmi Koç bile 2001 yılında CNN Türk’te Taha Akyol’a verdiği bir röportajda, ‘‘Tayyip Bey’in bir geçmişi var. Muhtelif partilerden geldi. İstanbul belediye başkanlığı yaptı, üç ay mahkum oldu. Bazı İngilizler der ki, liderler hapishaneden geçer. O da derslerinin hepsini yapmış oldu. Şimdi Tayyip Erdoğan yeni bir misyona soyunuyor. Bu iş para meselesi. Tayyip Erdoğan’da çok para olduğunu radyolardan dinledik, 1 milyar dolar para biriktirmişler, nasıl biriktirdilerse. Dolayısıyla onun mali derdi olacağını zannetmiyorum. Tayyip Bey, kendini yenilediğini söylüyor, ben kendisini çok yenilediğine inanmıyorum. Bunlar bir misyon yürütüyorlar’’ dedi.
Sonrası biliyorsunuz zaten.
Davalar sürerken seçim oldu. AKP iktidara geldi, kısa süre sonra Deniz Baykal’ın ve CHP’nin desteği ile Erdoğan’ın yasakları kalktı.
Başbakan oldu.
Davalar beraatle sonuçlandı.
Davanın hakimi Cirit, AKP iktidarı tarafından Yargıtay Başkanı yapıldı.
Gürtuna ve Erdoğan ile birlikte en önemli sanıklar arasında yer alan Maliye Müfettişi Mustafa Açıkalın ise Kadir Topbaş döneminde yıllarca İBB Genel Sekreterliği görevini yürüttü.
Anlayacağınız, belediyelerin heybesinde her zaman bir turp iddiası vardır.
Ama en özlü sözü, İngilizlerden alıntılayarak Rahmi Koç söylemiş: “Liderler hapishaneden geçer”
Eylem yapmasınlar, tatil yapsınlar
Zannedersin dünyanın en zengin, en üretken ve ekonomik açıdan en rahat ülkesiyiz.
Öyle olmasa, 2 günlük bayram tatili için, tüm bir haftayı tatil ilan eder miydi iktidarımız.
Pazartesi ve Salı günü bayram tatili.
Ramazan Bayramı Pazar günü başlıyor, Salı akşamı bitiyor.
Kimsenin aklında bu iki günlük tatilin sonrasındaki 3 günün de eklenmesiyle 9 günlük bir tatile dönüştürüleceği yoktu doğrusu.
Hani bayram tatilleri hafta ortasına denk gelirse kalan 1 günün tatile eklenip eklenmeyeceği tartışılır, iş dünyası buna karşı çıkar, ekonomik kayıp olacağı söylenir, turizmciler ise eklenmesini isterlerdi.
Ama 2 günlük tatile 3 mesai gününün eklenmesi görülmüş şey değildi.
Görüldü.
Hem de ekonomik krizin ortasında, iş dünyasının işçilik maliyetleri nedeniyle inim inim inlediği bir dönemde.
Sizce niye!
Herkes “Sokaklardaki eylemlerin dozunu düşürmek, araya 9 gün tatil sokarak öğrencilerin tatile gitmesini sağlamak için” diyor.
Olabilir mi?
Olabilir.
Şeytanın aklına gelir miydi?
Bence gelmezdi!
Hasta ruhlar
Kanada’da yaşayan ve Kanada’daki Türklerin yaptığı eylemlere de aktif olarak katılan öğretim üyesi bir arkadaşım bilgiyi verince hiç tereddüt etmedim.
Ottawa’da yapılan eylemlere katılan bir genç konsolosluğa davet edilmiş, gittiği konsoloslukta pasaportu elinden alınmıştı.
Detay bilgi verince yazdım.
Amacım, gençlerin tuzağa düşmemesini sağlamaktı.
Yine Kanada’dan bir akademisyen, “Sen ne biçim gazetecisin. Böyle bir şey yok. Büyükelçiliğe sordum, böyle bir olay yokmuş” diye saldırdı.
Bunun yurt dışında eylem yapan gençleri korkutmak için yapılmış bir komplo olduğunu öne sürdü.
Bunu anlatarak “O biçim gazeteci” olmuştum.
Oysa gayet efendi biçimde “Fatih Bey, böyle bir durum yok. Düzeltirseniz seviniriz” diyebilirdi.
Bunu demektense hakaret etmeyi seçti. Tabii böyle bir durum var mı yok mu o da tam belli değil.
Sorduğu büyükelçiliğin “Evet, biz gençleri kandırıp pasaportlarını ellerinden alıyoruz” diyecek hali yoktu.
Anlayacağınız zordur bizim iş.
Bunu söylemesek, yazmasak bu sefer de “Sen ne biçim gazetecisin. Gençlerin pasaportları ellerinden alınıyor, iktidar korkusundan yazamıyorsun” diyecekti aynı tip kişiler. Çünkü bunların ruhu bozuk. İçleri kötü. Hangi siyasi görüşe mensup olduklarının önemi yok.
Hepsi aynı şeyin farklı renkleri. Biri kahverengi, diğeri lacivert. Kokusu aynı.
Allah Türkiye’yi sadece AKP trollerinden değil, kendini muhalif zanneden bu gibi ruh sağlığı sorunlu tiplerden de korusun.
Çünkü karşı çıktıkları ile aralarında en ufak bir fark yok.
Sadece kendilerini farklı zannediyorlar.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İnsanlığın siyasi tercihle alakalı olmadığını anladığımız zaman.