Hep aynı klişeler!

Dost meclislerinde de ifade ettiğim bir düşüncem vardı.

“Cumhurbaşkanlığı ekibinde işini en iyi yapan İletişim Başkanı Fahrettin Altun” derdim.

Ne yalan söyleyeyim, halktan ve sokaktan siyaseten bu kadar uzaklaşmış, ekonomiyi dibe vurdurmuş, yoksullukla mücadele edemeyen, sürekli yasaklara sığınan, oy oranı tarihinin en düşük seviyesine gelmiş bir iktidarı hala güçlü göstermeyi beceriyordu.

İktidarla ilgili algıyı her zaman en üst seviyede tutmayı başarıyordu.

Gerek profesyoneller aracılığıyla sosyal medyayı yönlendirme kapasitesi, gerek iktidar yanlısı ana akım medyadaki orkestra şefliği, gerek gündem maddelerini belirleme kapasitesi bu başarısının en büyük göstergeleriydi.

Diğer taraftan RTÜK’ü ve Basın İlan Kurumu’nu çok etkin bir şekilde kullanarak bağımsız medyayı da etkisiz hale getirme konusunda büyük mesafe kaydetmekteydi.

2023 baharında DEM Parti ve PKK’yla iş birliği halinde gösterdiği muhalefetin tepki çekmesini sağlayıp 2025’te aynı PKK’yla (Öcalan’la) ve aynı DEM Parti’yle iş birliğine oturan iktidarı bu tepkilerden uzak tutabilmesi de çok büyük başarı değil miydi?

Bütün halk kesimleri ekonomik krizin pençesindeyken, TOGG’la, savaş gemisiyle, insansız uçaklarla, Gara petrolüyle, Tekirdağ doğalgazıyla zengin bir ülkeymişiz algısı yaratmayı başarması da yetenek işiydi.

***

Bütün bu başarıları sabırlı ve uzun vadeli bir stratejiyle elde eden Fahrettin Altun’un geçen yüzyılın ünlü propagandistlerine, psikolojik harpçilerine taş çıkaran “başarıları” saymakla bitmez.

Ancak nedense Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son birkaç aydır izlediği iletişim yöntemlerinde Altun’un zekice stratejilerinden eser yok.

Örneğin, Erdoğan’ın dün TBMM’deki grup konuşmasını dinlerken dikkatimi çekti.

Erdoğan konuşması boyunca, birçoğu geçmişte kullanılmış, işe yaramamış, sonuç getirmemiş klişelere başvuruyordu:

“Yüzü maskeli teröristler”, “Polise baltayla saldıran soysuzlar”, “Marjinal tipler”, “Küfürbazlar”, “alçaklar”, “kabristanları yıkanlar”, “kuzu postuna bürünmüş sırtlanlar”...

Son yıllarda bu argümanların sosyal ve konvansiyonel medyadaki profesyonel iktidar destekçileri, AK Parti’nin radikal kanadı ve Beştepe’deki profesyoneller dışında kimseden itibar görmediği açık.

Sadece bu klişeler mi?

Değil!

Ekrem İmamoğlu ile CHP’nin büyük bir halk desteği bulduğu şu günlerde Erdoğan’ın konuşmasının sonunda AK Parti tabanına “umut” aşılamaya çalışması da parti tabanının umutsuzluğa kapıldığı algısına neden oluyordu.

Öyle anlaşılıyor ki Erdoğan’ın yakın çevresindeki bir kesim hızlı sonuç almak istiyor ve iletişim stratejisi konusunda bütün tuşlara aynı anda basıyor ve bu iletişim yanlışları Altun’un “başarı hikayesiyle” pek örtüşmüyor!

Skandal karar!

Malumunuz yedi gazeteci tutuklandı. Tutuklanma gerekçesi “takip ettikleri gösterilere eylemci olarak katılmak ve toplu gösteri ve yürüyüş yasasına muhalefet” olarak yansıdı.

O gazeteciler arasında Now Haber muhabiri Ali Onur Tosun da vardı. Bir gösteriyi izleyen, o gösterinin haberini yapan ve haberi NOW haberde yayınlanan Ali Onur Tosun’un o gösteriye eylemci olarak katılmış, polisin “dağılın” uyarısına uymamış ve hatta polise mukavemet etmiş gibi gösterilerek tutuklanması tam anlamıyla skandaldır.

“Böyle bir tutuklama nasıl olur?” diye çok merak ettiğimden bu skandal kararı biraz araştırdım.

Kararı veren hâkim, daha önce Fatih Altaylı’nın yurt dışı yasağını kaldırmış ve sosyal medyadaki trol tepkilerinden sonra Hakimler Savcılar Kurulu tarafından hakkında soruşturma açılmış.

Büyük ihtimalle de “Bu gazetecileri bırakırsam HSK’dan bir soruşturma daha gelir. Ben tutuklayayım, başkası serbest bıraksın” diye düşünmüş.

Şu yargımızın geldiği hale bakar mısınız?

Yazık bu ülkeye, çok yazık!