Müdebbir

Artık durum netlik kazandı diyebiliriz.

Aylardır süren bir Ankara “dedikodusu” ya da “geyiği” vardı.

“CHP aday tercihini Ekrem İmamoğlu’ndan yana kullanırsa merkez sağdaki muhalif partiler Mansur Yavaş’ı aday gösterecekler. AKP’nin adayı da olunca en az üç adaylı hatta HDP’nin de adayı olacağı için 4 adaylı bir seçim olacak.”

Aday sayısının daha fazla bile olabileceğini söyleyenler de yok değildi.

CHP’nin adayı şimdilik de olsa artık belli.

Ekrem İmamoğlu.

Eğer AKP, yargı ya da idare tezgahları ile bu adaylığı engellemezse, iktidarın kim olacağını henüz bilmediğimiz adayı, karşısında Ekrem İmamoğlu’nu görecek.

Ekrem İmamoğlu isminin aday olarak netleşmesi ile birlikte bir şey daha netleşti.

Mansur Yavaş da aday olma ihtimalini sonuna kadar canlı tutacak.

“Benim de kendi siyasi planım var, son ana kadar durumu değerlendireceğim” demek tam da bu demek.

“Şartlar henüz belirlenmiş değil. Seçime en az 2,5 sene var. Ekrem Bey yasaklanabilir, Ekrem Bey beklediği teveccühe sahip olamayabilir, AKP iyi bir aday bulamayabilir, seçmen beni daha çok istediğini gösterebilir. Tüm bunları ölçüp biçip günü geldiğinde aday olarak karşınıza çıkabilirim.”

Mantıklı bir yaklaşım mı!

Mantıklı.

Çünkü bir başka Ankara geyiği de “Bürokrasi Mansur Yavaş’tan yana. Tayyip Bey olmayacaksa, Mansur Bey ile aynen devam ederiz” şeklinde.

Ben bu noktada “Aynen devam ederiz” diye bir duruma inanmıyorum.

AKP karşıtlığında Mansur Yavaş’ın Ekrem İmamoğlu’ndan bir eksiği olduğunu düşünmüyor, hatta fazlası olduğunu zannediyorum.

Dün gece itibarıyla benim gördüğüm tablo şudur.

Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı adayı olmayı çok istiyor.

Bu nedenle de şartlar bugünkü gibi olmayı sürdürürse AKP ve CHP adaylarının yanına üçüncü aday olarak çıkmaktan çekinmeyecek.

Hangi partinin adayı olur, hangi bloğun adayı olur, bunu şu anda söylemek mümkün değil.

Bildiğim, şu an için Zafer Partisi’nin kendisine eskisi kadar sıcak bakmadığı ama belli de olmaz.

Zafer, İYİ Parti ortak adayı olabilir, birkaç yüz bin imza ile aday olabilir.

Ancak yine Mansur Bey’in Habertürk’e gönderdiği açıklamadan anladığım, kendisinin fazlasıyla “müdebbir” davranmaya çalıştığı.

Yani fazlasıyla hesap yaptığı, çok düşündüğü.

Ve bir risk gördüğü anda seçime katılmayarak Ankara’daki belediye başkanlığını korumayı tercih edeceği.

Bence Yavaş’ın önündeki en büyük engel bu.

Siyaset biraz da “cesaret” istiyor.

Sizce Tayyip Erdoğan, “Muhtar bile olamaz” denilirken partisine isyan edip, Abdullah Gül’ün genel başkanlığında bir partiyle seçime katılırken son 22 yılı hesaplayabilir miydi!

Siyasette liderlik için bazen cesaret gerekir.

Tedbirli ve ölçülü olmak iyidir.

Ama siyasette ölçüsünü kaçırdınız mı olmaz.

Teselli

HTŞ’nin ve Suriye’nin bir bölümünün lideri Ahmet El Şara ile görüşmek üzere iktidarın A takımı diyebileceğimiz bir heyet Şam’a gitti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın veliahdı olması muhtemel Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı’nın A takımındaki yerini başından beri koruyan ve 23 yıldır hiçbir ölçüsüz tavrına tanık olmadığımız MİT Başkanı İbrahim Kalın ve TSK’nin başından siyasete geçerek Milli Savunma Bakanlığı koltuğuna oturan ve selefinden çok daha az tartışmalı bir isim olan Yaşar Güler.

Bunlar ciddi adamlar.

Ve ciddi bir mesele olduğu için Suriye’ye gittiler.

Çünkü Suriye’de olan bitenler, iktidar trollerinin ya da iktidarın iletişim dehalarının sizi inandırmaya çalıştığı gibi Türkiye’nin istediği şeyler değil, gelişmeler Türkiye’nin yönlendirmesi ile olmuyor.

Colani diye de bildiğimiz El Şara’nın Türkiye’yi pek de iplemediği, tam aksine Suudi Arabistan’ın kucağına oturmuş bir Selefi olduğu her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor.

Lafta Türkiye diyor ama uygulamada bambaşka bir noktada.

Tam bir emperyalist oyuncağı.

Son YPG gelişmesi ise hiç de öyle size anlatıldığı gibi değil.

Siz ve siyaseti okumaktan aciz gazeteci ya da yorumcular zannediyor ki, anlaşma ile YPG ortadan kalktı ve Suriye’de üniter bir yapı sağlandı.

Çünkü İletişim Başkanlığı onlara öyle diyor ve inanıyorlar.

Oysa anlaşma tam tersini sağlıyor, YPG’yi Suriye iktidarının karşısına eşit nitelikte bir hükmi şahsiyet olarak koyuyor ve bölünebilecek bir Suriye’nin temelini atıyor.

Türk milleti bunun Türkiye’nin başarısı olduğuna inandırılmaya çalışılıyor, dün de dediğim gibi Fransa bunu kendi başarısı olarak lanse ediliyor ve Kürtleri korumak için bunun yapıldığını söylüyor.

Ama aslında bu anlaşmanın arkasında ABD ve ABD çıkarları var.

El Şara ile Mazlum Abdi’yi eşit taraflar olarak masaya oturtan, ABD. Centcom komutanının anlaşmadan hemen önce YPG’yi ziyaret etmesi boşuna değil.

İşte bu nedenle iktidarın A Takımı Suriye’ye gitti.

Sizi tam tersine inandırmaya çalışsalar da, iktidar biliyor ki Suriye’de işler Türkiye’nin istediği gibi gitmiyor ve her geçen biraz daha saklanamaz bir gerçeğe dönüşüyor.

İşte bu ziyaretin nedeni tam da bu.

HTŞ liderinin ne yapmaya çalıştığını sormak, anlamaya çalışmak ve en üst düzeyin bir altı düzeyde uyarıda bulunmak.

Açıkçası bu gelişme benim açımdan olumlu bir gelişme.

Hiç değilse iktidarın bize attığı palavralara kendisinin inanmadığını gösteriyor.

AKP’nin en büyük zaafı, kendi söylediği yalanlara bir süre sonra kendisinin de inanmaya başlamasıdır.

En azından bu önemli konuda böyle bir durum söz konusu değilmiş.

Bu bile bir teselli.

Belki de züğürt tesellisi.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

En zararlı olanın kendini kandırmak olduğunu anladığımız zaman.