Arap Alevilerinin/Nusayrilerin yaşadığı sahil şeridinde meydana gelen kanlı olaylar, Nusayri sivillere yönelik toplu katliamlar ülkenin tekrar kaosa sürüklendiği korkularını depreştirmişken, geçici Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara ve SDG/YPG komutanı Mazlum Abdi arasında bir anlaşma imzalandığı haberi geldi ve bu defa da umutlar yeşerdi.
10 Mart tarihinde imzalanan 8 maddelik anlaşmaya göre, Kürtler tüm hakları garanti altına alınmış eşit vatandaşlar olarak yeni Suriye devletinin parçası olmayı kabul ediyorlar.
Türkiye ne tepki gösterdi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11 Mart’taki iftarda yaptığı konuşmada, bu anlaşmaya atıfla, “Suriye’nin terörden arındırılmasına yönelik her türlü çabayı doğru yönde atılmış bir adım olarak görüyoruz. Tüm varılan mutabakatın uygulanması Suriye’nin güvenliğine ve huzuruna hizmet edecektir. Bunun da kazananı Suriyeli kardeşlerimizin tamamı olacaktır” dedi.
Şam ile SDG/YPG arasında böyle bir anlaşma imzalanması, ülke birliğini sağlamak için farklı kesimlerin ortak noktalarda buluşmaları açısından tabii ki olumludur.
Öte yandan, imzalanan metin, yarın uygulamaya geçecek bir anlaşma değil, genel çerçeveyi ve ilkeleri içeren bir belgedir.
Taraflar ayrıntıları önümüzdeki aylar içinde müzakere edecekler ve 8’inci maddede de belirtildiği üzere yıl sonuna kadar uygulamaya geçecekler.
Bu anlaşmanın ne olup ne olmadığını, Mazlum Abdi, Londra merkezli Suudi yayın organı Al Majalla dergisinin yöneticisi İbrahim Hamidi’ye verdiği röportajda açık açık anlatmış. (Merak edenler için tam röportajın İngilizce bağlantısı burada.)
Mazlum Abdi ne diyor?
Uzunca bir röportaj olmuş, ayıkladım, Mazlum Abdi’nin söylediklerinin temel unsurlarını, kendi ağzından, aşağıda aktarıyorum:
1) Suriye’nin toprak bütünlüğü, birleşik bir ordunun kurulması, tek bir kurumsal çerçeve, tek bir başkent ve tek bir bayrak olgularının temel egemenlik meseleleri olduğunu kabul ediyoruz ama bu konularda “uygulama mekanizmaları, zaman çizelgeleri ve lojistik hususlar” başta olmak üzere pek çok ayrıntı henüz çözüme kavuşturulmamıştır. Ayrıntılarda ve bakış açılarımızda farklılıklar devam etmektedir. (Yani, genel prensiplerin içinin nasıl doldurulacağını daha müzakere edeceğiz, birçok konuda da düşüncelerimiz farklı diyor).
2) Kürtlerin yoğun olduğu kuzey doğu Suriye’nin farklı koşulları bulunuyor ve bu unsurlar, askeri kurumların entegrasyonuna ilişkin ayrıntıların görüşmesinde gündeme gelecek. (Yani, Kürtlerin silahlı güçlerinin otomatik olarak Suriye ordusuna katılacağını düşünmeyin diyor).
Anlaşma ne diyor, kastedilen ne?
3) YPG içinde diğer ülkelerden gele savaşçıları yabancı savaşçı olarak görmüyorum. Onlar bu bölgeyi ve halkımızı, akrabalarını savunmak için gelen Kürt kardeşlerimizdir. Bu savaşçılar, resmi bir ateşkes sağlandığında, geldikleri yerlere döneceklerdir. Sayıları da öyle binlerle değil, yüzlerle ifade edilebilecek düzeydedir. (Yani, Abdi, Türkiye’nin ısrarla gündeme getirdiği bir konudaki taleplerini alıp bir köşeye koyuyor).
4) Doğal kaynakların paylaşımı adil olmalı ve Suriye’deki tüm bölgeler hak ettikleri payı almalıdır. (Yani, Suriye’nin Kürt bölgesi olarak tanımladığı bölgelerdeki petrol esas olarak bize aittir, Irak örneğindeki gibi, diyor).
5) Baas Partisi döneminde tüm yetkiler merkezde toplanmıştır, buna son verilmeli ve yetkilerin bir kısmı bölgelere verilmeli, yerel yönetimler oluşturulmalıdır. (Yani, adına ne dersen de özerk yönetim/yerel yönetim sistemi temelinde bir idari sistem oluşturulması gerektiğini söylüyor).
Öcalan ve Kürdistan vurgusu
6) Kürtler anadillerini kullanma, kendi dillerinde eğitim dahil en temel haklarından mahrum bırakılmışlardır. Kürtlerin siyasi ve kültürel hakları, dil ve bölgesel yönetim konuları Anayasada yer almalıdır. (Yani, taleplerinin ne olduğunu söylüyor ve anayasada yer almasını istiyor).
7) Öcalan liderliğindeki Kürt ulusal hareketi ile Türk devleti arasında Türkiye’de yaşanacak süreç, Kürdistan’ın dört parçasını ve Ortadoğu’nun genelini etkileyecektir. (Yani, Kürtlerin bulunduğu dört ülkenin her birinde yaşanan gelişmeler bir bütünün parçasıdır diyor).
Bu röportajın en kayda değer bölümlerinden biri, Abdi’nin ABD‘nin anlaşma ile sonuçlanan süreçteki rolü hakkında verdiği bilgiler.
Anlaşmayı ABD bağladı
Abdi, “ABD bizi sadece Şara hükümetiyle diyalog kurmaya teşvik etmekle kalmıyor, aynı zamanda aktif olarak arabuluculuk yapıyor ve her iki tarafı da oturup müzakere etmeye zorluyor” diyor. Sonrasında da Amerikalıların bu sürecin kesintiye uğramadan yürütülmesi için neler tavsiye ettiklerini ayrıntılı olarak anlatıyor.
Bu arada, 11 Mart’ta, IŞİD’e karşı oluşturulan Birleşik Ortak Görev Gücü’nün X hesabında (Operation Inherent Resolve) bir mesaj paylaşmış CENTCOM, yani Amerikalılar.
SDG/YPG militanlarının tatbikat fotoğraflarıyla yer alan mesajda, “Ortağımız Suriyeli güçler her an hazırlar, gerçek mermilerle yapılan tatbikatta koordinasyon ve ateş gücü sanatındaki uzmanlıklarını sergiliyorlar” demişler. Ne ilginç değil mi?
Abdi’nin röportajını okuyunca, ilk olarak, “Suriye’de YPG ve Kürtler sistemin parçası haline mi getiriliyor yoksa yeni Orta Doğu’da Kürtlere ayrı bir yer mi hazırlanıyor?” sorusu aklıma geldi.
Bu ikisi, bölgeye ve ülkemize yansımaları olacak, birbirinden çok farklı iki olgudur.
ABD istediklerini aldı
Anlaşma üzerine bazı gözlemlerim şöyle:
– Bu anlaşmayla, YPG ve Mazlum Abdi, Şam yönetimi tarafından da Suriye’deki tüm Kürtlerin temsilcisi olarak kabul edilmiş, meşruiyetleri tescil edilmiştir.
– YPG, yıllardır kendisine yatırım yapan, eğiten ve donatan ABD ve müttefikleri tarafından siyasi koruma altına alınmıştır. ABD, YPG’yi sadece IŞİD’e değil, İran’a karşı da bir silahlı güç olarak tutmaktadır.
– Abdi, Kürtlerin gelecekteki Suriye’de hangi şartlarla yer almayı kabul edeceğine dair taleplerini açıkça ortaya koymuştur. (Bölgesel yönetim oluşturulması, silahlı güçlerinin korunması, Kürtlerle ilgili düzenlemelerin anayasada yer alması, doğal kaynaklardan Kürtlere verilecek payın belirlenmesi vs).
– Anlaşmanın ayrıntılarının yıl sonuna kadar belirlenip uygulamaya geçileceği ifade edilmiş ama bunun için öncelikle anayasanın hazırlanması lazım. Anayasanın bu süre içinde hazırlanması pek gerçekçi gözükmüyor.
Türkiye’nin önü mü kesildi?
– Her hâlükârda, bu anlaşma sonrası YPG’yi hedef alacak operasyon, harekât vs, YPG’nin hamileri tarafından, barış çabalarını ve Suriye’nin yeniden inşasını engelleyen eylemler olarak tanımlanacak ve tepki görecektir.
– Türkiye’de ve Suriye’de paralel bir süreç yürüyor. İki ülkede de yeni anayasa hazırlanıyor ve bu çalışmanın en önemli unsuru Kürt asıllı vatandaşların bu anayasada nasıl yer bulacaklarıdır. Bu süreçler arasındaki etkileşim barizdir.
– Bugün Suriye’de yaşananları değerlendirirken, Türkiye’de yaşananları/yaşanabilecekleri de değerlendirdiğimizin farkındayız mutlaka. Değil mi?