Suriye Türkiye’yi giderek daha fazla içine çekiyor

Dışişleri Bakanı Fidan’ın Türkiye’nin İsrail’le Suriye’de karşı karşıya gelmek istemediğini söylemesi, Suriye’nin Türkiye’yi daha fazla içine çektiğini gösteriyor. Suriye Geçici Cumhurbaşkanı Şara, Ankara ziayareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görünüyor. (Foto: Cumhurbaşkanlığı)

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve cezaevine konulması ile gelişen olaylar, başta ekonomik meseleler ve hayat pahalılığı olmak üzere, muhtelif nedenlerle zaten sıkıntılı olan Türkiye’yi daha da gerdi ve halkı ayrıştırdı.

Türk halkının büyük bir bölümü, Türkiye’de adalet sisteminin tarafsızlığını ve bağımsızlığını kaybettiği, siyasi baskının arttığı ve özgürlüklerin giderek sınırlandığı görüşüyle, çok kaygılı ve tepkili.

Türkiye’de bunlar yaşanırken, uluslararası alanda ve dış politikada da ülkemizle doğrudan ilgili veya ülkemizi de etkileyen önemli gelişmeler yaşanıyor.

Artık, maalesef, birçok iç içe geçmiş ortak meselemiz bulunan Suriye ve Suriye bağlantılı gelişmelerden konuya girelim.

Yeni Suriye kabinesi

Suriye’de 29 Mart’ta açıklanan yeni kabine ağırlıklı olarak Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) kadrolarından oluşuyor.

Kabinede birer Hıristiyan (Sosyal İşler), Alevi (Ulaştırma), Dürzi (Tarım) ve Kürt (Eğitim) bakan da var ama bunlar sözkonusu azınlıkları temsil eden gruplarla görüşülüp onlardan alınan isimler değiller, bireysel aidiyetleriyle kabineye dahil edildiler.

Sosyal işlerden sorumlu Hıristiyan Bakan Hind Kabawat aynı zamanda kabinenin tek kadın üyesi.

Kabinede, devrik cumhurbaşkanı Beşar Esad döneminde Ulaştırma ve Ekonomi Bakanlıkları yapmış olan iki kişi bile var.

Kabinede Türkiye’de okuyan ve Türk vatandaşlığına da sahip olan bakanlar da var ama Suriyeli Türkmen yok.

Herhalükarda, Suriye’yi önümüzdeki dönemde, esas olarak, en genel şekliyle siyasal islamcı olarak tanımlanabilecek Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara’nın liderliğinde, HTŞ’nin İdlib’deki çekirdek kadrolarından gelen Savunma, Adalet, İçişleri ve Dışişleri Bakanlarından oluşan güvenlik dörtlüsü ve bunların “istişare heyetleri” yönetecek.

Beş yıl süreceği açıklanan geçiş döneminden yeni bir dikta rejimi mi yoksa yöneticilerin serbest seçimle belirlendiği özgürlükçü, çoğulcu ve kapsayıcı bir sistem mi çıkacağını zaman gösterecek.

Suriyeli Kürtlerin geleceği

Suriye’deki gelişmeler ve Türkiye’de hükümetin “Terörsüz Türkiye” olarak adlandırdığı süreç, hem Suriye içindeki karşıt Kürt gruplar (YPG/PYD ile Kürt Ulusal Koalisyonu), hem bölgenin farklı ülkelerindeki (Türkiye, Suriye, Irak) Kürt oluşumları arasında yoğun bir görüşme/istişare trafiği oluşturdu ve bir anlamda, Kürtlerin yek vücut olmalarının yolunu açtı.

Suriyeli Kürtler arasındaki görüşmelerde ABD ve Fransa, ve bu iki ülke kadar önde görünmemekle birlikte İngiltere, arabuluculuk yapıyor.

YPG/PYD’den yeni Suriye kabinesiyle ilgili olumsuz açıklamalar geldi ama 10 Mart tarihinde imzalanan Ahmed el Şara-Mazlum Abdi anlaşması çerçevesinde iki tarafın muhtelif konularda oluşturduğu gruplarda müzakereler yapılıyor.

Sahada da bazı somut adımlar atılıyor. YPG’liler Halep’in Kürt yoğun bölgelerinden ve Teşrin Barajı bölgesinden çekilerek yerlerini Suriye güvenlik güçlerine bırakıyorlarmış.

Şam ile YPG/PYD arasındaki pazarlıklar; Kürt tarafının talepleri, Şam’ın verebilecekleri ve talepleri, Türkiye’nin pozisyonu ve diğer üçüncü ülkelerin müdahaleleriyle şekilleniyor.

Ne istiyorlar?

Suriyeli Kürtlerin talepleri şu şekilde özetlenebilir: ademi merkeziyetçi bir sistem oluşturulması, YPG’nin bir bütün olarak korunması, petrol gelirlerinden Kürtlere pay verilmesi, lisan ve kültürel haklarla birlikte bu unsurların anayasada yer alması.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 13 Mart’ta Şam’a gerçekleştirdiği ziyaretten birkaç gün sonra, Türkiye’nin bu konulardaki tutumunu açıkladı ve 25-26 Mart’ta da Vaşington’a gitti.

Vaşington’daki görüşmelerin (özellikle Suriye ve YPG boyutunda) Türkiye açısından tatminkar olmadığı söyleniyor, bilemeyiz.

Ama, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, görüşme hakkında sosyal medya hesabında yayınlanan açıklamasında, Suriye’de Türkiye’yle işbirliğine sadece İran’ın istikrar bozucu faaliyetlerine karşı bu ülkenin desteklenmesi bağlamında atıf yaptı ve YPG’ye hiç değinmedi.

Önümüzdeki dönemde ABD Türkiye’yi hoş tutmak için YPG konusunda Türkiye lehine görünen bazı adımlar atabilir ama tutumunda köklü değişiklikler beklenmemeli.

ABD’nin, yıllarca yatırım yaptığı, eğitip donattığı YPG’yi, çöpe atmasını veya dağıtmasını beklemek, hele mevcut konjonktürde, hiç gerçekçi değil.

Yaşanan gelişmelerden görünen o ki, bir yandan Suriye’de Kürtlerin sistemin (ayrıcalıklı) bir parçası haline getirilmesine çalışılıyor, öbür yandan, daha uzun vadede, yeni Orta Doğu’da onlara bir yer hazırlanıyor.

Türkiye ile İsrail, Suriye’de karşı karşıya

İsrail, en büyük düşmanlarından biri olan Suriye’nin bir daha kendisine tehdit teşkil etmemesi için bu ülkeyi zayıflatma ve bölme stratejisini uygulamaya sokarak, kendisi açısından güvenli bir Suriye oluşturmaya girişti.

Suriye’nin güney bölgelerinin askersizleştirilmesini ve silahsızlandırılmasını talep eden, Kürtler ve Dürziler üzerinden Suriye’ye müdahalede bulunan İsrail, Suriye’nin her türlü askeri ve stratejik varlığını bombalayıp ortadan kaldırıyor.

Son dört ayda gerçekleştirilen 740’ün üzerinde bu tür saldırının hiçbiri Suriye’den İsrail’e yönelik bir tehdide veya saldırıya misilleme değil, tamamen tek taraflı ve imha amaçlı.

İşgal altındaki Golan’ın kalanını da işgal eden İsrail askerleri, bu bölgenin de ötesinde Suriye toprakları içinde sabit noktalar oluşturdular, devriye atıyorlar ve köylerde kasabalarda kontroller yapıyorlar.

Öte yandan, Türkiye ile Suriye arasında savunma işbirliği kapsamında Türkiye’nin yeni Suriye ordusunun oluşturulmasına yardımcı olacağı ve eğitim vereceği, ayrıca, Suriye topraklarında üs kurması üzerinde mutabık kalındığı söyleniyor.

Türkiye’yi ilgilendiren PKK

Türk silahlı kuvvetleri Suriye topraklarında zaten ve esas olarak YPG/PKK ile savaşmak için bulunuyor.

Şimdi, Suriye’de savaş uçakları, SİHA/İHA ve hava savunma sistemleri de konuşlandırılacak üsler kurulmasının temel gerekçeleri şunlar olabilir:

– Suriye ordusuna eğitim verilmesi amacıyla altyapı oluşturulması.

– IŞİD’le mücadele edilmesi. (Türkiye tek başına mı, uluslararası koalisyonla mı, Amman toplantısına katılan dört ülkeyle mi bu mücadeleyi yapacak).

– Suriye’nin dış müdahalelere karşı korunması. (Bu doğruysa, Türk askeri için yeni bir misyon ve çok tartışmalı bir konu).

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, (Türkiye’yi kast ederek) “Düşman güçlerin Suriye’ye girmesine ve İsrail’in güvenlik çıkarlarını tehdit etmesine izin verirseniz, ağır bir bedel ödersiniz” diyerek Suriye’yi tehdit etti.

İsrail hava kuvvetlerinin bir kaç gün önce Suriye’de vurduğu üsler arasında Türkiye’ye tahsis edildiği söylenen Humus ve T4 üsleri bulunuyor.

İsrail dahil yabancı basında, İsrailli yetkililerin açıklamalarına atfen, bu saldırılar Tel Aviv’in Türkiye’ye uyarısı olarak yorumlandı.

İsrail’in hava saldırılarında üç Türk mühendisin de hayatını kaybettiği yolunda iddialar bulunuyor. Resmi bir açıklama yapılmadı, yalan haber olduğunu temenni edelim ama doğruysa birçok bakımdan çok çok vahim.

Türkiye karşıtı dış cephe

ABD’nin desteğini arkasına almış olan İsrail’in Suriye’ye saldırıları uluslararası hukuka ve normlara aykırı ama dünya sessiz kalıyor, Arap ülkeleri de yasak savma kabilinden bazı açıklamalarla durumu idare ediyor.

Türkiye ise, Doğu Akdeniz’den Ege’ye, güney sınırlarımızdan İran sınırına kadar bir çok alanda (İsrail, YPG/PKK, ayrıca, ABD, Yunanistan, GKRY, Fransa ve bazı Arap ülkelerinden) tehdit algılıyor ve karşı hamleler yapıyor.

Suriye’de üs kurulması konusu da bu kapsamda düşünülmüş olabilir.

Milli Savunma Bakanlığı, Suriye’de yaşanan veya yaşandığı iddia edilen gelişmelerle ilgili olarak sadece resmi kaynakların açıklamalarına itibar edilmesi gerektiğini bildirdi ama bundan başka bir açıklama yapılmıyor.

Türk kamuoyu da ne olup bittiğini sosyal medyayı ve yabancı basını izleyerek anlamaya çalışıyor.

Türkiye, İsrail ile çatışır mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Rabbim kahrı perişan eylesin” dediği İsrail’in Türkiye’yi artık İran kadar düşman telakki ettiği görülüyor.

Reuters haber ajansına konuşan Hakan Fidan Türkiye’nin Suriye’de İsrail’le karşı karşıya gelmek istemediğini söylemiş ama Türkiye İsrail’i “siyonist yayılmacı”, İsrail de Türkiye’yi “yeni Osmanlıcı yayılmacı” olarak görüyor ve iki ülke arasında Suriye sahasında çatışma olasılığı sıfır ihtimal değil.

(ABD’nin iki müttefiki arasındaki gerginliği yatıştırmak için bir aşamada devreye girmesi beklenebilir).

İş, sınırlı ve kısa süreli de olsa, çatışmaya giderse iki taraf da zarar görür. Ekonomi çok olumsuz etkilenir. İç siyasette ciddi sıkıntıları bulunan her iki ülkede de olağanüstü hal önlemlerine gerekçe oluşturabilir.