Yeni çözüm süreci?

Bahçeli’nin çağrısı ve Öcalan’ın olumlu cevabı ile yeni bir aşamaya giren sürecin adı yok. İktidar “süreç” kelimesini bile kullanmıyor. Çünkü 2013-2015 arasındaki “Çözüm Süreci” toplumsal hafızada kötü izler bıraktı.

Ama adı konulmasa da bir “süreç” yaşıyoruz. Hükümet bunu sadece terörün bitirilmesinden ibaret gibi gösterse de anayasa değişikliğine kadar uzanan “siyasi ve hukuki boyutlar”ı da var.

İktidar, “hukuki ve siyasi boyut”lardaki konulardan ‘elektrikli’ olanların şimdi gündeme gelmesini istemiyor. Mesela anayasadaki vatandaşlık tanımı gibi…

Erdoğan, Meclis’te DEM desteğiyle 3. defa aday olması ve seçimlerde de kazanabilmesi için bu uzun sürecin “terörsüz Türkiye” bölümünün konuşulmasını istiyor. Elektrikli konular daha sonra…

Ama yeni süreç “silah bırakma”dan ibaret değildir. Öcalan’ın ‘metin dışı’ yazdırdığı nottaki “demokratik siyaset ve hukuki boyut” sürecin en önemli tarafıdır.

ÖCALAN NE DİYOR?

Evvela Öcalan’ın açıklamasının olumlu bir ‘başlangıç’ olduğunu belirtmeliyim. Öcalan öncekinde olduğu gibi, davranışının teorisini de ortaya koyuyor: PKK’nın 1970’lerde kurulması ve kanlı eylemleri soğuk savaş şartlarının ve Türkiye’de Kürtleri yok sayan baskıların bir ürünüydü… “Reel sosyalizm” dediği Marksist şiddet hareketlerinin kopyasıydı… Zamanımızda bu şartlar geride kalmış, PKK da “ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”

Bu doğru bir tahlildir. 2015’te Kandil’den Beşe Hozat’ın, “yeni süreç, devrimci halk savaşı sürecidir!” açıklaması, PKK’nın o zamanki Çözüm Süreci’nin sabote etmesinin ilanıydı ve eskimiş, ilkel kafanın bir ifadesiydi. (15 Temmuz 2015)

O kafayla Kürt yoğunluklu illerimizde hendekler kazılmış, silah ve mühimmat depolanmış, Kürt oylarıyla başkanlık sistemine geçmeyi düşünen iktidar da bir süre göz yummuş, Ağustos 2015’te 7 ay sürecek “hendek operasyonu”nu başlatmıştı.

Her iyi niyetli başlangıcın aynı şekilde sonuçlanmayabileceğine dair bir derstir o vahim hadiseler.

Bugün, evvela Öcalan’ın teorik gerekçesini hem Kandil’deki teröristler hem DEM Partililer içine sindirmeli, devrimci halk savaşı, federasyon, özerklik gibi eskimiş modellerin olmayacağını anlamalıdırlar. İkincisi iktidar, son derece kritik olan bu yeni sürece seçim hesaplarını karıştırmamalıdır.

SİYASİ HUKUKİ BOYUT?

‘Terörsüz Türkiye’ çok güzel bir kavram ama yolda karşılaşılacak hayli sorun var.

Öcalan’ın, DEM heyetine sözlü olarak ifade ettiği ve kamuya açıklanmasını istediği şu sözler hiçbir şekilde dikkatten kaçmamalıdır:

“Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Öcalan’ın açıklamasına uyacaklarını ifada eden Kandil’in açıklamasında daha net olarak şöyle deniliyor:

“Fakat başarı için demokratik siyaset ve hukuki zeminin de uygun olması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz… Parti kongresini toplamak için hazırız. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de Önder Apo’nun bizzat yönlendirmesi ve yürütmesi gerekir…”

Anlamı, Öcalan serbest kalsın, süreci o yönetsin.

Öyle bir durumda “Meclis’e gelip DEM grubunda konuşması” da gerçekleşir mi dersiniz?!.

DEM’İN ŞARTLARI!

Öcalan’ın ve Kandil’in aynı kelimelerle öne sürdüğü “demokratik siyaset ve hukuki boyut”ta neler istiyorlar?

Bu konuda gerek iktidardan gerek Öcalan’dan bir açıklama olmadı. DEM’in açıklamasında ise “dört maddelik çözüm şartı”ndan bahsediliyor: Öcalan’a “özgür çalışma koşulları”nın sağlanması… Kürtlere “anayasal güvence” verilmesi… “Anadilde eğitim” ve “Orta Doğu’da savaş yerine diyalog” yani YPG’yi savunusu. (14 Ocak)

Öcalan’ın statüsü hukuki bir meseledir. Diğer şartlarda “ayrı ulus” ideolojisi açıkça bellidir. Bu fikirleri savunanlar olabilir ama silah bırakmanın ön şartı olamaz. Silah, tabiaten gayri meşrudur.

Yeni süreci hazırlayan devlet görevlilerinin bu konuların Öcalan’la konuştuğu şüphesizdir. Ama içeriğini bilmiyoruz.

İşte sürecin en kritik, en önemli, en belirleyici noktası budur.

İhtiyatsız alkışlar da yanlıştır, çözüm arayışını peşinen reddetmek de yanlıştır.

Benim gözümde ölçü, “üniter devlet zemininde demokrasi”dir.

NOT: Trump’ın yaptığı, haydutluktur. Gelecek yazım bu konuda olacak.