PKK kurucusu ve lideri Öcalan, MHP lideri Bahçeli tarafından tanıtım ve promosyonu yapılan çağrısını dün gerçekleştirdi.
Bu, Abdullah Öcalan’ın benzer nitelikteki 2. çağrısı. MHP’nin karşı çıktığı ve AKP tarafından desteklenen ilk çağrı hendek savaşları ve yüzlerce güvenlik görevlisinin ölümüyle sonuçlanan bir dönemi başlatmıştı.
İnşallah bu seferkinin daha olumlu sonuçları olur.
Aslına bakarsanız iki çağrı arasında içerik açısından çok büyük fark yok.
Daha da aslına bakarsanız, PKK ve lideri hiçbir zaman bölünmeden ya da federasyondan yana olduklarını da söylememişlerdi. Burada bir geri adım, bir vazgeçmişlik de yok bu nedenle. Hatta açıklamayı okuyunca PKK’nın haklı gerekçelerle kurulduğunu, Soğuk Savaş döneminin bir ürünü olduğunu ve gerekli bir mücadele yürüttüğünü de söylediğini de anlıyorsunuz Öcalan’ın.
Sözlerinde yeni olarak görebileceğimiz tek unsur “PKK’nın artık kendini lağvetmesi gerektiği”.
Niye!
Devlet Bahçeli istedi diye mi!
Tabii ki hayır.
Çünkü artık PKK yük.
Artık YPG var ya da Amerikalıların deyişiyle SDF yani Suriye Demokratik Güçleri. Kürtçe kısaltması ile HSD var.
PKK kendini lağvedecek de, bizim yıllardır PKK’nın uzantısı olduğunu söylediğimiz YPG/SDG ne yapacak!
Bir zamanlar Türkiye’yi komşu kapısı haline getirip, AKP ile görüşmeye gelen eski lideri Salih Müslim ve yeni liderleri Mazlum Kobani “Taraflar karşılıklı olarak üzerlerine düşeni yaparlarsa elbette Öcalan’ın çağrısına uyarız” diyor.
Yani belli ki, Öcalan’ın bu çağrıyı yapması için bir pazarlık yapılmış ve Türkiye’nin de bu anlaşma çerçevesinde üzerine düşenler var.
Anladığımız kadarı ile terör örgütü ve Suriye kolunun yıllardır istediği bir şey olan Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı ile güvence altına aldığını söylediği Suriye’nin kuzeyindeki bölgeleri YPG’ye bırakması ve Pençe Kilit operasyonlarının bitirilmesi talebi bu kez şart olarak koşuluyor.
Türkiye “yıllardır övünerek gerçekleştirdiği” bu harekatları sona erdirip Suriye’den çekilecek. ABD’nin de yıllardır istediğini yapmış olacağız ve bu da “Muhteşem bir barış, Nobellik hareket” adı altında pazarlanıp hepimize yedirilecek.
Üstelik ortada bir PKK kalmadığı için de YPG’ye “terör örgütünün uzantısı” da deme ihtimali kalmayacak, “Hangi terör örgütü” diyecekler.
Bu arada silahlar bırakılacak mı soru var.
PKK silahları bırakacak mı!
Elbette bırakacak. YPG’ye katılacak ve Rus malı Kalaşnikof’ları bırakıp ABD’nin YPG’ye verdiği ABD malı silahları kuşanacak.
YPG ise Suriye Ordusu’nun bir kolu olduğu için elbette ki silah falan bırakmayacak.
Yani anlayacağınız efendim, bir dümendir dönüyor. Bir tezgahtır kuruluyor.
Yani Türkiye’deki iktidar ABD’ye ve Öcalan’a belirli sözler vermiş ama ne yazık ki biz bunların ne olduğunu bilmiyoruz. Bu yazıda olduğu gibi tahmin etmeye çalışıyoruz.
Ancak Allahtan eski Başbakan, AKP’nin önemli ismi Binali Yıldırım bize biraz tüyo verdi de meseleyi biraz daha anladık.
Dün beni Öcalan’ın açıklamasından daha çok aydınlatan, ne yalan söyleyeyim, Binali Yıldırım oldu.
“Anayasa’dan Türklüğü çıkaralım” dedi.
Hal böyle olunca 1924 Anayasası’ndan bu yana var olan ve ırksal değil, yasal bir vatandaşlık tanımı olduğu bilinen “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur” cümlesi tarihe karışıyor ve PKK’nın başından beri en önemli talebi olan bir şart da yerine getirilmiş oluyor.
Bunu anadilde eğitimin ve Türkçenin resmî dil olmaktan çıkarılmasının takip edeceğini tahmin etmek için alim olmaya gerek yok.
Ne diyeyim. Ben demokrat adamım. Süper milliyetçi ve süper muhafazakar vatandaşlarımız ve HDP ile işbirliği yaptığı için CHP genel başkanını yumruklayan inek hırsızlarımız bunu içlerine sindiriyorsa, bize diyecek bir şey olmaz.
Sadece pazarlığı açık ettiği için Binali Bey’e teşekkür ederiz.
Bu yeni sürecin aslında pek de güven vermediğini, devletin ne yapacağı konusunda kendini devletle iç içe zanneden yayın organlarının bile temkinli davrandığını görerek, aslında ortada çok da yeni bir dönem olmadığını söylemek mümkün.
Bunu niye mi söylüyoruz?
Çünkü dün neredeyse bir şenlik havasında DEM Parti’nin basın toplantısını ve terör örgütü liderinin açıklamalarını yayınlayan televizyon kanalları bile Kürtçe sözleri ve Kürtçe açıklamaları sansürlemek, Öcalan‘dan terör örgütü elebaşısı diye bahsetmek zorunda kaldılar çünkü devletin bu süreci nasıl ilerleteceğini, AKP iktidarının bu konuda samimi olup olmadığını bilemiyor, durumdan emin olamıyorlardı.
Sadece bu tavır bile aslında Öcalan’ın açıklamalarının pek de bir anlam ifade etmediğini, yeni ve umut veren bir sürecin başladığına ilişkin en yandaşların bile hâlâ emin olamadığını gösteriyordu.
Düne kadar terör örgütü yandaşlarını ekrana çıkarmayacağını söyleyenlerin şimdi Devlet Bahçeli amcalarına barış ödülü istemeleri sizi yanıltmasın, Siyasal İslam’ın ve Siyasal İslamcının şiarının duruma göre hızlı dönüşler ve takiyye olduğunu asla kimse unutmasın.
Tecrübeli televizyoncular bunu unutmamış görünüyorlardı zaten.
Paşalardan iyi
27 yıl önce Lübnan’ın Barelias kasabasında görüştüğüm ve dava sürecinde de İmralı Adası’nda izlediğim Abdullah Öcalan’ı o zaman bu zamandır ilk kez karşımda gördüm.
Ben kendisi ile görüştüğümde 49-50 yaşlarında idi.
Şimdi 76.
21 yıl örgütünü yönetti, 26 yıldır hapiste.
Açık söyleyeyim.
Kendisini son derece iyi gördüm.
Elbette yaşlanmış. Kilo vermiş.
Ama belli ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti cezaevinde kendisine iyi bakmış.
Yıllarını terörle mücadeleye harcayan komutanları hapse attığımız zaman komutanlar bayağı bir yıpranmış, bayağı bir ihtiyarlamış, bayağı bir kocamışlardı.
Belli ki Öcalan’a paşalardan daha iyi bakmışız.
780 bin dolarlık çakarlı araç
Dün Cübbeli Ahmet’in kızı ile de tanıştınız.
Altında dünyanın en konforlu olmasa da, en havalı SUV’u Mercedes G serisi, üzerinde mavi kırmızı çakarlar trafiği alt üst ederek, tüm kuralları çiğneyerek gidiyor.
Plaka ise gayet havalı kendisinin ve eşinin ve soyadlarının baş harfleri: YEP.
Birisi kim olduğunu bilmeden “Bu ne rezalet”diye sosyal medyada paylaşınca, kimlik ortaya çıkıyor.
Cübbeli’nin kızı.
Kocasına “Bu çakarı nasıl kullanırsınız’ diye sorulunca herif sinirleniyor.
“Çakar tahsisli, devlete ne hizmet ettiğimi, ne fayda sağladığımı size mi anlatacağım” diyor.
Rezilliğin içinden kahramanlık çıkarıyor kendince.
Bu arada ortaya çıkıyor ki, yaklaşık 28 milyon TL’lik aracın MTV’sini bile ödemeyecek kadar utanma duygusundan yoksunlar.
Vergi bile ödemiyor ama devlete hizmetten söz ediyor.
Ve sonra tüm yalanlar ortaya çıkıyor.
Çakar tahsisli falan değil.
İçişleri Bakanlığı 139 bin TL cezayı yapıştırıyor yalancıya.
Bu arada bu rezilliğe öfkelenen vatandaşlar sosyal medyada “180 bin dolarlık araca biniyor” diye veryansın ediyorlar.
Güldüm.
O araç keşke 180 bin dolar olsa.
O ABD fiyatı.
Cübbeli’nin kızının bindiği Mercedes G serisi araç eğer söylendiği gibi G63 ise fiyatı 28 milyon TL. Yani 180 değil 780 bin dolar.
Bizim gariban vatandaş 780 bin doları hayal bile edemediği için 180 bin dolar diyor.
Olsa gerçeği 780.
Devlete hizmet ederek kazanılmış bir para olsa gerek.
Aynen çakar gibi.
Zaten ortalıkta gezen çakarlı araçların çoğu böyle.
30 milyonluk Range Rover’lar, 20 milyonluk Audi A8’ler, Mercedes Maybach’lar, Bentley’ler, Rolls Royce’lar.
Hepsi devlete müthiş hizmetler sonucunda kazanılmış analarının ak sütü gibi helal araçlar ve bir o kadar hak edilmiş çakarlar.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Sözde dindarlar en azından göz göre göre yalan söylemeye utandığı zaman.