Yatay geçişte Hulusi Akar’ın mahdumesi içtihadı

Yakında Ekrem İmamoğlu’nu 20 yıl önce sokağa çöp attığı için kamu düzenini bozmaktan soruşturmaya başlarlarsa şaşırmayacağım.

İktidar, rakip gördüğü İBB Başkanı’nı itibarsızlaştırmak ve gerekirse önünü kesmek için her düğmeye, her tuşa basıyor.

Ne büyük bir hata yaptığının farkında değil, yakında İmamoğlu’nun gerçekten bir suç işlediği ortaya çıksa, kimse inanmayacak, bunu da iktidarın bir tezgahı zannedecek. İşin cılkını o derece çıkardılar.

Şimdi de İmamoğlu’nun üniversite diploması üzerinden yürüyor, diplomanın geçersiz olması için yollar deniyorlar.

İlginç olan, AKP’nin, cumhurbaşkanı adayının diploması konusunu açmış olması.

Bu konu iktidarın yıllardır en sevmediği konu idi ama söz konusu İmamoğlu’nun yolunu kesmek olunca buna bile girdiler.

Oysa İmamoğlu’nun bir üniversite diploması olduğu çok net.

Bir sürü sınıf arkadaşı var, beraber okuduğu Fatih Portakal gibi bilinen isimler var ve tanıklıklar sadece sözden ibaret değil, İmamoğlu’nun üniversite yıllarını gösteren pek çok fotoğraf, albüm, yıllık bile var.

İmamoğlu İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme mezunu ve aynı üniversitede yüksek lisansı bile var. Net.

Zaten o nedenle, diplomayı değil, İmamoğlu’nun İstanbul Üniversitesi’ne “yatay geçişini” usulsüz hale getirip, diplomayı oradan iptal ettirmek niyetindeler.

Bunu da aylardır ısıtıyorlardı.

Şimdi de soruşturma ve dava konusu yapmak arzusundalar.

Bu mesele ilk ortaya atıldığında, dönemin İşletme Fakültesi Dekanı’nı aradım.

“Fatih, üzerinden geçmiş 33 sene. 80 yaşına geldim. Öğlen ne yediğimi hatırlamıyorum. Sen bana 33 sene önce okula yatay geçiş yapan öğrenciyi soruyorsun. Biliyorsun, İstanbul Üniversitesi Genel Sekreterliği de yaptım. Her yıl yüzlerce öğrenci yurt dışından yatay geçişle gelirdi. Bunun çok sıkı denetlenen kuralları vardı. YÖK denetimine tabiiydi. Kafamıza göre birini almamız, usulsüz bir kayıt yapmamız mümkün değildir. Kıbrıs’tan, başka ülkelerden çok gelen olurdu. Eğer denkliği olmasa babamızın oğlunu kaydedemezdik. Hikayedir bunlar.” demişti.

Dediği gibi üzerinden geçmiş 33 sene.

Oysa o kadar geriye gitmeye gerek yok.

Hulusi Akar’ın kızı Serra Akar.

2003 yılında ABD’de biyoloji okurken, Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi’ne yatay geçiş yapıyor. Biyolojiden tıp fakültesine.

Baştan sona usulsüzlük.

YÖK, 2014 yılında yapılan bir şikayet üzerine konuyu soruşturuyor.

Verdiği karar şu:

“Eylemin gerçekleştiği tarihten itibaren 11 yıl geçtiği ve eylemin temadi nitelik taşımadığı…..  Yerleşik Danıştay içtihatlarına göre idari organ ve makamların kendi hatasından kaynaklanan ilgili lehine hak doğuran işlemleri idari istikrar ve kazanılmış hak anlayışının gereği ancak 60 gün içerisinde geri alabileceği…. 11 yıllık sürenin geçtiği tespiti karşısında hukuk devletinin temel ilkelerinden olan idarede istikrar ve devamlılık ilkesi uyarınca yatay geçiş işleminin geri alınamayacağı birey aleyhinde işlemlere tabii tutulamayacağı sonuç ve kanaatine varılmış ” diyerek usulsüz bir durumda dahi 60 günlük bir süre veriyor.

Ki İmamoğlu’nun 33 yıl önceki yatay geçişinin usulsüz olduğuna dair elde bir bulgu en azından şimdilik yok.

Olsa bile “Akar içtihadı” diye bir somut örnek var.

Buna rağmen İmamoğlu da İmamoğlu diye sürekli bir dava, soruşturma.

İmamoğlu’nu göz göre göre o kadar mağdur ediyorlar ki, bazen kendi kendime “Acaba İmamoğlu seçilsin diye mi uğraşıyorlar” diye sormadan da edemiyorum.

Bu ne ya, gece rüyanızda da İmamoğlu’nu mu görüyorsunuz.

Transferle 360 mı

Dün, gün boyu AKP kongresi dinledik.

Sonunda her zaman olduğu gibi R. Tayyip Erdoğan genel başkan oldu.

“Bir kez daha seçildi” demiyorlar mı, gülesim geliyor.

Yahu seçim olması için seçenek olması lazım.

Tek seçenekli seçim mi olur!

Kent lokantası gibi, fiks menü.

AKP’nin yeni MKYK’sı da oluştu bu arada.

6’lı masa olmasa, AKP’nin MKYK’sı oluşamayacakmış anladığım.

İYİ Parti ve Gelecek’ten bayağı bir isim gelmiş.

Deniyor ki, “AKP erken seçim kararı alabilmek için 360’ı bulmaya çalışıyor. Bu yüzden bu transferler devam edecek”

Bu transferler sürdükçe Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi transferleri ahlaksızlık olarak nitelendirdiği konuşmayı hatırlıyorum.

“Bir milletvekili partisinden istifa edince vekillikten de istifa etmesi gerekir. Millet seni bağımsız olarak seçmedi ki, hele bir başka partiye geçmek siyasi ahlaksızlıktır” demişti.

Kelimeler bu olmayabilir ama meali buydu.

Herhalde AKP’ye geçmeyi bunun dışında tutuyor.

Olur mu öyle şey demeyin. Olur.

Yıllar önce kendisi ile yaptığımız bir röportajda, “İçki içen herkes alkoliktir” demesi üzerine ben de “AKP’li olup içki içen çok insan var” demiştim.

Bunun üzerine “Onlar hariç” demişti.

Anlayacağınız kendi partisi her türlü suçlamanın haricinde. Yani layüsel.

Peki 2027’e kadar ufak ufak transferlerle 360’ı bulur mu?

Şu anda AKP ve saz arkadaşı partilerle birlikte 327’yı buldular.

Kaldı 33 kişi.

İYİ Parti’nin tamamını alsa yetmiyor.

Gelecek’i toptan yok etse yine yetmiyor.

Ama sonuçta bu bir “imkan” meselesi.

AKP’nin elinde de sınırsız imkan var.

Örtülü ödenekler var, müteahhitler var, iş dünyası var.

Var oğlu var.

Peki, bu kadar aşikarken, yine de olur mu!

Olur elbet.

Ne demişti İmparator Vespasien, “Pecunia non olet”.

Yani “Paranın kokusu yoktur”.

Doğrusu 360’a ulaşacaklarını pek zannetmiyorum ama de ki ulaştınız.

Ahlak dışı olduğu bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ifade edilmiş bir yöntemle ulaşılan bir 360 ülkeye fayda sağlar mı, siz söyleyin!

Sağ Türkiye’den yükseldi

Dünkü Almanya seçimleri Türkiye için de, dünya için de AKP kongresinden daha önemliydi.

AKP’de ne olacağını ve özünde hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorduk ama Almanya seçimleri çok şeyin değişebileceğinin habercisi olacaktı.

Biz, yani Türkler için de önemliydi çünkü bu ülkede yaşayan 4 milyona yakın Türk vardı ve Türkiye’nin de en büyük ekonomik partneriydi Almanya.

Avrupa’nın bu ekonomik deviyle 60 milyar dolara yaklaşan ticaret hacmine sahiptik.  

Alman halkı büyük bir sürpriz yapmadı. Sonuçlar beklendiği gibi çıktı.

Sosyal Demokrat Parti 8 puan kaybederek 27.7’den 16’ya geriledi ve 1.’likten 3.’lüğe indi. Scholz’un başarısızlığı cezalandırıldı.

Hristiyan Demokrat Birlik 5 puanlık artışla 29’a çıktı ve 1. parti oldu.

Aşırı sağ hatta Neo Nazi diyebileceğimiz AfD ise oylarını 9 puan arttırarak neredeyse iki katına çıkardı ve 19,5 puanla 2. parti oldu.

Yeşiller de 1,5 puan kayıpla 13,5’a geriledi.

Ufukta koalisyon var. CDU/CSU cephesi yanlarına Sosyal Demokratlar’ı ya da Yeşiller’i belki de her ikisini de alarak hükümet kurmayı deneyecek.

Fransa, Hollanda, Belçika, İtalya’dan sonra Almanya’da da aşırı sağ ve hatta faşizm yükseliyor.

Avrupa değerleri açısından alarm zilleri çalıyor, okyanus ötesinden Trump ve kankası Musk bu durumu alkışlıyor.

Göçmen krizi ve ekonomik bozulma bunu tetikliyor.

Bunun Türkiye’ye de olumsuz etkileri olacaktır. Sağa kayan Almanya, Türkiye’deki aşırı sağ ile ilişkileri gözden geçirmek zorunda kalacaktır.

Aslına bakarsanız aşırı sağın yükselişi Türkiye ile başladı.

AKP önce kendi milliyetçi sağa kaymaya başladı sonra MHP’yi yanına alarak aşırı sağ ile işbirliği içine girdi ve şimdi de kendisi aşırı sağ haline gelmeye başladı.

Ancak Avrupa’daki dinamikler ile Türkiye’deki dinamikler farklı gelişti.

Bizdeki göçmen krizi, bu krizin sorumlusu partiye güç kaybettirmedi.

Ekonomik krizin müsebbibi olması da Türkiye’de giderek aşırılaşan sağ iktidara fazla zarar vermedi.

Ancak Türkiye siyasi tercihler konusunda Avrupa’nın önünde gidiyor.

Sağı iktidara taşımakta öncülüğü Türkiye yaptı. Avrupa takip etti.

Önümüzdeki seçimlerde Türkiye bir değişim yaparsa, Avrupa’nın da kaderini değiştirebilir.

Karaman’a kızmam, Yazıcı’ya kızarım

Ünal Karaman’ın İYİ Parti’den ayrılıp AKP’ye geçmesine şaşırıp kızanlar var.

Vallahi doğrusunu isterseniz Serap Yazıcı’nın onca aklı başında eleştiriden sonra AKP’ye geçmesine hem şaşırdım hem kızdım ama Ünal Karaman’a ne şaşırdım ne kızdım.

Ünal Karaman’ın eğitim durumu ile ilgili hiçbir yerde bir bilgiye rastlayamadım.

İlkokul terk mi, ilkokul mu, ortaokul mu, lise mi, üniversite mi bilmiyorum.

Adam profesyonel futbolcu.

5 ayrı takımda oynamış.

Milli takım dahil 9 ayrı takımda teknik direktörlük yapmış.

Sonuçta şartlarda anlaştığı yere gitmek üzere programlanmış bir kafası var.

Ve profesyonellik gereği hangi takımda oynuyorsa onun formasını taşımış, o gün oynamakta olduğu takım hangisi ise onun logosu öpmüş, onun taraftarını selamlamış.

Onun mesleki ilkesi bu.

Mesleğinin ilkelerine aykırı davranan Serap Yazıcı, Ünal Karaman değil.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Deli saçması sözde bilgileri ciddiye alıp siyaseti ve gazeteciliği komediye dönüştürmediğimiz zaman.