CHP oylarıyla Gelecek Partisi’nden milletvekili olan Prof. Serap Yazıcı partisinden istifa edince, “Herhalde CHP’ye katılacak” diye düşündüm bir an.
Çünkü 2023 seçimleri öncesi kendisi defalarca Teke Tek’e konuk oldu, AKP ile, AKP Genel Başkanı ile ilgili fikirlerini anlattı, AKP’ye muhalefet etme gerekçelerini sıraladı.
Ve bunu yaparken de, 2013 yılına kadar AKP’yi desteklediğini söylemeyi de ihmal etmedi.
AKP’ye ağır eleştiriler yöneltmeye başlamış olmasının gerekçesini ise AKP’nin artık antidemokratik yollara sapmış bir parti olması ve başkanlık sisteminin Türkiye’yi uçuruma götürmesi olarak aktardı.
Tutarlı bir yaklaşımdı.
Çünkü katıldığı bir Abant Platformu Toplantısı’nda, yani FETÖ’nün ünlü organizasyonunda, anayasa hukukçusu olarak bir konuşma yapmış ve o zaman da, “AKP’li bir adayın cumhurbaşkanı olması, yeni bir başkanlık sistemini beraberinde getirecektir. Türkiye zor günlere gebedir” demişti.
Serap Yazıcı’nın bu sözleri, geçmişte AKP’yi destekleyen bir diğer anayasa hukukçusu Prof. Ergun Özbudun’a sorulduğu zaman o da “Bütün güçleri başkanın elinde temerküz ettiren bir nevi Süper Başkanlık Sistemi’ni demokratik bir sistem sanmıyorum” demiş ve eklemişti, “Bu demokratik bir sistem değil ama Erdoğan seçilirse fiili olarak bu sisteme geçilecek.”
Serap Yazıcı ile Ergun Özbudun bu fikri yakınlıklarını daha sonra daha da yakın bir hale getirmek için evlenmişlerdi.
2014 yılından bu yana bunları söyleyen, AKP tipi bir başkanlık sistemine karşı çıkan, Erdoğan’ı sert biçimde eleştiren, iktidarı antidemokratik olmakla eleştiren o Serap Yazıcı Özbudun bugün AKP’ye katılıyor.
İlkeli bir hukukçu olarak, fikrinin değişmesinde ve dün ağır biçimde eleştirdiği saflara katılmasında mutlaka somut gerekçeler vardır.
Herhalde artık AKP’yi daha demokrat buluyor.
Serap Özbudun bunun nedenini açıklamalı ve hepimizi aydınlatmalıdır.
– Gazetecilere açılan soruşturmalar ve tutuklamalar mı
– Belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyum atanması mı
– Siyasetçilerin tutuklanıp cezaevine koyulması mı
– Parti genel başkanlarının tutuklu yargılanması mı
– Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması mı
– İş insanlarının iktidarın hoşuna gitmeyen eleştiriler yapınca gözaltına alınıp, sorgulanması ve haklarında dava açılması mı
– AKP adayının karşısına çıkması muhtemel rakiplerin yargı oyunlarıyla saf dışı edilmeye çalışılması mı
Hangisi Serap Yazıcı’nın AKP’nin yeniden demokrat olduğuna inanmasına yol açtı?
Serap Yazıcı bunları bize anlatırsa belki biz de onun yaşadığı aydınlanmayı yaşarız.
Serap Yazıcı bunları bize anlatmalıdır. Hayatını kaybeden eşi Ergun Özbudun’a da bunu anlatmalıdır.
Ama önce vicdanına anlatmalıdır.
Anlatabilirse…
Borsa da halkı kin ve düşmanlığa tahrik ediyor
İktidarın hoşuna gitmeyen her şeye soruşturma açılmaya başlanınca Borsa İstanbul da bundan nasibini aldı.
Cuma günkü düşüşe sorumlu arıyorlar.
Oysa uzmanların söylediğine göre ortada yeni bir şey yok.
Konunun arkasında iki banka var.
Biri yerli, diğeri yabancı.
Bu iki banka uzunca bir süredir yasal olmadığı iddia edilen bir şekilde açığa satış yapıp para kazanmışlar. Kimse de bir şey dememiş, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) göz yummuş.
Muhtemelen bu kez bir dedikodu yayıp, sonra da işlem yapmışlar. Piyasa da zayıf olunca bu işler kolay.
Yıllardır yapılan iş bu kez hedef oldu.
Troll saldırısı ile de mesele büyüdü.
SPK soruşturuyor.
Konu, iş dünyasının güçlü bir grubunun üzerinde yeni bir Demokles Kılıcı sallandırmak gibi duruyor.
SPK de aynen yargı gibi kullanılan aparatlardan bir tanesi.
Mesele gerçekten yatırımcıyı korumak olsa son yıllarda yapılan halka arzların yarısı palavra, onları engellerdi SPK.
Hele hele bir mesele var ki, kabak gibi duruyor karşımızda.
Reeder diye bir firma.
Çok ucuza elektrikli araç yapacağını açıkladı. Havalı toplantılar ile.
Millet de inandı.
Şirketin hisseleri uçtu.
0’a yakın olan hisseler 80’e tırmandı.
Aradan birkaç ay geçti.
Vurgunlar vuruldu.
Ama ortada bir araç falan yok.
Sonra aynı şirketten bir açıklama “Vazgeçtik, yapmıyoruz”.
Hoooop, hisseler başladığı yere döndü.
Yüzbinlerce kişi açıkça dolandırıldı.
SPK ne yaptı?
Hiiiç!
Ama şimdi yıllardır yapılan bir işlem türünü yeni fark etmiş gibi soruşturma.
Aman dikkat etsinler.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrikten yapmasınlar soruşturmayı.
Ya da doğru olmayan bilginin alenen yayılması falan da demesinler.
El alışkanlığı ile olur mu, olur!
Unutmasınlar, bu bir SPK suçu.
Soruşturmayı oradan yürütsünler.
Baktılar olmuyor, etki ajanlığı falan diyebilirler.
Ama o son çare.
Hiçbir şey bulamazlar ise.
Galatasaray Avrupa’da niye başarısız!
Yarın bir derbi var. Türk futbolunun en önemli derbisi.
Galatasaray-Fenerbahçe maçı.
Ne maç, ne de sonucu zerre ilgimi çekiyor.
İzlemeyi düşünmüyorum.
Taraftarı olduğum ya da alışkanlıktan ötürü kendimi hâlâ taraftarı zannettiğim kulübün son yıllarda Avrupa’da yaşadığı hezimeti düşünüyorum daha çok.
Üç yıldır elindeki son derece değerli kadroya rağmen, Avrupa’daki başarısız ve hatta utanç verici sonuçlarını.
Fenerbahçeli dostlarımız ise bu durumla dalga geçiyor hatta ötesine geçip bunu Galatasaray’ın Türkiye liginde kayrılmasına ama Avrupa’da böyle bir durumun olmamasına bağlıyorlar.
Ben ise pek o kanaatte değilim.
Geçmişte Galatasaray’ın Avrupa’da fırtına gibi estiği yıllarda, Fenerbahçe ligi domine eder ama Avrupa’da bir türlü başarılı olamazdı.
Ben bunu dışardaki yapılardan daha çok kulüplerin içindeki yapılara bağlıyorum.
Fenerbahçe’nin Türkiye liginde başarılı, Avrupa’da başarısız olduğu yıllarda Fenerbahçe yönetimlerine bakın.
Başkanlar Tahsin Kaya, Metin Aşık, Hasan Özaydın, Ali Şen gibi isimlerdi.
O yıllarda Galatasaray’da ise Prof. Ali Uras, Dr. Ali Tanrıyar, Alp Yalman, Faruk Süren gibi isimler başkanlık yaptı.
Yani yöneticiler arasında vizyon ve hayat tarzı farkı vardı.
Mesele para falan değildi.
2002 yılında benim 2. başkan olduğum dönemde, Barcelona’ya gol averajı ile elenip Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final kapısından döndüğümüz yılın futbol bütçesi 14 milyon dolardı.
Bugün oynatmayacakları bir futbolcuya o parayı veriyorlar ama başarı yok.
Nedeni açık…
Bugün Galatasaray’ı yönetenlere bakın.
Yeni Türkiye’nin Galatasaray’a giriş kapısı olan GSİAD yöneticileri, Simit Sarayı Abdullah Kavukçu, İbrahim Hatipoğlu, Nihat Kırmızı, Maruf Güneş gibi isimler.
Fenerbahçe’de ise Ali Koç, Nezih Barut, Ergun Özen, Erol Bilecik gibi isimler aynı koltuklarda oturuyor.
Ne demek istediğimi herhalde anlıyorsunuz.
Mesele bir vizyon, bir görgü, bir hayata bakış farkı aslında.
Siz içeriye uygun bir yönetim kurarsanız içerde, dışarıya uygun bir yönetim kurarsanız dışarda başarılı oluyorsunuz.
İkisini birlikte başardığınız zaman ise Faruk Süren yönetimi gibi efsane oluyorsunuz.
Ama emin olun, bugünün Galatasaraylıları Faruk Süren’den pek de hoşlanmıyordur.
Eski Galatasaraylıların mevcut Fenerbahçe yönetiminde muhtemelen daha fazla tanıdığı vardır.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Hastalığı inkar edenleri tedavi etmenin mümkün olmadığını anladığımız zaman.