Bir sorum var ve buna sözlüğe danışma ihtiyacı duymadan cevap verebileceğinizi sanıyorum: ‘Sportmence davranış’ ne demek?
Hemen her alanda beklenenin dışında bir davranış sergilendiğinde, o davranış kural dışı ise, öyle bir davranışta bulunana “Sportmence davranmıyorsun” diye çatılır.
Sportmence, yani kurallara uygun…
Bu anlamdan yola çıkarsak, en kurallara uygun davranış tarzının spor alanında olması gerekir, öyle değil mi?
Gerçekte de öyledir. Sporun her çeşidinde ayrıntılı kurallar vardır, hem de yazılı olarak… Spor karşılaşmalarında sonucu belirlemek üzere bir de hakem bulunur, hakem bir yandan oyun içerisinde kurallara uygun davranılmasını denetler ve kuraldışı davranışları cezalandırırken, bir yandan da kendisi de hakemler için yazılmış kurallara uyumlu davranır.
Durum bu iken, bizde bir süredir nasıl oluyor da ‘sportmenlik’ ortadan kaybolmuş bulunuyor?
Futbola ilgim biliniyor. O ilgi beni gazetelerin spor sayfalarına da göz atmaya sevk ediyor. Gözümle gördüklerimi onaylayacak veya yanlış düşündüğümü hatırlatacak haber ve yazıların da takipçisiyim.
Buna ‘takipçisiydim’ demem gerekiyor. Çünkü, hemen her gün bir büyük kulübümüzün sözcüsü olduğu bilinen kişilerden rakip takıma hiç de hoş olmayan saldırılar, gazetelerde geniş yer buluyor ve bu da beni rahatsız ediyor.
Reklam
Çoğu kez, o görevi kulüp başkanları da üstleniyor ve genellikle ağız dalaşında onlar da sözcülerden geri kalmıyorlar.
İsterseniz birkaç günlük gazetelerin spor sayfalarını açın, bu dediğimin kanıtlanmış halini göreceksiniz. Birbirini suçlayıcı açıklamalar bir-iki takımın yöneticileri arasında gidip-gelse bile, sisli hava bütün ligi etkisi altına alıyor.
Ligde tad tuz bırakmıyor o hava.
Kendi deneyimimden sonucu aktarayım: Tuttuğum takımın maçlarını bile doğru dürüst takip edemiyorum. İçimden gelmiyor.
Sisli havanın sahalara yansıması olmaz mı, oluyor elbette. Maçlar bol kartlı olmaya, sakatlıklar artmaya başladı. Ne kadar belli etmemeye çalışırlarsa çalışsınlar, hakemler sahalara tedirginlikle çıkmaya başladılar.
Rakiplerini suçlamak için yanlış hakem kararlarını da kullanıyor kulüpler, oysa o kararlar hakemlerin farklı güdülerle hareket etmelerinden değil, daha çok sisli havadan etkileniyor…
Bizdeki kadar hakemlerin genç yaşta kendilerini emekli ettiği bir lig bilmiyorum.
Sebebi anlamakta zorlanmıyorum: Korkuyorlar…
Reklam
Tanımın spor ile ilişkilendirildiği centilmenlik sahalardan çekilince, bu durum başka alanları da doğal olarak etkiliyor.
En çok da politika alanını…
Partiler 20 gün sonra yapılacak seçimde oyların sandıkta kendileri için kullanılmasını sağlamak amacıyla kampanyalar yürütüyorlar. Kampanyalarda her parti kendisini yeniden seçmenlere tanıtmak, adayları da seçildikleri takdirde yapmayı planladıkları icraatları anlatmak yerine, rakip parti ve adayını küçük düşürmenin binbir türlü yöntemini piyasaya sürüyorlar.
Kampanyalarda doğrular ile yanlışlar -hatta yalanlar- yer değiştirmiş gibi. İnsanlar kampanyaların amaçladığı kafa karışıklığıyla sandık başına gidecekler.
Sporda olduğu gibi politikada da hakem konumunda olan bir kurum vardır: Medya…
Medyanın durumu da hakemliğe pek uygun değil günümüzde, özellikle de ülkemizde…
Onlara da güven yerlerde sürünüyor ama yine de onlarsız edemiyoruz; kamuoyu araştırma şirketlerinin yayımladıkları anket sonuçları, seçime üç hafta kala bile yüzde 30 civarında kararsız veya oy kullanmayacağını ifade eden bir kitlenin varlığına işaret ediyor. Şirketler o kitleyi bilimsel ölçüler kullanarak partiler arasında dağıtıyorlar dağıtmasına, fakat ben bir ilkten kuşkuluyum: Her seçimde yüksek olan katılım oranının bu seçimde bayağı düşebileceği kuşkusu bu.
İnsanlar kampanyaların başladığı günden bugüne politikadan uzaklaşmış görünüyorlar…
Futbolu ilk çağların gladyatör savaşlarına dönüştürdüğümüz gibi, politikayı da kuralsızlığın hakim olduğu bir alan haline getiriyoruz.
Sonuçta bunun acısını hepimiz çekeceğiz.
Hiç değilse ‘sportmenlik’ kavramının anlamı için sözlüğe bakalım ve politikada da sportmence davranmaya çalışalım.