CHP’nin tarihsel görevi

Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihsel görevi:

Cumhuriyeti kurmak, Demokrasi’yi işletmek, Ülke’yi, Toplum’u, uygarlaştırmaktır!

CHP bu görevini geçmişte başarıyla yapmış, Türkiye’yi İslam Âlemi içinde tek ve biricik demokratik ve uygar ülke niteliğine kavuşturmuştur.

Hiç kuşkusuz bugün de aynı görevi başarıyla yapmasını bekliyoruz.

Çünkü İktidar, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarih, coğrafya ve siyaset içindeki yerini değiştirmeye çalışmakta, onu Ortaçağ’a ve Ortadoğu’ya geri götürmeye kararlı görünmektedir.!

***

Türkiye Cumhuriyeti’ni de Cumhuriyet Halk Partisi’ni de kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli sorunu, egemenliğini dinden ve gelenekten alan Osmanlı hanedanının yerine geçecek olan yeni yönetimin egemenlik kaynağını belirlemekti.

Mustafa Kemal Atatürk için bu yeni egemenlik kaynağı hem kuramsal ve felsefi olarak hem de fiili siyaset açısından Büyük Millet Meclisi’ydi.

Çağdaş bir ulus devletin ancak bu temel üzerine yükselebileceğine inanıyordu.

Erzurum ve Sivas kongreleri bu projenin ilk adımlarıydı.

Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ilanından bile önce, demokratik yolculuğuna başladığı tarihtir.

16 Nisan 2017 de bu “Laik ve Demokratik Cumhuriyet” yolculuğunun “Şahsım Devleti” istasyonuna vardığı tarihtir!

***

Atatürk için CHP, devleti ve toplumu çağdaşlaştırmanın, demokratikleştirmenin meşru kurumu ve en etkili aracıydı.

Demokrasiyi üretecek, besleyecek, yaşatacak bir siyasal ve sınıfsal yapısı olmayan, padişahlık geleneğinden gelen bir devlet ve feodal bir din tarım toplumu, CHP aracılığıyla çağdaş ve demokratik bir topluma dönüştürülecekti.

Nitekim “Atatürk Devrimleri” denilen reformlar CHP aracılığıyla topluma mal edilmeye çalışıldı.

CHP’nin bu devrimciliğinin bütünüyle başarıya ulaştığı sanısıyla, İsmet İnönü Çok Partili Rejime geçme kararı verdi.

Atatürk’ün ölümünden sonra Milli Şef ilan edilen İnönü, tarihte eşi görülmemiş bir biçimde, yapılan serbest seçimlerle, Devrimcilerin elindeki iktidarı Barışçı Yol’la terk etti ve muhalefete geçti.

Böylece CHP, sadece Cumhuriyeti değil, Çok Partili Rejimi de kuran, “Milli Demokratik Devrimi” de gerçekleştiren bir parti kimliğiyle tarihteki yerini aldı.

Ama ne yazık ki Türkiye’nin siyasal, ekonomik, eğitimsel ve sınıfsal yapısı Çok Partili Rejim’e hazır değildi.

Ne sermaye sınıfı ne işçi sınıfı ne de Demokrasi bilinci gelişmişti!

Eski Rejim’in, toprak ağaları ve tarikatlardan oluşan egemenleri, 1950’de iktidarı İnönü’den devralınca, ülkeyi bugünlerdeki krizlere taşıyan geri götürme çabalarını başlattılar, ekonomik iflasın ve toplumsal/hukuksal bunalımın temellerini attılar.

1950-1960 arasındaki karanlık dönemin sonunda diyalektik olarak gerçekleştirilen 1961 Anayasası da CHP’nin Demokratik Rejim’i yeniden kurmak için ilan ettiği “İlk Hedefler Beyannamesi”nin izlerini taşıyordu.

CHP böylece, Cumhuriyeti kuran, Çok Partili Demokrasi’ye geçen ve onu Çağdaş Devlet Yapısı’na taşıyan Atatürk’ün partisi olarak tarihe geçti.

***

Ne yazık ki Emperyalistlerin ve içerideki işbirlikçilerinin desteğiyle, ülke günümüzde, yeniden ve hızla Ortaçağ’a ve Ortadoğu’ya geri sürüklenmeye başlamıştır.

İktidarın büyük saldırısı altında olan CHP, bir kez daha tarihsel görevini yüklenmek, Laik ve Demokratik Cumhuriyeti kurtarmak ve işletmek sorumluluğuyla karşı karşıyadır:

Bir an önce parti içi çatışmaları sonlandırmak ve ülkeyi sürüklendiği karanlıktan kurtarmak için kolları sıvamak zorundadır.

Bugünkü lider kadrosunu oluşturan, Kılıçdaroğlu, Özel, İmamoğlu ve Yavaş, bu bilinçle hareket etmezlerse, tarih onları affetmeyecektir!