Suriye, Türkiye ve emperyalizm

Teknik olarak Emperyalizmin ekonomik tanımı şöyle yapılabilir:

“Emperyalizm, bir ülkenin bir başka ülkenin artı ürününü veya artı değerini, doğrudan veya dolaylı olarak kendisine aktarmasıdır.”

Emperyalizm, sömürdüğü ülkeleri, dinciler, mezhepçiler ve ırkçılar sayesinde daha kolay istikrarsızlaştırır ve daha bağımlı hale getirir.

Bu nedenle, “kimlik politikalarını” öne çıkarır ve bunları “Ulusal ve/veya Sol/Sosyalist Devletleri” güçsüzleştirmelerine, bölmelerine, olanaklı ise bu yapıları yıkmalarına yardımcı olur.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye’yi yöneten Emperyalizm ve onun işbirlikçileri olan seçilmiş ve/veya darbeci iktidarlar, bu nedenle, Solcular ve Sosyalistlerle birlikte, Kemalistleri/Atatürkçüleri de baskılamış, öldürmüş ve tasfiye etmişlerdir!

***

Osman Aydoğan, İnternet Sitesi’ndeki makalesinde (https://www.sehriyar. info/?pnum=32) Ortadoğu’daki “kimlikleri” şöyle sıralamış:

Etnik kimlikler:

Ana olarak: Arap, Fars, Türk, Kürt ve Yahudi. Mikro olarak: Ermeni, Rum (Grek), Süryani, Keldani, Nasturi, Çerkez, Beluci, Glaki, Lur, Balok vs.

Dini kimlikler:

Müslüman, Hıristiyan ve Musevi (ve elbette Agnostik ve Ateistler)

Mezhep kimlikleri:

Müslümanlar; Şii, Sünni ve Alevi.

Sünniler; Hanefi, Hanbeli, Maliki ve Şafi, Selefi ve Vehhabiler.

Diğer Müslümanlar; Dürzi, Nusayri, Zeydi ve İbadiler.

Hıristiyanlar; Maruni Hıristiyanlar (Arap Katolikleri), Grek Ortodokslar, Grek Katolikler ve Ermeni Ortodokslar.

Hem İncil’i hem de Kuran’ı kutsal sayan Ezidiler.

***

Bu “kimliklerin” çatışmalarından kaynaklanan istikrarsızlığı artıran altı öğenin daha varlığını anımsatalım:

1) Ortadoğu ülkelerinin aileler arasında paylaştırılmış ve sınırlarının cetvelle çizilmiş olması.

2) İnsanlığın hâlâ bağımlı olduğu petrolün varlığı.

3) İsrail’in varlığı ve onu yok etmek isteyenler.

4) Emperyalizmin yarattığı, sonra dönüp kendisine saldıran, şimdilerde ise yine işbirliği yaptığı Radikal Siyasal İslamcı terör örgütleri.

5) ABD’nin bölgeye saldırmış olması ve hâlâ devam eden varlığı.

6) Bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulma projesi.

***

Bölgenin özelliklerinin ve bu kimlik farklılıklarının Devlet Yapısı’na nasıl yansıdığına ve hangi sorunlara yol açtığına örnek olarak Lübnan’a bakalım:

Lübnan’ın yapısı, 1943 yılında Ulusal Pakt ile Devlet’in mezhepler arasında nüfuslarına göre paylaştırılmasına göre oluşturulmuştur.

Cumhurbaşkanı Maruni, Meclis Başkanı Şii, Başbakan Sünnidir. Meclis Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında 6/5 oranında paylaştırılmıştır.

1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra Filistinli mülteciler artmış nüfus yapısını değiştirmişlerdir.

1970’li yılların başında nüfusları artan Müslümanlar daha fazla hak ve Meclis’te eşit temsil istemişlerdir.

Sonunda iç savaş başlamıştır.

Lübnan iç savaşının (1975-1990) önemli nedeni olan bu siyasi yapı, 1989 yılında “Taif Anlaşması”yla kısmen değiştirilmiştir.

Bu anlaşmayla, Hıristiyan Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmış, Hıristiyan ve Müslüman milletvekillerinin sayıları eşitlenmiş ve kendi içlerinde mezhep temelinde bölüştürülmüştür.

Aşamalı olarak, dinsel/mezhepsel temele dayanmayan bir yapıya gidilmesi Taif Anlaşması sonrasında Anayasaya eklenmiş bir hedeftir.

***

Lübnan’dakine benzer istikrarsız bir yapı ABD’nin yıktığı Saddam Rejimi’nden sonra Irak’ta kuruldu.

Şimdi de yıkılan Esad Rejimi sonrasında Suriye’de kurulmaya çalışılmaktadır.

Hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye de sıradadır.

Ülkemiz bu bataklıktan ve bu yapıdan uzak durmak zorundadır!