Uluslar layık oldukları yönetimlerle yönetilirler. Trump’ın ruh sağlığı, onu ikinci kez seçen Amerikalıların konusudur. Trump’a ve onun “inanç danışmanı” (böyle bir meslek ve buna gerek duyan devlet başkanları da varmış!) ciyak ciyak bağıran, sarışın kadın Paula White’a bakmayın, yöneticiler tanrının yeryüzündeki gölgesi veya tanrıların gönderdiği insanlar değildir.
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
Dünya, Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra olduğu gibi yeni bir büyük belirsizlik dönemine giriyor. Amerika’nın “yeniden büyük, MAGA” olabilmesi için dünyanın küçülmesi gerektiği anlaşılıyor. “Küçülme”den kasıt, siyasetten ticarete, demokrasiden insan haklarına, uluslararası güvenlikten terörizme hatta savaş hukukuna kadar mevcut dünya düzeninin yıkılması ve Amerika’nın çıkarlarına uygun biçimde yeniden kurulmasıdır. Zaten kör topal işleyen bu düzen yıkıldığında yerini “Amerikan Orman Kanunu” alacaktır. Böyle dönemler en güçlü ülkeler için bile çok şey kaybedebilecekleri belirsizlikler içerir ve tehlikelidir. Daha da kötüsü herkesin kendi başının çaresine bakması demektir.
VİZYON
Yönetimlerin vizyon sahibi olup olmadıkları da bu dönemlerde sınanır. Vizyon, dış politikanın çok uzun evrelerde düşünülüp planlanması, olabilecekleri önceden görüp hazırlıklı olmak demektir.
Dünyanın büyük değişikliklere gebe olduğu görülüyor.
ABD, Esad’ı devirebilmek için terör örgütü HTŞ ile işbirliği yapıyor, IŞİD’le mücadele bahanesiyle Kürt terör örgütü PKK’nin de içinde bulunduğu SDG’yi destekliyor.
Trump, “Savaş istemiyorum. Savaşları bitireceğim.” derken bir yıldır Gazze’de soykırım yapan Netanyahu’ya, hiçbir ABD başkanının vermediği desteği veriyor. Filistinlileri sürüp devralacağı Gazze’de bir köprübaşı tutarak fiilen Ortadoğu’ya yerleşeceğini söylüyor.
Putin ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra, Ukrayna savaşını sona erdirecek planı hakkında söyledikleri, Zelenski’nin yakında ortada bırakılma, Ukrayna’nın NATO hayalinin çökmesi, kaybettiği topraklara da veda etmesi olasılığına işaret ediyor. Büyük devletlerin taşeronluğuna soyunanlar için ibretlik bir durum!
Bu gelişme Rusya’nın Suriye’de hiç direnmeden Esad’ı ortalıkta bırakmasını hatta planı bozmasın diye olsa gerek, alıp Rusya’ya götürmesini de açıklıyor.
Trump’ın, Avrupalıların, Avrupa’nın savunma yükünü daha fazla sırtlamalarını, ticari ilişkileri de işin içine sokarak, daha güçlü biçimde dayatacağı anlaşılıyor. NATO müttefiki Danimarka’dan Grönland’ı istiyor. Kanada’nın ABD’nin bir eyaleti olması gerektiği inancını (acaba Miss White mı verdi bu fikri ona?) dile getiriyor.
YENİ BİR DÜNYA MI?
Trump söylediklerini yapmaya kalkarsa ABD’nin ve dünyanın başına ne gelir, bilinmez. Bilinen, dünyanın dörtnala bir bilinmeze koştuğu bu dönemde, diğer ülkeler gibi Türkiye’nin de kendi başının çaresine bakması gerektiğidir.
AB, Trump tehdidine ve tehlikesine karşı toplantılara başladı. Mısır, Arap Ligi’ni olağanüstü toplantıya çağırdı. BRICS de boş durmuyor. Roma Sözleşmesi’ne taraf ülkeler, Trump’ın, UC Mahkemesi’nin Netanyahu’yu mahkûm eden kararı nedeniyle yargıçlara yaptırım uygulama kararına bir duyuru ile karşı çıktı. Türkiye katılmadı!
TÜRKİYE’NİN YALNIZLIĞI
ABD’nin Rusya ile içli dışlı olması, Türkiye’yi, doğal gaz tedarikinden tutun da Montrö Sözleşmesi’ne kadar pek çok nedenle yakından ilgilendirir.
ABD’nin Suriye’den asker çekip Gazze’ye yerleştirmesi, Filistinli sürgünlerle Ürdün ve Mısır’ın istikrarını bozması, İsrail ile birlikte Ortadoğu haritasını yeniden çizip bir Kürt devleti kurması Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarını etkiler.
ABD’nin Akdeniz’in tek hâkimi olması, Türkiye’nin Yunanistan ve GKRY ile sorunlarını; Doğu Akdeniz deniz alanları ve doğal kaynakları konusunda yaşadığı güçlükleri ağırlaştırır.
Bütün bu gelişmelerin, 23 yıldır dış ve iç politikada, ekonomide yapılan yanlışlar nedeniyle Türkiye’nin derin bir yalnızlık içinde, ABD ile ilişkilerinin sıkıntılı, AB ile ilişkilerinin durma noktasında olduğu, ağır bir ekonomik darboğazda bulunduğu döneme rastlaması durumu daha da güçleştirmektedir.
Türkiye her şeye rağmen kendi başının çaresine bakabilir ama bunu, bunca yanlışı tüm uyarılara karşın yapmış olan bugünkü yönetimle yapabileceği çok kuşkuludur.
Kaldı ki Erdal İnönü’nün, sosyal demokratlarla gittiği lokantada garsona, “Bize bir şey getirmeyin. Biz birbirimizi yiyeceğiz!” dediği gibi Türkiye’nin içeride birbirini yediği için dışarıda ne olup bittiğini görecek hali yok.