Suriye’nin geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara ve başında bulunduğu Hayat Tahrir el Şam (HTŞ), halen Birleşmiş Milletlerin terör listesinde yer alıyor. Ama Türkiye, Arap ülkeleri, ABD, AB ve diğer uluslararası camia, Şara’yı geçiş dönemini yönetecek ve ülkeyi serbest seçimlere götürecek devlet başkanı olarak kabul etti.
El-Şara, geçiş dönemi yol haritasını açıkladı ve bu dönemin 3-4 yıl süreceğini söyledi.
Yani, olağandışı gelişmeler yaşanmadığı takdirde, siyasi hırsları olan, pragmatik ve amaca giden yolda nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranabilme esnekliğine sahip bir kişi olarak tanımlanan Şara’nın, bu yıllar boyunca ülkeyi yönetmesi ve sonrasında da yeni anayasa ve seçim kanunu çerçevesinde, kendisinin de mutlaka aday olacağı, serbest seçimlerin yapılması öngörülüyor
Geçiş dönemi sonunda ya özgürlükçü ve serbest seçim temelli bir sistem kurulacak veya Esad rejiminin Şara versiyonu oluşturulacak.
El-Kaide’den türeyen radikal cihatçı bir örgütün ve bu temelde ideolojiye sahip kişilerin öncülüğünde oluşturulacak bir sistemin ne kadar hoşgörülü ve kapsayıcı olabileceğini zaman gösterecek.
Kapsamlı işbirliği öngörülüyor
Ezcümle, Suriye’de Esad diktasının yıkılmasıyla umutlu bir hava doğdu ama önlerinde zor bir süreç var ve iyi yönetilemediği takdirde, ülke yine krize sürüklenecektir.
Türkiye ile Suriye arasında savunmadan ekonomiye, ticaretten enerjiye pek çok alanda işbirliği yapmak için, coğrafi ve sosyal yakınlık dahil, altyapı mevcut.
Kritik konu, bu altyapıyı doğru bir zeminde geliştirebilmek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Ahmed Şara arasında 4 Şubat’ta Ankara’da yapılan görüşmeler sonrasında düzenlenen ortak basın toplantısının ana temaları, beklendiği üzere, güvenlik ve ekonomiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’nin yeniden imarı için destek vereceğini teyit etti.
Güvenlik alanında ise, her ikisi de ortak tehditlerden ve ortak strateji oluşturmaktan söz ettiler.
Ayrıntıya girmediler ama anlaşılan, geniş kapsamlı bir güvenlik işbirliği ağı öngörülüyor.
Güvenlik boyutu öne çıkıyor
– Türkiye’nin yeni Suriye ordusunun yapılanmasına ve eğitilmesine destek vereceği anlaşılıyor.
– Türkiye’nin Suriye’de kalıcı askeri üsler kuracağı söyleniyor. Bu yöndeki haberler doğruysa, üslerin kurulma sebebi olarak, Suriye ordusunun eğitiminden terör örgütleriyle (YPG/İŞİD) mücadeleye ve hava savunmasına kadar muhtelif unsurlar akla gelmektedir.
– ABD’nin eğit/donat katkısıyla güçlenen ve Suriye’nin yüzde 30’a yakın bölümüne hâkim olan YPG’nin “yeni Suriye’de” bu kazanımlarını korumak istemesinin, Suriye için olduğu gibi, Türkiye açısından da çok hassas yönleri var.
– Türkiye, epey bir zamandır, IŞİD’e karşı mücadele alanında ilave bir şeyler yapma arzusunu dile getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, IŞİD’le mücadelede ve IŞİD’lilerin tutuldukları kampların muhafazasında Türkiye’nin destek vermeye hazır olduğunu yineledi.
– Türkiye’nin, Suriye’nin hava savunmasını da üstlenebileceğini ileri sürenler var. Bilindiği üzere, Suriye hava sahası sıkça İsrail tarafından tecavüze uğruyor.
– İran, Hizbullah ve Iraklı Şii grupların Suriye’ye oluşturabilecekleri tehditler de karşı önlem gerektiren unsurlar arasında yer alıyor.
Trump, Filistin’de yaptığını yapar mı?
Konu sadece Suriye değil, Orta Doğu yeniden şekilleniyor.
Söylemler ve söylentiler, Türkiye’nin de münhasıran Suriye’ye destek vermenin ötesinde, daha geniş bir stratejiyle hareket etmeye yöneldiğine işaret ediyor.
Türkiye, PKK/YPG’nin hamisi olan ABD’nin Suriye’deki varlığından zaten memnuniyetsizdi ve Suriye’den çekilmesini istiyordu.
Şimdi, Gazze’deki meseleyi bile bir gayrimenkul projesine indirgeyen ABD Başkanı Donald Trump’ın, mesela Kürtlerle ilgili konularda da benzer bir mantık ve kafa yapısıyla hareket etmesi, daha bile absürd fikirlerle ortaya çıkması ihtimali kaygılara yeni boyutlar eklemiştir.
Türkiye, Trump’ın Amerikan askerinin yabancı ülkelerdeki varlığına karşı olmasından da bilistifade, muhtelif bölge ülkeleriyle (Suriye, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Katar gibi) birlikte, ABD ve yerel ortağı YPG’nin “üstlendikleri sorumlulukları” devralarak, ABD askerlerinin orada bulunma gerekçesini ve YPG’nin IŞİD’le mücadele eden başlıca güç argümanını boşa düşürecek bir hamle düşünüyor olabilir.
ABD, YPG’yi elden çıkarmayabilir
Bu noktada şu parantezi açalım; ABD’nin bölgedeki mevcudiyetinin temel nedenleri arasında İsrail’in güvenliğinin desteklenmesi, İran üzerinde baskının sürdürülmesi, enerji arzı ve nakil yolları güvenliğinin sağlanması bulunmaktadır.
Bu nedenler var oldukça, ABD’nin taktik konuşlandırmaların ötesinde bölgeden çekilmesi, ayrıca, eğitip donattığı, savaş tecrübesi olan ve muhtelif açılardan motivasyonu bulunan bir askeri yapıyı (YPG) elden çıkarması beklenmemelidir.
Binlerce kilometre uzaktan gelen ülkeler ve İran dahil bölge ülkeleri Orta Doğu’yla ilgili tasarruflarda bulunurken, Türkiye’nin, gelişmelerden uzak durup, oyunu başkalarının kurmasını izlemesi beklenemez.
Bölgeden Türkiye’ye yönelik güvenlik riskleri/tehditleri bulunuyor. Ekonomik ve ticari çıkarlar var. Ticaret koridorları, karayolu taşımacılığı ve enerji nakil hatları konuları ülkemiz için hayati önemde.
Dolayısıyla, Türkiye’nin meşru çıkarları doğrultusunda politika yapması ve imkanlarını kullanması tabidir.
Kaygı yaratan husus, bu işler ülke çıkarları ve reel politik zeminden ziyade, çeşitli hayal ve hülyalar temelinde yapıldığı takdirde, Türkiye’nin Orta Doğu’nun sonsuz meselelerinin ve ihtilaflarının parçası haline gelmesi ve zarar görmesidir.
Suriyeli Kürtler, YPG’nin geleceği ve Türkiye
Pek çok kişi, 1990’larda Kürtlerle ilgili olarak Irak’ta yaşananların Suriye’de tekrarlanmakta olduğunu düşünüyor.
YPG’nin başı Mazlum Abdi, her ne kadar Suriye’nin toprak bütünlüğüne bağlı olduklarını söylese de bugünlerdeki teskin edici açıklamaların yarınlar için garanti oluşturmadığı tecrübeyle sabittir.
Şam ile YPG, ABD’nin kolaylaştırıcılığında yaptıkları müzakerelerde, Suriyeli Kürtlerin yeni anayasadaki ve idari sistemdeki yerleri, YPG’nin geleceği ve doğal kaynaklardan elde edilecek gelirin paylaşımı konularında, bu aşamada, anlaşamadılar.
Fırat’ın doğusunda, Suriye Milli Ordusunu oluşturan gruplar ile YPG arasında çatışma haberleri geliyor. Türk silahlı kuvvetlerinin de çatışmalara muhtelif şekillerde müdahil olduğu anlaşılıyor.
Genel bir askeri harekât söylentisi hep var ama, çeşitli nedenlerle ne Türkiye ne SMO ve özellikle HTŞ, böyle bir harekâtı süratle başlatma niyetinde gözükmüyorlar.
Türk ve Suriyeli yetkililerin açıklamalarına bakılırsa, iki ülkenin YPG konusundaki yaklaşımları örtüşüyor ama ayrıntılarda ve yöntemde farklılıklar bulunuyor olabilir.
Türkiye ve Suriye’de paralel süreçler
Türkiye’de ve Suriye’de pek çok alanda paralel süreçler yaşanıyor.
Her iki ülkede de yeni anayasa hazırlığı var ve Kürtler bu çalışmanın en önemli unsurlarından birini teşkil etmekte.
Türkiye’de, “terörsüz Türkiye” sloganıyla takdim edilen, iktidar ve ortağı MHP ile “Abdullah Öcalan” arasında yürüyor gibi gözüken mevzuyla Suriye’deki Kürtlerin, YPG’nin geleceği arasında bariz bir bağ ve etkileşim bulunmaktadır.
Mesela Suriye’de Kürtlere “yerel yönetim hakkı” verilmesi veya yeni anayasada siyasi, kültürel vs ayrıcalıkları konularında referanslarda bulunulması, Türkiye’deki süreçte de konu edilebilecek ve çelişkili durumlara yol açabilecektir.
Hem Türkiye’deki hem Suriye’deki süreçlerde, Öcalan’dan, Kürtlerden, YPG’den neler talep edildiği genel hatlarıyla da olsa biliniyor ama bu taleplerin karşılığında ne verilmesinin öngörüldüğü belirsiz.
Çelişkiler yaşanmaması ve olumsuz emsaller oluşmaması için Suriye ile Türkiye’nin yakın istişare içinde bulunmaları, eşgüdüm yapmaları gerekecektir.
Ankara’daki toplantılarda konunun bu veçheleri hakkında da karşılıklı bilgilendirme ve görüş alışverişinde bulunulmuş olmalı.