İktidar 2023’e geri döndü

15 gündür özellikle CHPli isimler ve muhalif kesimler üzerinde yürütülen yargı süreçleri, arka arkaya gerçekleşen tutuklamalar 2024’teki yerel seçimler sonrasında hâkim olan iktidar-muhalefet dengesinin en azından psikolojik zeminde değiştiğini gösteriyor.

Yerel seçimlerinde iktidara geldikten sonraki en büyük darbeyi alan AK Parti uzun süre seçim sonuçlarını anlamlı bir çerçeveye oturtamadı. CHP’nin seçim gecesinden başlayan performansı ise yerel seçimlerdeki tercihlerin “yarın seçim olsa parlamento seçimlerinde kime oy verirsiniz?” sorularına verilen yanıtlara da transfer edilmesini sağladı.

Son 15 gün yaşananlar yerel seçimlerde oluşan ana siyasi mimarinin değiştiğini göstermiyor. Hala AK Parti eski hâkim parti günlerinden uzak. Kendisinden sonraki iki partinin toplamından daha fazla oy aldığı ve gelecek her seçimi, en azından parlamento ve yerel yönetimlerde, kesin kazanacağına dair güçlü bir kanaatin bulunduğu dönem geride kaldı.

AK Parti ve CHP kamuoyu araştırmalarında yakın oylarla başat iki partili sistemin neredeyse eşit güçteki iki aktörü haline gelmiş durumdalar. AK Parti ve CHP arasındaki sıralamada yaşanan değişimler çok sınırlı ve seçmenin tercihini en azından şu anda değiştirmesini gerektiren bir durum görünmüyor. PANORAMATR araştırmalarında 2024’ten bu yana öne çıkan en önemli değişim kararsız ve oy vermeyenlerin yüzde 40’a dayanması. Bu seçmen ile siyasi partiler arasındaki mesafenin derinleştiğini gösteriyor.

Kararsız ve oy vermeyen seçmen genel gündemle ilgili sorularda muhalefet seçmenine daha yakın duruyor. Ama bu da onların seçimde muhalefete oy vereceği anlamına gelmiyor.

Yerel seçimler sonrasında muhalefetin gündem belirleme gücünü elinde bulundurduğu, iktidarın normalleşme süreci ya da daha yumuşak bir dil kullandığı dönemden iktidarın daha baskın ve müdanasız olduğu psikolojiye geçiş bir günde olmadı.

İlk kırılma noktası geçen Eylül ayında CHP’nin tüzük kurultayında yaşandı. Muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanlığı adayları Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasındaki gerilim bu kurultayda görünür hale geldi. Genel Başkan Özgür Özel’in de yönetmekte zorlandığı gerilime bir de eski genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu yıpratıcı bir dille dahil oldu. Sonuç CHP yerel seçimlerden sonra ilk kez hissedilir oy kaybı yaşadı ve gündem belirleme gücünü yitirdi.

İkinci kırılma noktası Ekim ayında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Öcalan çağrısı oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun süre koalisyon ortağının çağrısını sahiplenmese hatta altını boşaltmak için idari vesayetin alanını kayyımlar eliyle genişletse de iktidar yeniden gündem belirleme gücüne kavuştu.

Aralık başında Suriye’de gerçekleşen rejim değişikliği hem MHP’nin “terörsüz Türkiye” çağrısını uygulanabilir, denenebilir, sahiplenilebilir hale getirdi hem de iktidar – muhalefet arasındaki dengede üçünü kırılma noktasını oluşturdu.

2011’den beri Türkiye’nin en önemli gündem maddeleri arasında yer alan ve özellikle son 5 yılda “Esad’ın kazandığı, Erdoğan’ın kaybettiği” iddiası ile iktidara karşı pejoratif bir yargıya dönüşen Suriye denklemi Türkiye’nin muhtemelen beklediğinden daha hızlı, daha sancısız ve daha net bir şekilde değişti.

Türkiye’nin dış politikasına dair meşru ve anlaşılabilir eleştirilerin dışında hem İslamofobik hem ırkçı reflekslerin meşruiyet zeminine dönüşen Suriye gerilimi Erdoğan’ın lehine sonuçlandı. Uzun ve sancılı bir süreç sonunda gelen “zafer” en az küresel ölçekte olduğu kadar içerde de iktidara bir özgüven transfer etti. Bu da Erdoğan ve iktidar açısından siyasi zihin haritasını yeniden tanımlama imkanını sağladı.

CHP’nin Suriye politikasındaki tutarsız yaklaşımı da muhalefeti iktidar karşısında daha kırılgan hale getirdi. Yerel seçimin üzerinden bir yıl geçmeden iktidarın siyaset okuması 2023 öncesindeki kamplaşmış keskin formata geri döndü. Erdoğan’ın sadece CHP’yi değil muhalefeti oluşturan toplumsal zemini de hedef olan son yargı süreçleri bu yeni psikolojik alt yapı üzerinden ilerliyor.

Bu stratejinin bazı handikapları var. Birincisi daha seçimlere çok uzun bir süre bulunuyor ve 15 günlük yüksek gerilimin sürdürülebilirliği hem iktidar hem de muhalefet açısından hiç de kolay değil. Ekonomik kriz her geçen gün derinleşirken iktidarın toplumsal meşruiyeti zayıf bu adımları sürdürebilmesi de muhalefetin baskılar karşısında rasyonel zeminde makul fakat etkili tepkiler oluşturabilmesi de kolay değil.

ABD’ye dair en temel eleştirilerden biri sistemin neredeyse sürekli seçim psikolojisi ile malul olması. Bunun sebebi de başkanlık seçimlerinin bir sene önce aday belirleme tartışmaları ile başlaması, ara seçimlerin başkanın döneminin tam ortasındaki en az bir yılı kilitlemesi, başkanın seçildikten sonra görevi almasının aylar alması, göreve geldikten sonra yine uzun sürenin kadro ve politika belirleme çabalarıyla geçmesi. Bu sürekli seçim havası toplumun da devlet mekanizmasının da küresel muhatapların da enerjisini tüketiyor.

Türkiye’de sözüm ona beş senede bir seçim var. Ancak ABD’yi aratmayacak şekilde seçim öncesi ve sonrası hesapları, aday gerilimleri, erken seçim tartışmaları derken sakin bir gündeme ABD’den daha fazla hasretiz.