Öcalan’ın askeriyiz mi deselerdi!

Devlet Bahçeli’nin istediği bir kez daha gerçekleşti.

Aralarında dönem birincisinin de bulunduğu 5 teğmen ve onların suç işlemediğini söyleyen 3 komutan “Atatürk’ün askeriyiz” dedikleri için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edildiler.

Dönemlerinin en başarılı askerleri hayallerini süsleyen üniformaya erken veda ederken ve yıllarca terör bölgelerinde savaşmış kusursuz sicile sahip komutanları emeklilik hakları bile ellerinden alınarak sokağa atıldılar.

Bu insanlar elbette işsiz, aç açıkta kalmazlar ama gördükleri muamele korkunç.

Acaba Atatürk’ün değil de, başka birinin askeri olduklarını söyleselerdi yine “disiplinsizlik” yapmış olurlar mıydı merak ediyorum!

Bu millet ve bu milletin tarihi bu kararı alanlardan ve aldıranlardan elbette hesap soracaktır.

“Atatürk’ün askerlerinin” ordudan ihracında hiç aklımdan çıkmayacak olan ise, bunu yaptıranın Türkiye’nin en milliyetçi partisi olduğunu iddia eden partinin lideri olması.

O günleri hatırlayın.

Teğmenler, “Atatürk’ün askeriyiz” diye haykırdıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndan gelen ilk tepki jöleli danışmana aitti ve teğmenlere sahip çıkıyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan meseleyi büyüten taraf olmayıp, sessiz kalmayı tercih ediyordu.

Jöleli danışmanın ardından AKP sözcüsü Ömer Çelik de tam olarak sahip çıkmasa da itidalli bir açıklama yaparak, “Silahlı Kuvvetler’in bu genç mensupları üzerinden bir vesayet üretmeye çalışanların da, Silahlı Kuvvetler’in bu genç mensuplarına hakaret edenlerin de yaptıkları asla kabul edilecek bir şey değildir” diyerek teğmenleri kurtlar sofrasından uzak tutmaya çalışıyordu.

Ancak Çelik “Başkurt”u hesaba katmamıştı.

Olay yatışacak ve teğmenler küçük bir disiplin cezası alacaklar diye düşünülürken birdenbire “milliyetçi” Bahçeli ortaya çıktı.

Eski HDP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Metiner ile aynı çizgide bir açıklama yaparak teğmenlerin en ağır cezayı alması gerektiğini söyledi.

Bahçeli’nin talimatlarını yerine getirmekte asla gecikmeyen AKP de hemen dönüş yaparak teğmenlerin atılması hedefindeki bir çizgiye geçti ve sonuç ortada.

Pırıl pırıl 5 teğmen ve 3 onurlu komutan ordudan atıldı.

Geride Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şanlı geçmişi ve yine şanlı olacağı kuşkusuz geleceği arasında Milli Savunma Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’nun ve dönemin komutanlarının üzerine çalınmış bir kara leke kaldı.

5 teğmen ve ömrü terörle mücadelede geçmiş bordo bereli komutanları ordudan atılırken, Bahçeli’nin bir talimatı daha yerine getiriliyor.

Her ne kadar Bahçeli’nin arzu ettiği gibi Öcalan TBMM’ye gelip “Ulusa sesleniş”i orada yapamayacaksa da, İmralı’daki rezidansından halka sesleneceği konuşmanın kayda alındığı ve 15 Şubat’ta yayınlanacağı iddia ediliyor. 

Şimdi düşünüyorum da, acaba teğmenlerimiz “Atatürk’ün askeriyiz” diyeceklerine “Öcalan’ın askerleriyiz” deselerdi ne olurdu!

Öyle ya Atatürk’ün askerlerini ordudan attıran Bahçeli, Öcalan’ın askerlerini cezaevinden çıkarmaya çalışmıyor mu!

Uyardık ama olmadı

Bir demokraside asla olmayacak bir yasa TBMM’den geçti.

Haftalar öncesinden “Torba kanun” içerisine sokularak TBMM’ye getirilen bu yasaya dikkat çekmeye çalıştım.

İktidar, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Denetleme Kurulu’na Anayasal olmayan birtakım yetkileri vermek üzere bir yasa teklifi hazırlamış ve bunu emekli maaşlarını düzenleyecek yasanın arasına katarak TBMM’ye yollamıştı.

Yasa, DDK’ya daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş bazı yetkiler vermek üzere yazılmıştı.

Yasa, DDK üyelerine denetim yaptıkları kurumlarda, “memurlar ve diğer kamu görevlilerini” doğrudan görevden uzaklaştırma yetkisi veriyordu.

Yani bundan böyle belediye başkanları Cumhurbaşkanlığına bağlı bir denetleme kurumu tarafından görevden alınabilecekti.

Ocak ayı boyunca defalarca bu düzenlemeye dikkat çektim.

Muhalefeti ve toplumu uyardım.

Burada yazdım, Youtube’da söyledim.

Ama muhalefet ne engelleyebildi, ki zaten sayısal olarak mümkün değildi, ne de toplumu bu konuda uyarabildi. Gerçi uyarabilse ne olacaktı ki!

Ve Devlet Bahçeli “Sayın Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle Devlet Denetleme Kurulu devreye girerek çok yönlü inceleme ve soruşturma yapmalıdır” diyerek yeni dönemin habercisi oldu.

Şimdi sağda solda birkaç gazeteci ve siyasetçi bu yasanın ne kadar tehlikeli olduğundan söz etmeye başlamışlar.

Geç kaldınız beyler, çok geç.

Gazetecilerin ve siyasetçilerin işi olayların arkasından koşmak değil, önünden gitmek olmalı.

Enflasyon düşecekse, kiralar nasıl şoke edecek!

Asgari ücret 22.104 TL olarak açıklandığı zaman “Şubat ayında açlık sınırı asgari ücreti geçer” diye tahminde bulunmuştuk.

Sadece ben değil, “ekonomist’ olduğunu söylemese de ekonominin gidişatından biraz olsun anlayan herkes bu tahminde bulundu.

Yanılmışım.

Özür diliyorum.

Şubat ayına kalmadı.

Ocak ayı sonuna gelmeden açlık sınırı asgari ücreti geçti.

Her ay düzenli olarak “açlık sınırı ve yoksulluk sınırı” araştırmaları yapıp yayınlayan Türk-İş, Ocak ayı açlık sınırını 22.131 TL olarak açıkladı.

Bu durum yıl içinde giderek kötüleşerek devam edecek.

Kötüleşeceğini de ben değil Merkez Bankası söylüyor.

Merkez Bankası, “Kira artış oranı Ocak ayında belirgin şekilde yükselecek” dedikten sonra ekliyor “2025’te kira artışı şoke edecek”.

Bir yandan enflasyon düşecek diyenler diğer yandan kira artış oranı şoke edecek diyor.

Hangisi doğru diye kafa yormayın.

Kafanızı kira artışına, enflasyona, et fiyatlarına, enerji zamlarına takmamanız için gazeteci tutuklamaları, belediye başkanı görevden almaları, teğmenlerin ordudan atılmaları gibi konular veriliyor.

Kötü bir maksatları yok.

Ekonomi moralinizi bozmasın diye.

Başka şeyden değil!

“Aile Yılı”nda aileye elektrik kazığı

Elektriğe ciddi bir örtülü zam yapıldı.

Adından başka hiçbir yerinde adalet olmayan partinin yaptığı tüm işler gibi bu da adaletsiz.

Eğer bir abone belirli bir tüketim miktarını aşarsa, faturası ikiye katlanıyor. 

Hatta yüksek tüketim yapanlarda bu oran daha da artıyor.

Evinde elektrikli fırın, elektrikli ocak, bir termosifon ve bir de kettle olan birinin bu oranı aşmaması mümkün değil de, asıl adaletsizlik burada değil.

Bir evde bir kişi yaşıyorsa o evin elektrik tüketimi farklı olacaktır, 2 kişi yaşıyorsa farklı, 5 kişi yaşıyorsa farklı.

Bir evde Türk geleneğine uygun olarak kalabalık bir aile yaşıyorsa o evin elektrik faturası katlanacak, tek başına bekar yaşayan biri var ise onunki sübvanse edilecek.

Durum tam bu.

Adaletsiz olan bu.

Ancak daha komik olan iktidarın şaşkınlık ve tutarsızlığı.

Bir yandan 4 çocuk diyeceksiniz, bir yandan gençlere evlenin diyeceksiniz ve 2025’i yalandan “Aile Yılı” ilan edeceksiniz.

Sonra da kalabalık ailelerin elektrik faturalarını katlayacaksınız.

AKP işte tam da budur.

Ne diyorsa, tam tersidir!ç

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Lafa değil işe baktığımız zaman.