SMO, eski adıyla ÖSO Suriye’nin yeni ordusuna katılmayı taahhüt ediyor

ŞAM’daki eski adıyla Başkanlık Sarayı, yeni adıyla “Halk Sarayı”, geçen çarşamba günü Suriye’deki geçiş dönemini yakından ilgilendiren kritik bir toplantıya, resmi adıyla “Zafer Konferansı”na sahne oldu.

Suriye’deki Esad rejimine karşı olan silahlı muhalif grupların komutanları, rejimin devrilmesinde başı çeken Heyet Tahrir eş Şam örgütünün ve aynı zamanda ülkenin fiili lideri konumundaki Ahmet Eş Şara’nın başkanlığında bir araya geldiler.

Eş Şara’nın önderliğindeki yeni yönetimin sivil kadroları da bu konferansta hazır bulundu. Böyle de olsa, dışarı yansıyan fotoğraflar, salondaki büyük çoğunluğun askeri üniforma giymiş şahsiyetlerden oluştuğunu gösteriyor. Bu, sonuçta silahlı kanadın tuğrasını vurduğu bir toplantıydı.

Bu konferans, geçiş dönemine ilişkin açıklanmış bulunan yol haritasında yer almayan bir organizasyondu.

Bir araya gelen silahlı grupların temsilcileri toplam dokuz maddelik bir deklarasyon metni üzerinde mutabakatlarını açıklarken, bu kararlar çerçevesinde Ahmet eş Şara’nın yeni anayasa hazırlanana kadar geçecek dönemde Suriye’nin Cumhurbaşkanlığı görevini üstleneceğini de duyurdular.

Bu yönüyle bakıldığında, Ahmet eş Şara konferanstan zemin kazanarak, Suriye’yi yönetme iddiasını, liderliğini güçlendirerek çıkmıştır.

*

Bu konferansın düzenleniş şekli hararetli bir tartışmayı beraberinde getirirken, Suriye’yi ne kadar sancılı bir dönemin beklediğini de herkese göstermiş oldu. Şöyle ki...

Tartışmalı konulardan biri, konferansta kaç grubun temsil edildiği hususunun muğlak bırakılmış olmasıdır. Bilinen, toplantıda toplam 65 grubun temsil edildiği. Ancak temsilci göndermeyen, bu arada anlaşıldığı kadarıyla davet edilmeyenler de var.

New York Times, dün bu konudaki haberinde, örneğin Dürziler’in toplantıda hazır bulunmadığına dikkat çekti. Aynı zamanda, Fırat’ın doğusunda ülkenin neredeyse üçte birini kontrolü altında tutan PKK uzantısı YPG’nin başını çektiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de konferansta yoktu.

Buna karşılık, Esad karşıtı silahlı grupların çoğunluğunun hazır bulunduğunu söylemek mümkün.

Burada hemen yapılacak bir tespit, rejimi deviren Suriye’nin silahlı muhalefeti ile ABD’nin himayesindeki YPG’nin, Suriye’nin yeni dönemine doğru adım atılırken farklı saflarda durduklarıdır.

*

Türkiye’nin himayesindeki, eski adıyla Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), yeni adıyla Suriye Milli Ordusu yani SMO’ya bağlı birçok grubun komutanı da bu konferansta hazır bulunarak alınan kararlara katıldı.

Konferansta kürsüye çıkarak konuşma yapan bazı komutanların fotoğrafları Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’nın web sitesinde de yayımlandı. Bunlar üzerinden açık kaynaklarda yapılan bir taramaya göre, Süleyman Şah Tümeni Komutanı Muhammed Casim, Hamza Özel Kuvvetler Komutanı Seyfi Polat ve Ahrar el Şarkiye Komutanı Abu Hatem Şakra katılan SMO komutanları arasında sayılabilir. Keza, yine SMO bünyesindeki Ahrar eş Şam liderleri de toplantıda hazır bulunmuştur.

SMO bileşenlerinin bu bildiriye katılmalarının önemi, geçiş döneminde Ahmet eş Şara’nın liderliğini tanıdıklarını ve önümüzdeki dönemde yeni baştan kurulacak olan Suriye ordusunun emir komutası altına girmeyi -prensip olarak- kabul ettiklerini, özetle Cumhurbaşkanı’nın arkasında durduklarını gösteriyor olmasıdır.

*

Perşembe günü açıklanan deklarasyondaki maddelere bakıldığında, bunların önemli bir bölümünün Esad rejiminin siyasi yapılarının ve güvenlik kurumlarının feshedilmesi, daha doğrusu eski rejimin tasfiyesiyle ilgili olduğu görülüyor.

Yeni dönemin bazı kurumlarına dönük taahhütler de var bu bildiride. Yayımlanan kararların orduyu ilgilendiren yedinci maddesi özellikle önemli.

Bu maddede, “Mücadelenin sonuçlandırılması, yeni Suriye devletinin inşa edilmesindeki rollerinin güçlendirilmesi amacıyla, tüm askeri gruplar, siyasi ve sivil devrimci yapıların feshedilerek devlet kurumlarına entegre edileceği” belirtiliyor.

Bu maddeyi, deklarasyona katılan grupların kendilerini hemen feshettikleri şeklinde yorumlamaktan çok, önümüzdeki döneme dönük bağlayıcı bir taahhüt şeklinde yorumlamak gerekiyor.

Bu şekilde HTŞ’nin de askeri yapı olarak feshedilmesi gerekecektir önümüzdeki dönemde.

*

Bu madde Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor.

Çünkü, iç savaş ve sonrasındaki kilitlenme dönemlerinde Türkiye’nin himayesi altında olan, bu çerçevede Suriye’nin kuzeyinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarına katılan ve halen bu harekât bölgelerinde Türkiye’nin güvenlik kurumlarıyla yakın eşgüdüm içinde faaliyet gösteren bu grupların geleceği sorusunun yanıtı bu maddede yer alıyor.

Bazıları TSK ile Libya gibi yurtdışı harekâtlara da katılmış olan bu gruplar, gelecek tasavvurları için artık Türkiye ile işbirliğinden çok Şam’a bakmak menziline girmektedirler.

Aslında bu husus bundan kısa bir süre önce Dışişleri Bakanı Hakan Fidantarafından da kayda geçirilmişti. Fidan, geçen pazartesi Birleşik Arap Emirlikleri merkezli El Şark TV kanalına verdiği mülakatta Türkiye’nin bu yönelişi desteklediğini şu ifadelerle kayda geçirmişti:

“Kuzeyde Türkiye’nin desteklediği gruplar, HTŞ olsun, güneydeki gruplar olsun, bunların hepsi Beşar’a karşı bir muhalif duruş sergilediler. Şimdi bu grupların yeni dönemde milli ordu altında bir araya gelmesi önemli bir dosya. Biz en üst düzeydeki yapıcı etkimizi kullandık. Kuzeydeki gruplar sayı olarak en yüksek sayıya sahip gruplar. 80 binden fazla silahlı unsurun olduğu Türkiye’ye yakın gruplar var. Biz bunlara hiç düşünmeden dedik ki, ‘gidin milli orduya katılın, milli ordunun parçası olun ve ülkede bir düzensizlik çıkmasına izin vermeyin.’ Umarım güneydeki gruplarda, Süveyda ve Dara’da aynı şey olur.”

*

Her şey planlandığı gibi giderse, bu grupların muhtemelen Suriye meselesine nihai bir çözüm bulunmasına paralel gidecek bir geçiş dönemi içinde Türkiye’nin himayesinden çıkarak Suriye’deki yeni ordu sistemine entegre olacakları bir sürece girilmektedir.

Ancak bu sürecin kısa bir zamanda tamamlanmasını beklemek gerçekçi olmaz.

Neden böyle olduğunu görmek için söz konusu deklarasyonun kabulünden sonra perşembe günü Ahmet eş Şara’nın Cumhurbaşkanı unvanı ile yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşması bize yeteri kadar ipucu veriyor.

Eş Şara, bu konuşmasında önümüzdeki dönemin yol haritasını açıklarken başlıca üç düzlemde yol alınacağını gösteriyor.

Bunlardan birincisi, geçiş döneminde ülkeyi yönetecek bir hükümet kurulmasıdır. Geçiş dönemi hükümetinin “kadını, erkeği ve gençleriyle Suriye’nin çeşitliliğini yansıtacağı” taahhüdünde bulunuyor Ahmet eş Şara.

İkincisi, “geçiş sürecinde yasama yetkisini üstlenecek bir geçici meclis”oluşturmak üzere bir hazırlık komitesi oluşturacağını duyuruyor.

Üçüncü olarak, bir de “Ulusal Diyalog Konferansı”nın hazırlık komitesi açıklanacaktır. Bu konferans, ülkenin gelecekteki siyasi programına dönük bir istişare platformu olacaktır. Eş Şara’ya göre, bu adımlar tamamlandıktan sonra “anayasal bildirinin ilanı” gündeme gelecektir. Bu ifadelerden anayasanın üçüncü düzlemin bir parçası olacağı anlaşılıyor.

*

İşte bu aşamaların sonunda Suriye’yi “özgür ve adil bir seçime” götürmeyi vaat ediyor Eş Şara.

Suriye’nin yeni cumhurbaşkanı, daha önceki muhtelif beyanlarında bütün bu takvimin dört yıla yayılabileceğini belirtmiştir.

Hedeflenen sürecin ne ölçüde söz verildiği kadar kapsayıcı olacağı, Suriye’yi oluşturan dini, mezhepsel ve etnik grupların temsilinin ne ölçüde gözetileceği, ilk olarak bu geçiş dönemi organlarının oluşumunda ortaya çıkacaktır.

Bütün bu açılardan bakıldığında, Suriye’nin, yönetilmesi hiç de kolay görünmeyen çok zorlu bir dönemin daha henüz başında olduğunu söyleyebiliriz.