Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) 180 ülkeyi kapsayan bir Basın Özgürlüğü Endeksi hazırlıyor ve raporları Türkiye dahil çok sayıda ülkede özellikle muhalefetler nezdinde itibar görüyor. RSF’nin 2024 raporunda Türkiye basın özgürlüğü bakımından 180 ülke içinde 158’inci sırada yer aldı. Somali, Libya, Kongo, Lesoto, Uganda, Mali, Liberya ve daha nice ülkede basın Türkiye’den daha özgür!
İnandınız mı? Sıralamayı teyit etmenin çok kolay bir yolu var: İsrail’e bakmak. 2024 yılında İsrail basın özgürlüğü bakımından 101’inci sırada yer almış. İsrail’de 2024 yılında hiç gazeteci öldürülmemiş. Nasıl oluyor bu? İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’de 200’den fazla gazeteciyi hedef gözeterek, kasten öldürdüğünü, tarihi bir “rekor” kırdığını biliyoruz. Kim öldürmüş o kadar gazeteciyi? Mesele basın özgürlüğü sıralaması olunca RSF Filistin’i bir devlet olarak kabul ediyor ve Gazze’de “100’den fazla” gazetecinin öldürülmesini Filistin’in hanesine yazıyor! Ayrıca Filistin’in dünyada gazeteciler için en tehlikeli “ülke” olduğu notunu da düşüyor. Bu kurnazca çarpıtmaya rağmen, RSF’ye göre, Filistin dünya sıralamasında Türkiye’nin önüne, 157’nci sırada.
“Dış mihraklar” derken aslında kastettiğimiz tam olarak bu: Bütün dünyanın referans aldığı bir kuruluş, elde ettiği güç ve sahte itibarla, basın özgürlüğü endeksini bir sopa olarak kullanabiliyor, Türkiye’yi küresel ölçekte karalarken ve sıkıştırmaya çalışırken, gözünü kırpmadan, nişan alarak, bilerek, isteyerek 200’den fazla gazeteciyi katleden İsrail’i aklayabiliyor.
RSF sıralamasında dünyanın en özgür basınının sırasıyla Norveç, Danimarka, İsveç, Hollanda ve Finlandiya’da olduğu belirtiliyor. Şu kadarını biliyoruz: Bu ülkeler de dahil, basının özgür kabul edildiği Avrupa ülkelerinde, Gazze’deki soykırım, katliam, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, basın ve ifade özgürlüğü ihlalleri hemen hiç yer almadı. Avrupa sokaklarında Gazze için protesto yapanlar yaka-paça göz altına alınırken, üniversitelere ağır baskılar uygulanırken, Filistin bayrağına hatta poşuya tahammül edilmezken, polis sokakta orantısız şiddet kullanırken Avrupa medyasının hiç sesi çıkmadı. Başta BBC olmak üzere Avrupa medyası Gazze soykırımı için “ortak bir dil” kullandı, örneğin İsrail’e “Hamas terör örgütü saldırırken”, Gazze’de 50 bin insan “kendi kendine” hayatını kaybetti. BBC çalışanlarının Gazze ile ilgili haber diline ilişkin isyanları ise hiç duyulmadı, yayılmadı.
Batı’daki “özgür” medyanın hakkını da teslim edelim: Yılların verdiği tecrübeyle nerede duracaklarını, sınırlarını, hadlerini biliyorlar. Devletin müdaha-lesine gerek bırakmadan kendilerini kontrol ediyor, oto-sansür uygulu-yorlar. Tıpkı Gazze soykı-rımında olduğu gibi, devletlerinin politika-larına sıkı sıkıya sahip çıkıyorlar. Almanya’da devletin gizli istihbarat bilgilerini sızdıran Cicero Dergisi’nin başına gelenleri, ABD’de Wikileaks başta olmak üzere istihbarat yayınlayanların gördükleri muameleyi, İngiltere’de Telekulak Skandalı sonucu tutuklanan gazeteciler ve kapatılan gazeteyi hepsi iyi biliyorlar. Batı’da evet basın özgürdür çünkü gazeteciler, telefon konuşmalarını izinsiz yayınladıklarında devletin tepelerine çökeceğini bilir, devletin istihbarat bilgilerini yayınladıklarında kendilerine acınmayacağını, İsrail’e uşaklık yapan devletlerini savunmadıklarında hesap sorulacağını bilirler.
Türkiye, medya çeşitliliği, renkliliği ve serbestliği bakımından dünyanın en özgür ülkesi. Türkiye’de 252 televizyon ve 1090 radyo yayın yapıyor, binden fazla yerel, bölgesel ve ulusal gazete yayınlanıyor. Sosyal medyanın kullanımında da Türkiye dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Sorun şu ki, Türkiye’de gazeteciler ya da sosyal medya kullanıcıları kendi oto-sansürlerini yapmıyorlar; öyle olunca da zaman zaman yargı devreye giriyor. Yine de Türkiye’de basın fazlasıyla özgür, hatta fazla özgür zira tam bir denetimsizlik, kontrolsüzlük, başıbozukluk hüküm sürüyor. Çoğu zaman, toplumsal infial olmasa, medya/sosyal medyada Anayasa ve yasaları ihlal hiç görülmüyor. Uluslararası medya, dernekler, vakıflar, bağış kuruluşları, fonlar, sosyal medya araçları ülkede sınırsız, kuralsız şekilde özgürce at koşturuyorlar. Bizde bırakın devletin politikalarını desteklemeyi, kimi medya kuruluşları başka ülkelerin çıkarları adına alenen kendi devletlerine operasyon çekebiliyor, teröre alan açabiliyor, başlarına iş geldiği zaman da RSF gibi kuruluşları arkalarında bulabiliyor, Türkiye’ye yönelik operasyon ateşine odun taşıyorlar.
İsrail söz konusu olunca soykırımı dahi görmeyerek tüm ilkelerini çiğneyen, Türkiye söz konusu olunca özgürlük söylemini sopa gibi kullanan çifte standartlı, ikiyüzlü Batılı ülkelerin de kuruluşların da artık ülkemizde hükmü yok. ABD’ye, İsrail’e, Avrupa’ya sırtını dayayıp içeriye operasyon çekme dönemi sona eriyor. Medyanın da, sanat-sepet tayfanın da, bu yeni duruma ayak uydurup normalleşmeleri gerekiyor. “Help Turkey” diyerek aradığınız numaraya artık ulaşılamıyor; lütfen daha sonra da tekrar denemeyiniz.