“Hesabı sorulacak” deniliyor, ama ne zaman?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AK Parti’nin genel başkanı da olduğu için şu sıralarda fazlasıyla göz önünde. Hem devlet işleri sebebiyle kamuoyu karşısına çıkınca, hem de partisinin kongrelerine katılma ihtiyacı duyduğu için değişik illerde kürsüden hitap edince, görüşleri manşetleri süslüyor…

En çok sarf ettiği, “Hesabını verecekler” veya “Hesabı sorulacak” cümleleri…

Önceki gün grup toplantısına katılan Abdülkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek gündem maddesi bulunduğu, onun da “Kartalkayadaki otel yangınında yiten 78 can” olduğu izlenimini paylaştı.

Grup toplantısında, “78 canımızı bizden kopartan bu katliamın yaşanmasında kimin sorumluluğu, kusuru, eksiği ve ihmali varsa, tekmili birden hesap sorulması için gereken neyse yapmaktan asla çekinmeyeceğiz” demiş Cumhurbaşkanı Erdoğan…

Bu iyiye alamet.

İyiye alamet, çünkü 2004’te, yani AK Parti’nin iktidara gelmesinden kısa süre sonra meydana gelen Pamukova’daki tren kazasından (41) başlayarak en son Kartalkaya’ya (78) kadar geçen yıllar içerisinde, 2014’te Soma’daki maden faciası (301), 2018’de Çorlu’daki tren kazası (25), 2020’de İzmir (117) ve 2023’te Kahramanmaraş (53 bin) depremleri ile 2024’te İstanbul/Beşiktaş’taki gece kulübü yangınında (29) sayıları azımsanmayacak canlar hayatlarını kaybetti. [Parantez içerisindeki rakamlar o olaylarda hayatlarını kaybedenlerin sayısı.]

Her canın kaybıyla ateş düşen ocaklar hesaba katılırsa, çok geniş bir ilgili insanlar çevresinden söz edilebilir.

O geniş çevre, yakınlarının kaybında sorumluluk taşıyanların hesaba çekilemediğini düşünüyor. Ya verilen cezalar az bulunuyor ya da sorumlu saydıkları kamu görevlileri yargılanmadıkları için, hesabın tam görülmediğine inanıyor.

Geçmişe dönük hesap defterleri de açılsa iyi olur, ama hiç değilse bu son olayda tam bir hesap sorma gerçekleşeceğinden emin olabilir miyiz?

Kuşkucu muyum? Evet öyleyim.

Yalnızca geçmiş felaketlerin hesaplarının tam anlamıyla kapanmadığı kanaatinin yansıması olarak değil, Kartalkaya olayına yaklaşımı da yeterince tatmin edici bulmadığımdan bu kuşku.

Grand Kartal Oteli’nde yangın 21 Ocak günü çıktı. On gün önce. Bu on gün içerisinde yangından -daha doğrusu 78 kişinin ölümünden- sorumlu tutularak gözaltına alınan ve tutuklanan kişiler oldu. İçlerinde otelde tedbir alınmasını sağlaması gerekenler de var, tedbirsizliği zamanında fark edip düzeltilmesini talep etmesi beklenenler de…

Sorumlulukta en büyük payın sahibi olarak gösterilmek istenen Bolu Belediyesi bünyesinden de bazı isimlerle gözaltı sayısı 28’e ulaştı.

Dikkat çeken, hesaba çekilecekler arasında tek bir kamu görevlisinin bulunmaması…

Turistik bir tesis olduğu için otel ile doğrudan ilgisi bulunan bakanlık mensubu bir tek kişi gözaltına alınmadı.

Geçmiş tren ve maden kazaları, yangınlar ve depremler sonrasında da öyle olmamış mıydı? Davalara kayıplara yakınlıkları sebebiyle taraf olanların talepleri mahkemelerce ya dikkate alınmadı ya da yargılanması istenen memurlara amirleri izin vermediği için yargılanamadılar.

Faciaların hesapları sorulmasına soruluyor ama hesap sorulan kişiler ikinci veya üçüncü derecede sorumlu olanlar…

Selvi, Erdoğan’ın, AK Parti MKYK’sında “Arkadaşımız da olsa cezasını çekecek” dediğini de naklediyor.

‘Arkadaş’ denildiğinde kabinedeki bakanlar da anlaşılır mı?

Mesela turizm konusu uhdesinde bulunan bakan?

Bırakın turizm bakanını, ancak onun izniyle yargılanabilecek üst düzey bürokratlarına da dokunulmayacağı açık. Turizm bakanının AK Parti büyük kongresi sonrasında toplu değişliklikte koltuğunu kaybedebileceği kulislere yayılan bilgi.

Geçmişte de aynen öyle olmuştu: Kovid günlerinde görevde bulunan bir bakanın kendi şirketinden bakanlığına dezenfektan satın aldırdığı ortaya çıkmıştı; o bakan sonradan değişti ama hesap sorulmadan…

Bu defa da benzer bir tablo ortaya çıkabilir.

Dönemin özelliği bu çünkü: Devlette görevli her düzeydeki insanlara hesap sorulamıyor.

Bakanlar üstelik istifa da edemiyorlar, yapabilecekleri görevden aflarını istemek…

Selvi, yazısının girişine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu, gelir de Adl-i ilahi sorar Ömer’den onu” ilkesini kendisine düstur edindiğinden de söz ediyor.

Hesap sorulması işi, galiba bu defa da, ‘adl-i ilahi’ye, yani kıyamet gününe bırakılacak…