Sinemalarda gösterildi mi bilmiyorum; ben bir TV platformunda izledim ‘Beni aya götür’ (Fly me to the Moon) filmini.
ABD, Sovyetler Birliği ile rekabetin zirvede olduğu sırada, aya ilk bayrak diken ülke olmak için, ‘Apollo 11’ uzay aracı çalışmalarını hızlandırır. Neil Armstrong ve ekibi ile aya sefer başarılır.
Siyah-beyaz ekranda izlediğim aya iniş olayının kendisi dün gibi hatırımda (20 Temmuz 1969).
Önceki on deneme gibi başarısız olunması durumunda zevahiri kurtarmak için başvurulmuş alternatif bir senaryo üzerine kurulu film. Aya seyahat en başından sonuna gerçekleşmiş gibi sunulmak üzere bir stüdyo hazırlanmış. Ekip aya ayak basamasa bile stüdyodaki çekimlerle seyahat başarılı olmuş gibi gösterilecekmiş…
Film işte. Senaryo.
İzlerken, tarih boyunca Amerika’da yaşananlar aklıma geldi.
İlk başkanlardan John Adams benzer bir senaryoyu sahneye koymak istemişti. 1800 yılında yapılacak seçimde sonuçlar aleyhine çıkabilir diye, Beyaz Saray’a ilk taşınan başkan olarak, orada, kendisine kazandıracak alternatif bir sayım ofisi oluşturmuştu.
Gazetelerin ortaya çıkartması üzerine hile planı bozguna uğramıştı.
John Adams, başkanlığı sırasında (1797-1801), basının Amerikan Anayasası ile tanınmış özgürlüklerini kısıtlamaya kalkmış, kendisini eleştirdiler diye 125 gazeteciyi ve bir Temsilciler Meclisi üyesini cezaevine göndermişti.
Amerikan halkı, birliğini yeni sağlamış ve anayasa yazılalı henüz 10 yıl olmuşken, seçilmiş başkanın diktatörlük heveslerini kursağında bırakmıştı.
Seçime hile karıştırmasının önüne geçilerek…
Anlayacağınız, Donald Trump basınla başı hoş olmayan tek başkan değil.
İnsanların derisinin renginden, dininden, mezhebinden kaynaklanan farklılıkları büyütüp kendisi gibi olmayanları vatandaşlık haklarından ve ülkede bulunmalarından mahrum etmeye çalışan ilk başkan da, ‘MAGA’ (Amerika Yeniden Büyük Olacak) iddiasını dillendiren Trump değil…
Başkan James Buchanan (1857-1861), Anayasa Mahkemesi yargıçlarını da peşine takarak, siyah derililere vatandaşlık vermek istememiş, ondan yaklaşık on yıl sonra da Andrew Jackson (1829-1837), İç-Savaş yaralısı Amerika’yı, muhaliflerini susturmak için elinden geleni yaparak, ‘Beyazların Cumhuriyeti’ haline dönüştürme çabasına girmişti.
Yargıyı kullanarak (Buchanan)…
Muhaliflerini susturmaya kalkarak (Adams ve Jackson)…
Bunlar Amerika’da oldu ama, 150-200 yıl önce oldu. Demokrasinin çocukluk döneminde. Pek çok başka ülkede de o ilkelliklere benzer anlayış ve uygulamalarla yakın zamanlarda karşılaşıldı, karşılaşılıyor.
2025 yılında ABD’de? Daha beterinden endişe ediliyor…
Bu örnekleri, Trump’ın ilk dört yılının ve 6 Ocak 2021’de onun adına Kongre’yi basanların eylemlerinin ardından ortaya çıkmaya başlayan tehlikeyi bilimsel açıdan inceleyen anayasa hukukçusu Prof. Corey Brettschneider’in ‘The President and the People: Five Leaders Who Threatened Democracy and the Citizens Who Fought to Defend It’ (Başkan ve Halk: Demokrasiyi Tehdit Eden Beş Lider ve Onu Savunma Mücadelesi Veren Vatandaşlar) kitabından aktardım.
ABD’de demokrasi hassasiyeti olanlar, ikinci döneminde daha da sınır tanımaz hale gelen Trump’a karşı mücadeleye hazırlanıyor.
Cumhuriyetçilere yakın Wall Street Journal gazetesinde o çizgiye uygun yazılar yazan Peggy Noonan’ın son yazısı (25 Ocak), Noonan ve onun gibilerin de gelişmelerden rahatsızlıklarını dışa vuruyor.
İki aday arasındaki oy farkının (Donald Trump 77 milyon ve %49.7; Kamala Harris 75 milyon ve %48.2) önemsizliğini vurguladıktan sonra, yazısını, “Durt yıl boyunca durmaksızın, 7/24 kıyasıya bir mьcadele olacak. Tanrı, sevgili ьlkemizi korusun. Tarih yazılıyor, herkes sıkı tutunsun” diyerek bitiriyordu Noonan.
Mücadele yeni başlıyor ABD’de.
Kendisinden önce gelmiş çizgi dışı beş başkanın yaptıklarını tekrarlamak niyetinde Trump. Muhalifleriyle ve medyayla savaşacak. Vatandaşlık vermemek şöyle dursun, farklılara ülkeye ayak bastırmayacak, var olanı kovacak. İlk döneminde Anayasa Mahkemesi’ne doldurduğu üyeleri kullanarak anayasayı çiğnemeye de kararlı.
Yalnız kendisi değil, önemli makamlara getirdiği kadrosu da, Trump için “Başkan değil mi, istediğini yapar” diyor anayasa ile ters düşen kararnamelerini sorgulamaya kalkışanlara… [Yargı bazı kararnamelerini durdurmaya başladı.]
Joan Baez’in “We shall overcome” (Üstesinden geleceğiz) şarkısı ABD sokaklarında yeniden hatırlanırsa şaşırmayacağım.