Türkiye’nin ısrarına karşın, ABD destekli SDG’nin lağv edilmesi veya Suriye ordusu içine alınması olasılığının azaldığı görülüyor. Irak Cumhurbaşkanı Reşit’in ve Barzani grubunun, SDG ile yapılan görüşmelerin, HTŞ-SDG arasında arabuluculuk girişimlerinin başarısız olduğu; HTŞ’nin, SDG ile arasında anlaşma olmadığı, Suriye’nin bölünebileceği açıklamaları, Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırına bitişik bölgede, Irak’takine benzer bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasının önüne geçmesinin giderek zorlaştığını gösteriyor.
Türkiye’nin Suriye’de, içinde, artık etkisini kaybettiği düşünülen PKK unsurlarını da barındıran SDG ile mücadele amacıyla kurduğu ve donatıp eğittiği SMO’nun, Suriye’nin yeni ordusunun içine alınması önerisinin de HTŞ tarafından sıcak karşılanmadığı anlaşılıyor.
TÜRKİYE, İSRAİL Mİ OLUYOR?
Bu gelişmeler ışığında, Türkiye’nin yakın bir gelecekte, Irak ve Suriye’de ortaya çıkan Kürt oluşumlarının, gerek dışarıdan Türkiye’ye yönelik harekâtları gerek bu yeni Kürt yapılanmasının Türkiye’nin içinde özendireceği, cesaretlendireceği, geçmiştekinden daha güçlü bir ayrılıkçı Kürt etnik milliyetçiliği tehdidi ile karşılaşması sürpriz olmaz.
Bu görüntü, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin’de Batı tarafından yaratılan ve yayılmacı politikası nedeniyle, kurulduğu günden beri, etrafını çeviren düşmanlarla savaşan İsrail’e benzemektedir. Türkiye’nin bu konuma düşürülmesi, içeride ve dışarıda sorunlarla boğuşarak güçsüzleşmesi ve Ortadoğu’da etkili olmaktan çıkarılması amacını güden, başta ABD ve İsrail olmak üzere bazı güçlerin bilinçli bir planı gibi görünmektedir. Bu konuda Türkiye ile İsrail arasındaki önemli fark, Türkiye’nin güvenebileceği müttefiklerinin, ABD gibi bir desteğinin olmamasıdır. Aksine, Irak’ın kuzeyinde olduğu gibi Suriye’nin kuzeyinde de bu Kürt oluşumunun ve onun Türkiye içinde özendirebileceği ayrılıkçı Kürt hareketinin, güçlü bir dış desteğe sahip olacağını gösteren belirtiler az değildir.
YANLIŞ SURİYE POLİTİKASININ SONUÇLARI
Türkiye’nin “Yeni Osmanlıcılık” ve “dinmezhep ağırlıklı” olduğu izlenimini veren Suriye politikası, öncelikle birlikte hareket etmek, en azından Türkiye’ye karşı tutum almamalarını sağlamak zorunda olduğu Ortadoğu ülkelerini ama Batı’yı da tedirgin etmiş ve Türkiye’yi yalnızlaştırmıştır. Türkiye’nin, daha ilk günlerden başlayarak Suriye’nin geleceğinden uzak tutulmak istenmesi bunun çarpıcı bir göstergesidir. Son günlerde bu dışlanmanın, siyasi alanla sınırlı kalmayabileceğini, ekonomiye ve ticarete de yansıyabileceğini hatta yansıdığını gösteren adımlar, yeni Suriye yönetiminden bile gelmiştir. Bir ölçüde düzeltildiği açıklanmış olsa da Türkiye’nin Suriye’ye ihraç ettiği ürünlerden alınan verginin çok büyük ölçüde artırılması buna bir örnektir. Türk ihracatçılarının, Suriye’nin bu kararını, Kürt bölgesi Kobani sınır kapılarını kullanarak aşma planı ise Türkiye’nin geçmişte Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinin ekonomisine destek olmasının, o bölgede bir Kürt özerk yapısının oluşmasına katkısını düşündürmektedir.
TÜRKİYE İÇİN DOĞRU OLAN
Türkiye için doğru olanın, güçlü bir ekonomiye ve laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerine sahip olmak ve ayrılıkçı hareketlere ve teröre karşı ülke savunmasını, başka ülkelerde değil, kendi sınırları içinde yapmak olduğu anlaşılıyor. 1960’lı yıllarda NATO stratejileri belirlenirken savunmanın en verimli ve en az bedelle, bir ülkenin kendi sınırları içinde yapılabileceği kararına varıldığı da unutulmamalıdır.
Bu konuda Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu güçlük ise son yirmi yılda ülke varlıklarının elden çıkarılmış; tarım ve hayvancılığının öldürülmüş; madenleri talan edilirken ormanlarının, su kaynaklarının yok edilmiş; denizlerinin, koylarının perişan edilmiş olmasıdır. Aynı dönemde silahlı kuvvetlere karşı yürütülen operasyonların, Türkiye’nin savunma gücü üzerindeki olumsuz etkileri de dikkate alınmalıdır. Görünen odur ki Türkiye bir kez daha, Atatürk’ün Geçliğe Hitabe’sinde ifadesini bulan koşullarla karşı karşıyadır.
Ancak umutsuz olmamak ve Atatürk’ün, Hitabe’nin son bölümünde yer alan şu sözlerini anımsamak yeterlidir: “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”