Sadece ABD’de değil dünyada da ikinci Trump dönemi başlıyor. Türkiye için durum sanıldığı kadar öngörülemez değil. (Foto: AA)
Geldi, geliyor derken ABD’de ikinci Donald Trump dönemi başlıyor. Aslında buna küresel politikada ikinci Trump dönemi demek daha doğru çünkü ABD politikalarında yapmayı vadettikleriyle küresel dengeleri de sarsmayı vadediyor. Trump’ın gerek küresel dengeler gerekse Türkiye’ye etkilerinin öngörülemez olduğu sağının solunun belli olmayacağı yorumları, siyaset üretme bakımından belli bir çaresizliğin dışavurumu sayılmalı. Çünkü 2016-2020 arasındaki ilk başkanlık dönemi ve sonrasında izlediği çizgi aslında o kadar da öngörülemez olmadığını gösteriyor.
O kadar öngörülemez değil
Şöyle özetlemek mümkün:
1- Trump Yeniden Büyük Amerika’yı Kurma (MAGA) hedefi sadece Çin’in yükseldiği dünyada zenginliğin ABD’ye yeniden ve daha çok akmasını amaçlamakla kalmıyor. Aynı zamanda kendisi ve çevresindeki süper zenginler oligarşisinin de daha zenginleşmesini de amaçlıyor. Görevi devralmasına 3 gün kala, 17 Ocak’ta piyasaya sürdüğü “meme coin” ile birkaç gün içinde 58 milyar dolar potansiyel kazanç sağladığı bildiriliyor.
Buradan çıkartılacak sonuç, yeni dönemde ABD’nin hamlelerini net kazanç üzerinden atacağı o arada sizin de kazancınız olmasına karışmayacağıdır; en azından evdeki hesap bu olacaktır ki bu anlamda ne yapacağının o kadar de öngörülemez olmadığını gösteriyor.
Siyasi, mali ya da askeri
2- Trump alımsatımsal, al-verci (transactional) politikalar açısından da öngörülemez değil. Tercihan hiçbir şey vermeden almayı tercih eden ama alışverişe açık yönetim anlayışı var. Yani Trump’tan bir şey almak istiyorsanız, ona -ya da ABD’ye- bir şey vermenizi bekliyor. Özetle, Trump’tan dostluk adına bir iyilik beklemeyeceksiniz, talebiniz varsa, siyasi, mali ya da askeri anlamda nelerden vaz geçebileceğinizi, ya da karşı tarafa da neleri kazandırabileceğinizi hesaplamanız gerekiyor.
3- İlk başkanlık döneminden çıkarabileceğimiz dersler ışığında ABD Başkanının nelerden hoşlandığını ve nelerden hoşlanmadığını biliyoruz. Örneğin övgüye övgüyle karşılık veriyor, ama bu net iç politika kazancı odaklı hamlelerini değiştirmiyor. Örneğin, Trump’a övgüler düzüp ondan örneğin Beyaz Saray daveti alabilirsiniz ama bu ertesi gün size hakaret edip -Türkiye’ye F-35 satışını yasaklamak gibi- stratejik darbeler vurmasına engel olmaz. Özetle, Trump’ın yüzünüze gülmesi sizi aldatmamalı; elinizi verirken kolunuzu kaptırabilirsiniz. Bu öngörülemez olduğunu değil, tersine yeterince öngörülebilir olduğuna işarettir.
Trump’ın ne yapacağını öngöremiyorsanız, sorun Trump’ta değil, sizdedir.
Öngörülebilenler neler?
Görevi devralmasından bir gece önce, taraftarlarına yaptığı kutlama konuşmasından anladığımız kadarıyla Trump’ın öncelikleri Joe Biden ve Demokratların yönetimdeki izlerini kazımak, hızla göçmen karşıtı, eşcinsellik karşıtı, popülist uygulamalara giderek halkın dikkatini oraya çekmek olacak. O arada, o kadar da öne çıkarmadığı bir hamleyi “vergi indirimi” adı altında yürürlüğe koyarak, Obama döneminden kalma sağlık programına son darbeyi vuracak. Parası olmayanın yaşama hakkının teminat altında olmayacağı bir düzendir Amerikan halkının önündeki.
Küresel planda da pek öngörülemez olmayan bir düzen var önümüzde.
İkinci Dünya Savaşı sonrası, önce Sovyetler Birliği, sonra Rusya tehdidine karşı savunma politikalarını, askeri bütçelerini ABD’ye emanet ederek zenginleşen Batı Avrupa ülkelerinin işi kolay olmayacak. Trump, bir yandan otoriter muhatapları, örneğin Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve Çin Cumhurbaşkanı Xi Jingpin ile diyalogda kalırken, Avrupalılara ve aslında NATO müttefiklerine, “masraflara katılmayı” dayatacak. (Türkiye son yıllarda kendi askeri sanayi programını hızlandırıp, toplamda NATO askeri gücüne -ABD’den stratejik özerklik çerçevesinde görece bağımsız- katkıda bulunarak görece avantajlı durumda.)
Türkiye’nin risk ve fırsatları
Türkiye’nin en büyük avantajı hala coğrafyası; en stratejik değeri hala İstanbul ve Çanakkale boğazları. İncirlik Üssü hala küçümsenemeyecek bir askeri değerde, keza Malatya, Kürecik’teki NATO/ABD radarı da. Bunlara, Suriye ve Irak komşulukları nedeniyle göçmen trafiği de eklenmiş durumda.
Suriye’deki rejim değişikliği yeni fırsatlar getirmiş durumda ki bu Avrupalı NATO müttefiklerinin dikkatinden kaçmıyor. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Sibylle Katharina Sorg, T24’te Cansu Çamlıbel ile mülakatında “Pragmatist yaklaşıyoruz” demiş; Almanya ne Türkiye’yle örneğin PKK nedeniyle arayı bozmak istiyor ne de -Şara’nın kadın Dışişleri Bakanı Baerbock’un elini sıkmaması gibi- ilkeleri öne çıkarıp Suriye oyununun dışında kalmak.
Risk, Suriye’deki PKK varlığıdır. Biden yönetimi gitmeden önceki son günde dahi Trump’ın kucağına bir avuç sıcak kestane bıraktı; Dışişleri Bakanlığı Irak KDP’si lideri Mesud Barzani’yi PKK bağlantılı SDG ile “Kürtlerin birliği” görüşmesi nedeniyle kutlayan bir mesaj yayınladı.
Türkiye açısından hem risk hem fırsatlar asıl Trump’ın Rusya-Ukrayna konusuna doğrudan el atmasıyla yükselişe geçecek.
Durum o kadar öngörülemez değil yani.