16 Ocak akşamüstü Irak Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) Dış İlişkiler bürosunun “X” hesabından kısa ama dikkat çekici bir yayın yapıldı. İngilizce mesajda “Birleşirsek ayakta kalırız, bölünürsek düşeriz. Başkan Mesud Barzani, Erbil’de SDG Komutanı Mazlum Abdi ile bir araya geldi” deniyordu. Yayın zaten bu görüşmenin hemen ardından yapılmıştı.
Mesaj, Kürt siyasetinin kıdemli isimlerinden, İngiltere’ye yakınlığıyla bilinen KDP Merkez Komite Siyasi Büro Üyesi, Hoşyar Zebari’nin yine Barzani-Abdi görüşmesine dair bir mesajına atıfta bulunuyordu. Zebari mesajında bu görüşmenin Şam’daki yeni Suriye yöneticilerine, yumuşak bir geçiş için Kürtlerin birlik içinde olduğunu sergilediğini söylüyor, “Tüm müttefiklerimize ve dostlarımıza teşekkür ederiz” diyordu. Bu ifade Mazlum Abdi’nin Barzani ziyaretinin her iki tarafın dost ve müttefiklerince kolaylaştırıldığı izlenimi veriyordu.
İşte “Bir PKK yetkilisinin” İngiliz Reuters haber ajansına “Kuzeydoğu Suriye” yönetimi SDG’ye bırakılırsa PKK’nın Suriye’den çekilebileceğini söylemesi haberi de bu gelişmelerin ardından yayınlandı.
Ankara: mümkün değil
Hülümet henüz resmi tepki vermedi. Ama kaynaklarımla konuşmalarımdan edindiğim izlenime göre, Ankara Suriye’nin kuzeydoğusunda, yani Türk sınırında SGD’nin rol oynayacağı bir oluşum ihtimalini dahi tartışmak istemiyor; kategorik olarak karşısında. Bu konuda Ankara ve Şam görüş birliği içinde görünüyor. SDG militanlarının toplu halde, özellikle de (Suriye ordusu içinde bir “Kürt tugayı” söylentilerinin yayılmak istenmesine atfen) ayrı bir birlik oluşumunda yeni Suriye ordusuna katılmaması gerektiğinin Suriye heyetiyle son görüşmelerde de ele alındığı anlaşılıyor. Ankara, yapılması gerekenin önce Suriye uyruğu dışındaki bütün PKK’lıların, ardından Suriye uyruklu PKK’lıların ülkeyi terk etmesi, ardından silah bırakarak “silahsız bir şekilde” siyasi süreçlere katılması olduğu çizgisinde. Bu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Silahlarını gömmezlerse, silahlarıyla gömülecekler” söylemiyle uyumlu.
KDP-KYB buzları da eriyor
Yine Aynı 16 Ocak günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKYB) Başbakanı Mesrur Barzani de rakibi Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) lideri Bafel Talabani ile görüşmüştü. 20 Ekim 2024’deki, Hiçbir partinin hükümeti kurmak için tek başına çoğunluk sağlayamadığı 20 Ekim 2024’deki IKYB seçimlerinde hiçbir parti tek başına hükümet kuramamıştı ama koşullar bir an önce hükümet kurulmasını gerektiriyordu.
Bafel Talabani’nin, Türkiye karşıtı tutumu ve hem SDG hem de Suriye’deki ABD güçleriyle yakınlığı biliniyor ve bu yüzden Ankara’nın tepkisini çekiyor.
Mesrur Barzani ise daha 10 gün kadar önce Ankara’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmiş, ziyarette Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da hazır bulunmuştu.
Erbil-Şam-Ankara-Vaşington
Bu gelişmelerden bir gün önce, 15 Ocak’ta konuya dair ikisi Ankara, biri Vaşington’da üç gelişme yaşanmıştı.
Şam’daki HTŞ yönetiminin Dışişleri ve Savunma Bakanlarıyla İstihbarat Başkanı Ankara’da Türk muhataplarıyla görüşmüştü. Görüşmelerde Suriye’de DEAŞ/IŞİD ile mücadele gerekçesiyle, ABD ve PKK etkisindeki SDG üzerinden varlığıyla mücadele de önemli yer tutmuştu. HTŞ lideri Ahmed el Şara, daha önce görüştüğü SDG yetkililerine Kürt özerk bölgesi kapısını kapatmıştı.
Ankara’daki bir diğer gelişme, Ahmet Türk, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan DEM Parti heyetinin haftaya İmralı’daki PKK lideri Abdullah Öcalan ile ikinci görüşme için Adalet bakanlığına başvuracaklarını açıklamasıydı. Süreci başlatan MHP lideri Devlet Bahçeli’yse, ikinci görüşmeden Öcalan’ın PKK’dan kendini dağıtıp silahları bırakması çağrısını beklediğini söylemişti.
Vaşington’daysa 20 Ocak’ta ABD Başkanlığını devralacak Donald Trump’ın Dışişleri Bakanı adayı Marco Rubio, Kongre’de SDG ile çalışmaya devam etmeleri gerektiği çünkü onlar olmaksızın on bin civarında DEAŞ militanının tutulamayacağını söylüyordu.
ABD’nin SDG ihtiyacı
Rubio’nun ifadesi Trump’ın “Suriye’de ne işimiz var?” söylemiyle çelişiyordu.
Ama Trump ilk başkanlığı döneminde de Suriye’den asker çekmek istemiş, askerlerin direnmesiyle çekemediği gibi asker sayısı arttırılmıştı.
Zaten SDG 2015 yılında, sırf resmen terörist saydıkları PKK ve onunla bağlantılı olduğu CIA raporlarına geçen PYD/YPG ile işbirliği içinde olmamak adına ABD Özel Kuvvetleri tarafından kurdurulmuştu. Suriye çöllerinde DEAŞ’a karşı Amerikan askeri ölsün istemiyor ve DEAŞ tutuklularını -tıpkı El Kaidecileri Guantanamo’da tutmaları gibi, DEAŞ’lıları da sahipsiz Suriye topraklarında, başlarına SDG’yi koyarak tutmak istiyorlardı.
Oysa artık Suriye topraklarının tamamında kontrolü sağlamaya niyetli HTŞ yönetimi iş başındaydı; topraklar artık sahipsiz sayılmazdı.
ABD’nin SDG ihtiyacının bir nedeni de İsrail’in verdiği destek. İran, Hizbullah ve Hamas üzerinden yediği darbelerle şu anda Filistin-Lübnan-Suriye sahasından çekilmiş görünüyor ama İsrail’in her zaman bir ileri karakol ihtiyacı var.
Rubio çifte standart örneği
Bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin sinirlerinin gerilmesi gayet doğal. SDG “komutanından” Barzani’ye, Şara’dan Putin’e dek bölgemizdeki her oyuncu gibi Erdoğan da Trump gelmeden el yükseltmek, yeni bir denge kurmak istiyor.
Bir de Rubio’nun Suriye’deki “güçlüklerden” bahsederken “Erdoğan ve niyetlerinden” söz etmesi var ki, gerçekten bir çifte standart şahikası: On bin kilometre ötedeki ABD’nin Suriye’deki güvenlik durumu üzerinde söz söyleme hakkı var, sınır komşusu Türkiye’nin yok, öyle mi?
Öyle mi?