Erdoğan “süreç yok” dedikçe DEM “var” diyor; söylem makası açılıyor

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan süreç demekten özellikle kaçınıyor, tıpkı Öcalan Açılımının başlatıcısı MHP lideri Devlet Bahçeli. Daha önce “Terörsüz Türkiye” adını vermişti ama 11 Ocak’taki Diyarbakır İl Kongresinde daha da belirsiz bir ifade kullandı: Son dönemde gerçekleşen çalışmalar.

Gerçi bunu söylerken ilk kez -sadece PKK’nın silahları gömmezse silahlarıyla birlikte gömüleceği- tehdidinin ve Bahçeli’ye destek vermenin dışında Öcalan Açılımının amacını üç başlık altında özetleyerek aslında ilk kez oyun planına dair ayrıntılar verdi.

Açılımın çerçevesi “Terör örgütünün tasfiye edilmesiyle” sınırlıydı ve tek amacı “Terör örgütünün kendini feshetmesi, silahların kayıtsız şartsız teslim etmesi” idi.

Böylece PKK’nın “Siyaset üzerindeki vesayetinin tamamen kaldırılması, bölücü örgütün baskısı dolayısıyla bir Türkiye partisi olma vasfını kazanamayan siyasi yapıya- ki bu DEM Parti oluyor- “Bu yönde kendini geliştirme fırsatı verilmesi” amaçlanıyordu.

Bu durum, “Bölgemizde artan çatışmalar karşısında iç cephemizi güçlendirecekti”.

Buradan ne mi anlıyoruz?

Çağrının muhatabı PKK değil DEM

Bu üç maddelik özete, bir de Cumhurbaşkanı Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum’un 12 Ocak’ta sosyal medya hesabında DEM Parti heyetinin PKK lideri Abdullah Öcalan ile “İmralı görüşmesi üzerinden politik şovlara yeltenerek” konuya “yeni aktörler katma” girişimini “Bu yeni aşamayı bir müzakereymiş gibi gösterme çabasından” söz etmesini de ekleyebiliriz; o da “süreç sözcüğünden kaçınıyor ve Beştepe’den nabız veriyor.

Oysa mevcut koşullarda, Suriye’deki örgütlenmesi üzerinden ABD’nin desteğini yanında hisseden, Cemil Bayık’ın ifadesiyle kendisini “zirvede” gören, Fransa ve İsrail’den destek arayan PKK yöneticilerinin Erdoğan’ın bu çağrıya olumlu yanıt verip vermemek üzerine PKK’dan kopmalar olabilir ama Kandil’deki şeflerin hemen teslim olacağını beklemek pek gerçekçi değil; Beştepe de bunu biliyor.

O halde bu çağrının asıl muhatabı DEM Parti’dir. Gerek Bahçeli gerekse Erdoğan’ın açıklamalarının satır aralarında “PKK silah bırakmazsa siz onu bıraktığınızı, başka türlü anlaşılmayacak netlikte ilan edin ve böylece Türkiye partisi olun” mesajı okunuyor.

Peki, bu mümkün mü? O ayrı konu ama mesaj budur.

Süreç demek müzakere demek

İktidarın süreç sözcüğüyle PKK ile dolaylı da olsa müzakere sözcüğünü özdeşleştirdiği görülüyor.

“Müzakere yok” yaklaşımının son örneği Mersin’in Akdeniz ilçesinin DEM’li belediye eş-başkanları Nuriye aslan ve Hoşyar Sarıyıldız’ın tutuklanmaları oldu.

Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “küresel savaş” saptaması yaptığı ortamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Bahçeli’nin girişimini “bölgemizde artan çatışmalar” üzerinden, ima yoluyla Suriye’ye bağlayarak konuyu uluslararası boyuta taşıyor. Nitekim Fidan, PKK güdümündeki SDG’nin Fransa’ya Suriye asker gönderme çağrısı üzerine “Bizim muhatabımız ABD’dir” dedi.

DEM Parti’deyse görüşme trafiğini diyalog ve müzakere süreci olarak sunma eğilimi ağırlık kazanıyor.

Erdoğan’ın “müzakere yok” katılığındaki sözlerinden bir süre sonra Edirne Cezaevinde Selahattin Demirtaş ile görüşmeden çıkan Sırrı Süreyya Önder süreç yürütüldüğü vurgusuyla “Çözüm ve barış süreçleri birbirine karıştırılıyor” dedi; “Çözüm demokratik bir mücadeledir, uzun zaman alır. Şu an kurmaya çalıştığımız barıştır.”

Oysa Erdoğan’ın yaklaşımında böyle bir ayrım görülmüyor: Cumhurbaşkanı “Çözüm PKK’nın tasfiyesidir” diyor. Söylemler arasındaki makas açılıyor.

Elini taşın altına koyanın sadece DEM Parti olduğu görülüyor.