BEŞAR Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye’ye ilk giden yüksek profilli yabancı temsilcinin MİT Başkanı İbrahim Kalın, ardından benzer şekilde Şam’a ayak basan ilk yabancı dışişleri bakanının da Hakan Fidan olması, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde Suriye’deki yeni fiili liderlik üzerindeki en etkili ülke olarak ortaya çıktığını gösteriyor.
Türkiye bu etkiyi kazanırken, Suriye’de yeni dönemin muhtemel bir önemli sonucu da şimdiden şekillenmeye başlamıştır. Bu sonuç, Fırat’ın doğusunda özellikle 2015 sonrası dönemde ABD’nin himayesi altında sahayı tutan, PKK uzantısı YPG/PYD’nin ana omurgasında yer aldığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) açısından oyunun son sahnesine girilmiş olduğudur.
Beşar Esad’ın Şam’da iktidara zayıf bir şekilde tutunabilmesinin ülke genelinde yol açtığı kilitlenme ve bölünmüşlüğün sonucu olarak SDG’nin koruması altında bu coğrafyada kurumsallaşmakta olan “Özerk Yönetim”in dayandığı denklem de son gelişmelerle birlikte tersyüz olmuştur.
SDG’ye dönük uç veren sıkıntılı tablo aynen “Özerk Yönetim” açısından da geçerlidir.
Bir başka anlatımla, uluslararası literatürde sıkça “Devletçik” olarak nitelenen, Şam’dan bağımsız bir şekilde kendi başına hareket etmekte olan bu yapının kalıcılığı da artık belirsizliğe girmiştir.
EL COLANİ YPG’NİN KENDİSİNİ FESH ETMESİNİ İSTİYOR
Şam’da ipleri eline alan yeni liderlikten gelen bütün açıklamalar, önümüzdeki döneme hakim olacak bakışın ülkenin siyasi birliğinin korunmasının yanı sıra, merkezi otoritenin denetimine tabi olmayan bütün silahlı unsurların lağvedilerek bunların tek bir milli orduya bağlanmasına odaklandığına işaret ediyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın önceki gün Şam’da Suriye’nin geçiş dönemindeki fiili lideri Ebu Muhammed El Colani, kendisinin açıkladığı gerçek adıyla da Ahmet eş Şara ile yürüttüğü görüşmelerden sonra yapılan beyanlar bu açıdan yeteri kadar fikir vericidir.
El Colani, Fidan’ın yanında yaptığı açıklamada, “Gelecekte hükümetin güçlü olmasını konuştuk. Özellikle de savunma bakanlığının önemi ve silahların sadece devletin kontrolünde kalmasını ele aldık. Devlet dışında herhangi bir grubun elinde silah olmaması gerekir” demiştir.
Ardından bu ilkeyi spesifik olarak Fırat’ın doğusuna dönük bir çerçevede kayda geçirmek ihtiyacını duyan el Colani şöyle eklemiştir: “Gerek bizim kontrolümüzdeki gerek PKK/YPG’nin kontrolündeki bölgelerde hiçbir grubun elinde silah bulunmasını kabul etmemiz mümkün değildir.”
Kendisinin bu çizgisini tamamlayan bir diğer beyanı, önümüzdeki günlerde Savunma Bakanlığı’nın ilan edilmesinden sonra Suriye’nin gelecekteki ordusunu kurmak üzere üst düzey yetkililerden oluşan bir komitenin oluşturulacak olmasıdır. Bir sonraki aşamada silahlı gruplar kendilerini fesh edeceklerdir.
El Colani’nin ifadelerini hep birlikte değerlendirirsek, kendisini fesh etmesi gereken silahlı yapılardan biri de PKK/PYD/YPG uzantısı SDG, yani Suriye Demokratik Güçleri’dir.
FİDAN: ‘İRADEMİZ ORTAK’
Fidan’a gelince, basın toplantısında El Colani ile mutabakata vardıkları ortak pozisyon olarak açıkladığı şu hususlara dikkat çekebiliriz:
“Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliği konusunda hiçbir tereddüt yoktur, asla da olamaz. Bugünkü görüşmemizde bu husustaki ortak irademizi teyit ettik. Bu vesileyle PKK/YPG’ye Suriye’de kesinlikle yer olmadığını bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bu terör örgütü, Suriye halkının topraklarını işgal etmekte ve doğal kaynaklarını çalmaktadır. Bugünkü toplantımızda, Suriye halkının PKK/YPG’yle mücadele konusunda ne denli kararlı olduğunu bir kez daha gördüm. PKK/YPG, bir an önce kendisini feshetmelidir.”
Dışişleri Bakanı’nın vurguladığı bir diğer önemli husus, “PKK/YPG’nin Suriye topraklarının üçte birini işgal ederek enerji kaynaklarının başında oturmakta” oluşudur.
Suriye’deki petrol kuyularının büyük bir bölümü Fırat’ın doğusunda YPG kontrolündeki bölgede kaldığından, normalde bütün Suriye halkına ait olması gereken buradaki petrol geliri de “Özerk Yönetim”in kasasına girmektedir.
Şam’daki yeni merkezi otoritenin yalnızca “Milli Ordu” ihtiyacı değil, doğal kaynaklarının geliri meselesine de el atacağı hususunda şüphe yoktur. Üstelik bu bölgede yalnızca petrol değil, Fırat boyunca ülkenin tahıl üretimi açısından önem taşıyan verimli topraklar da bulunmaktadır.
EL COLANİ, DEAŞ’LILARIN ALIKONDUĞU CEZAEVLERİNİ DEVRALMAYA HAZIR
YPG/SDG bağlamında yeni dönemin en kritik başlığı DEAŞ ile mücadele meselesi olarak beliriyor. Bunun nedeni, ABD’nin PKK bağlantılı YPG/SDG’ye verdiği desteği, bu çerçevede Suriye’de asker bulundurmasını bu ülkedeki DEAŞ unsurlarıyla mücadele gerekçesi üzerinden inşa etmesidir.
Suriye’de YPG bölgesinde ABD kaynaklarınca sayıları 10 bin dolayında gösterilen DEAŞ militanlarının alıkonduğu çok sayıda cezaevi ve ayrıca sayıları 40 binin üstüne çıkan bu militanların aile yakınlarının konduğu iki büyük kamp bulunmaktadır.
Bu cezaevleri ve kampların güvenliği SDG güçleri tarafından sağlanmaktadır.
Yeni dönemin kritik sorularından birini, bu cezaevi ve kampların akıbeti ve özellikle YPG devre dışı kaldığı takdirde bunların güvenliğinin nasıl sağlanacağı başlığı oluşturuyor.
Fidan, Şara’nın (El Colani) kendisine “Suriye yönetiminin yeni iradesi adına bu konuda inisiyatif almaya hazır olduklarını söylediğini” aktarmıştır. Buna göre, muhatabı “tutukluları devralma konusunda gerekli girişimde bulunabileceklerini” ifade etmiştir.
Bu durumda cezaevleri ve kampların devrinin nasıl yönetileceği, yine kritik bir konu olarak gündeme gelecektir.
Her halükârda, Şam’da kurulacak yeni hükümet ülkenin meşru otoritesi kimliğiyle cezaevlerinin sorumluluğunu üstlendiği takdirde, ABD’nin Suriye’de kalabilmesi açısından en temel gerekçesi elinden alınmış olacaktır.
BIDEN’IN SAĞ KOLU: “KÜRTLERİN YANINDA DURACAĞIZ”
Buna karşılık, ABD yönetimi ısrarla YPG’nin üstüne gidildiği takdirde Suriye’de DEAŞ’la mücadelenin sekteye uğrayacağı görüşünü işliyor. Örneğin ABD Başkanı Joe Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın geçen çarşamba günü New York’ta yaptığı bir açıklama bu açıdan kayda değerdir.
Sullivan, Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirirken Esad’ın gidişiyle birlikte DEAŞ’ın hemen bu durumdan yararlanmak için toparlanıp sahaya yayılma imkânlarını aradığını belirterek, “örgüte karşı bir askeri yeteneğin korunması gerektiğini” vurguluyor. Ayrıca, bu tavsiyeyi yakında iş başı yapacak olan Trumpyönetimine de ilettiklerini söylüyor.
Biden’ın sağ kolu durumundaki Sullivan’ın altını çizdiği ikinci husus, ABD’nin DEAŞ’la mücadelede “En iyi ve en yakın ortaklarının yanında durması gereğidir”.
Sullivan, “Kürtlerin liderleğinde olan ancak çok sayıda Arabın da onlarla birlikte savaştığı Suriye Demokratik Güçleri’ni kastediyorum. Onların yanında durmalı ve bulundukları pozisyonlarda yeteri ölçüde emniyette olmalarını sağlamalıyız ki, iyi ortaklar olarak DEAŞ militanlarının alıkondukları cezaevleri ile eşleri ve çocuklarının yaşadıkları kampların yönetimindeki görevlerini yapmaya devam edebilsinler. (Militanlar) Buralardan çıktıkları takdirde gerçekten bölgeye ve sonunda ABD’ye hatırı sayılır bir tehdit oluşturacaklardır” diye konuşuyor.
Bu sözlerinin sonunda “Dolayısıyla Kürtlerin yanında durmalıyız. Başkan Biden de bunu yapmayı amaçlıyor” diye ekliyor ulusal güvenlik danışmanı.
SDG, ARTIK ABD İLE ŞAM ARASINDA BİR MESELE
Washington’da Trump yönetiminin görevi 20 Ocak’ta devralmasına bir aydan da kısa bir zaman kalmışken ABD’nin önünde şimdiden asılı durmakta olan bir konu var. Bu, Suriye’deki yeni liderliğin talebi karşısında Washington’un PKK uzantısı YPG/SDG’ye desteği ve DEAŞ’lıların bulunduğu cezaevleri, kamplar konusunda nasıl bir tutum alacağı meselesidir.
Denklemdeki yeni durum şudur. Geçmişte bu talep doğrudan Türkiye tarafından ABD’nin gündemine getirilmekteydi. Oysa artık bu dosyayı masaya koyan taraf doğrudan Şam’daki yeni meşru otorite olacaktır. ABD’nin Suriye’den çekilmesi yolundaki talepler güçleniyor.