Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen AB Komisyonu Başkanı Hristiyan Demokrat Ursula von der Leyen açıkladı ve öğrendik.
Avrupa Birliği, mülteci krizinin başladığı 2011 yılından bu yana geçen süre içinde Türkiye’ye tam tamına 10 milyar euro yardım parası vermiş ve biz bu 10 milyar euro karşılığında mültecilerin Avrupa’ya geçişini engellemişiz.
Yılda 760 milyon Euro.
Suriye’deki olan bitenden sonra yeni bir mülteci krizi yaşamamak için AB Türkiye’ye bir 1 milyar euro daha vermeyi planlıyormuş, bunu da öğrendik.
Peki Almanya şu an ülkesinde bulunan yaklaşık 1 milyon Suriyeli mülteci için kaç lira harcıyor dersiniz!
2023 yılındaki toplam harcaması 29,7 milyar euro.
Yanlış anlamayın bu bir yıllık harcama.
2024 yılında ise biraz düşüyor ve 28,4 milyar euroya geriliyor.
Türkiye’ye resmî 3,5 milyon mülteciye bakması için 13 yılda 10 milyar.
Bunun yüzde 30’su kadar mültecinin Almanya’daki yıllık maliyeti 29,7 milyar.
Bunu 13’le çarp eder 386 milyar euro. Onu da Türkiye’deki mültecilerin Almanya’daki mültecilere olan oranı 3,5 ile çarp.
Yuvarlak 1 trilyon euro.
1 trilyon euro harcayacağına, ver Türkiye’ye 10 milyar euro, biz bakalım.
Avrupa’nın ucuz mülteci hosteli olmuşuz anlayacağınız.
Peki bunun Türkiye’ye maliyeti ne!
Şeffaf bir demokrasi olmadığımız için tam olarak bilmemiz mümkün değil.
Elimizdeki tek “resmî veri” 2017 yılından kalma.
2017 yılında dönemin Başbakan yardımcısı Recep Akdağ açıklamıştı.
6 yıl içinde Suriye’den gelen misafirlerimiz için 30 milyar dolar harcamıştık.
Ki 2017’de Suriyeli göçmen sayımız yeni 3 milyon 400 bine ulaşmıştı ve kalan altı yılın ortalaması 800 bin civarı idi.
O günden bu yana ne harcadığımızı bilmiyoruz ama aynı miktarda harcasak bile bize maliyeti en az 70-80 milyar doları bulur.
Karşılığında aldığımız ise 10 milyar.
Vallahi maliyeti 70-80 milyar dolarlık otelden, 10 milyar dolar ciro yapan otelci olsaydık çoktan batmıştık.
Diyeceksiniz ki, “Zaten battık”.
O da doğru.
Haciz sadece CHP’lilere
Bir süredir belediyelerin borçlarını ve iktidarın bunları tahsilini konuşuyoruz.
AKP’nin elindeki merkezi iktidar, belediye borçlarını gündeme getirdi ve CHP’li belediyeleri bu borçlar üzerinden sıkıştırıyor.
Ve herkes de sadece CHP’li belediyeler borçlu, AKP’li belediyeler ise pürü pak zannediyor.
Oysa durum böyle değil.
En büyük borçlu görünen belediyelerden Şişli ve Mersin dışında özellikle de Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerinin borçlarının önemli bir bölümü AKP döneminden kalma ve muhtemelen dolar cinsinden ele alınsa AKP dönemine göre azalmış olması dahi olası ama AKP iktidarı için ne gam. CHP’yi suçlamak için her şey mubah.
Peki gerçekte durum bu mu!
Yani borçlu olan sadece CHP’li belediyeler mi!
Vallahi açık kaynaklardan edinilebilen bilgilere göre durum hiç de böyle değil, hatta tam tersi.
Bugün “en borçlu” 28 belediyenin Hazine’ye olan borçlarının toplamı 10,5 milyar TL.
Ve bunun yarıya yakını, yani 4,5 milyar TL’si sadece 8 belediyeye, kalan 6 milyar TL’si ise 20 belediyeye ait.
Ve borcun yarıya yakınını takan 8 belediyenin biri hariç tamamı AKP’li belediyeler.
Yanlış okumuyorsunuz borcun 4,5 milyarı AKP’li 7, BBP’li 1, 6 milyarı ise CHP ve DEM Partili 20 belediyeye ait ve bunların bir kısmı zaten kayyımda.
Mesela AKP’li Kocaeli Belediyesi’nin 1,9 milyar.
AKP’li Samsun Belediyesi’nin 2,658 milyar borcu var.
Bu iki rekor borçluyu Malatya ve Kayseri belediyeleri takip ediyor.
Ancak CHP’li belediyelere borçlarını tahsil için haciz uygulayan iktidar, AKP’li belediyelere dokunmuyor bile.
Zaten geçmişten bu yana da uygulama bu.
AKP’li belediyenin borcu varsa alma, hatta affet.
CHP’li belediyenin borcu varsa haczet.
Sonra da partinin adında var diye zannet ki ülkede var adalet.
Sıfır atık de, AB’nin atığını satın al
Türkiye’de enflasyona karşı direnen tek bir ürün vardı.
Marketlerdeki plastik poşetler.
2018 yılında yasalaştığı ve 2019 yılında uygulanmaya başladığı günden bu yana marketlerde aldığımız ürünleri koyduğumuz naylon poşetler 25 kuruşa satılıyordu.
O gün dolar kuru 5 TL idi, bugün dolar kuru 35 TL.
Ama naylon poşet hâlâ 0,25 TL.
O gün bir kilo eti 30 TL’ye alıp, 25 kuruşluk poşete koyuyordunuz.
Bugün aynı eti 700 TL’ye alıp yine 25 kuruşluk poşete koyuyorsunuz.
Ama artık naylon poşet de dayanamadı ve onun da fiyatı artıyor ve yüzde 600 zamlanarak 1.5 TL’ye çıkıyor.
Ve biz de “sıfır atık” projesine destek verdiğimiz için mutlu oluyoruz.
Türkiye’deki her şey gibi bu sıfır atık projesi de “mış gibi” yapmaktan başka hiçbir şey değil.
Çevreciymişiz gibi yapıyoruz, doğayı koruyormuş gibi yapıyoruz.
Naylon poşetlere 25 kuruş ödeyerek “sıfır atık” ürettiğimizi düşünüyoruz.
Ama bunu yaparken her yıl Avrupalının atık plastiğini ithal ediyoruz.
Türkiye, her yıl Avrupa’dan büyük bölümü plastik dönüşümünde kullanılmaz durumda 14 milyon ton “atık” ya da daha doğru bir tabirle çöp ithal ediyor.
AB’nin plastik atığının yüzde 29’unu tek başına Türkiye satın alıyor.
Ama biz poşete 25 kuruş ödeyerek ülkeyi plastik atıktan koruduğumuzu zannediyoruz.
Hakikaten, bizi ahmak yerine koymalarına nasıl bu kadar rahat izin veriyoruz!
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Uzun süre ahmak yerine koyulanın aslında ahmak olduğunu anladığımız zaman.