Mütefekkiri Ağca olanın…

Hiç tanımadığı, hiçbir şahsi husumetinin olmadığı, sadece gazetecilik yapan bir adamı, Abdi İpekçi’yi kimden aldığı belli olmayan bir emirle sokak ortasında öldürdü.

Yakalandı.

Maltepe Askerî Cezaevi’ne koyuldu.

Kendisine emir vererek gazeteciyi öldürtenler bir kez daha devreye girdi.

Cezaevinden kaçırdılar.

Ortadan kayboldu.

Yurt dışına kaçtığı söylendi.

Sonra Vatikan’da ortaya çıktı.

Elinde yine silah vardı.

Kalabalığın içinden silahı doğrulttu ve Hristiyan aleminin, Katolikliğin ruhani lideri Papa’yı vurdu.

Niyeti öldürmekti ama başaramadı.

Papa ağır yaralı olarak kurtuldu. Uzun bir tedaviden sonra işinin başına döndü, daha yıllarca yaşadı.

Bunu yakaladılar ve hapse tıktılar.

Papa’yı vurma emrini kimden aldığı hiç ortaya çıkmadı.

İhale Bulgar Gizli Servisi’nin üzerine kaldı ama daha çok Batılı bir servisin yaptırdığına inanılıyordu.

İtalya’da cezaevinde yatarken tövbekar olduğu söylendi. Islah olduğu zannedildi. Papa ziyaret etti.

Boynu bükük duruşu herkesi kandırdı. Ama gözlerindeki o bakış hep aksini söylüyordu.

Sonra cezasının geri kalanını yatmak üzere Türkiye’ye yollandı.

Bir süre sonra serbest kaldı.

Hemen bir çete kurduğu anlaşıldı.

Mafyatik işlere bulaştığı konuşuluyordu.

Sonra birkaç gün önce Akit TV’de karşımıza çıktı.

Hayat hikayesini anlatsa, işlediği cinayetlerin perdesini aralasa ilginç olabilirdi, TV’ye çıkarılmasının bir manası olurdu belki.

Ama öyle yapmadı.

Kendisine üstün siyasi görüşleri soruldu.

O da anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uzun uzun akıl verdi.

Teğmenlerin asılması gerektiğini söyledi. Sonra kıvırdı.

Ve Cumhurbaşkanı’nı uyaracak, verdiği aklı dinlemezse olacaklardan sorumlu olacağını söyleyip tehdit edecek kadar ileri gitti.

Memleketin hali çok ağırıma gitti.

Ağca’yı televizyona çıkarıp konuşturdukları için değil.

Ağca’nın iktidara fikir verebileceğini düşünmesine imkan tanıyacak bir iktidara sahip olduğumuz için.

Ağca’nın fikrine muhtaç kaldıysa bir iktidar, vay o iktidarın haline.

Vay o iktidarın yönettiği ülkenin haline.

Suriye’de neler oluyor 101

Bugünlerde karşılaştığım en genel soru şu:

“Neler oluyor Suriye’de, İsrail genişlemeye mi çalışıyor?”

Olan şudur.

İsrail ve ABD’nin planı yürüyor.

İsrail genişlemeye falan çalışmıyor.

İsrail’in genişlemek gibi bir derdi yok. Çünkü genişlemesini gerektirecek bir nüfusu yok.

Dünyadaki tüm Yahudileri İsrail’e toplasanız nüfusu 10 milyonu biraz geçer. 

Genişlese kimi koyacak o arazilere.

İsrail’in tek sorunu güvenlik. Çevresinde güvenliğini tehlikeye atacak kimse olsun istemiyor.

Bunun için de en büyük tehdit olarak gördüğü diktatörlükleri yıkıyor veya yıktırıyor.

Önce Saddam’ı, şimdi de Esad’ı.

İki Baas rejimini.

Yerine kimleri koymayı planlıyor.

PKK’lı Kürtleri ve tarihlerinde bir kez olsun İsrail’i ya da İsrail vatandaşlarını hedef almamış, başta Şiiler olmak üzere kendilerine benzemeyen Müslümanlardan başkasına saldırmayan Selefi grupları.

Orada bir Kürt, bir de Afganistan benzeri selefi olmak üzere iki devlet ya da iki devletli bir federasyon kurmak isteyecekleri aşikar.

Türkiye bu işin neresinde!

Peşinde.

Siz bakmayın Batı basınının ve bizdeki bazı salakların “Türkiye oyun kuruyor” söylemlerine.

Türkiye oyuna dahil olmak istiyor.

Oyun kurmak isteyen düne kadar Astana süreci, Astana süreci diye bağırır, Rusya ve İran’la bu işi kotarmaya çalışırken bir yandan da Esad’la görüşmek için çırpınır mıydı!

Türkiye’yi övmelerinin sebebini merak ediyorsanız.

Sebebi, bizim gazla çalışan bir millet olduğumuzu bilmeleri.

Öve öve istediklerini yaptıracaklar.

Yani bu övgüleri ön sevişme gibi düşünün.

Nepotizm bir tek AKP’ye serbest

AKP, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i idari bir kararla görevden aldı.

Yine idari bir kararla yerine kayyım atadı.

Ahmet Özer geçmişte AKP tarafından çok övülmüş, AKP’li bakan ve hatta başbakanlardan plaket almış bir akademisyen ve siyasetçi idi.

AKP’nin ‘Kürt açılımı” sürecinde fikrine başvurduğu bir isimdi.

Ancak CHP’den belediye başkanı olduktan sonra genel başkanları dahil AKP’liler tarafından eleştiriliyordu.

Ve eleştiriler haklıydı.

Ahmet Özer, bazı akrabalarını ve yakınlarını belediyede önemli noktalara yerleştirmişti.

Bu da nepotizmdi.

Gerçi bu eleştirilerin AKP’den gelmesi komikti. Çünkü bu parti nepotizm, yani eş dost akraba kayırmacılığı kavramına boyut atlatmış, aileyi hükümete kadar taşımış bir fikriyatın partisi idi ama bu Ahmet Özer’in yaptığını haklı çıkarmıyordu.

Çünkü eleştirdiğine benzediğin gün bittiğin gündü.

Sonunda Ahmet Özer görevden alındı.

Ama eleştirildiği nepotizmden değil, terörle bağlantılı olma iddiasından.

Ve yerine AKP’nin bir bürokratı kayyım oldu.

Kayyımın haklı olarak ilk işi Ahmet Özer’in yakınlarını işten çıkarmak oldu.

Peki yerlerine kimi aldı!

Tabii ki AKP’lileri.

Tipik bir AKP uygulamasıydı.

Başkası yapınca suç, AKP yapınca normal ve yasaldı.

Ahmet Özer’i eleştiren AKP’lilerin çocukları, akrabaları Esenyurt Belediyesi’ne dolduruldu.

Ama bunda şaşıracak bir şey yok.

Ahmet Özer’in görevden alınması da öyle olmadı mı!

AKP’lilerin kol kola gezdiği Remzi Kartal ile telefonda konuştuğu için alınmadı mı görevden!

Bilmek ya da bilmemek

Orhan Miroğlu, Soli Özel ile İlber Ortaylı arasındaki tartışmaya niyeyse müdahil olmuş ve “İlber Ortaylı Ortadoğu’yu bilmez, Mezopotamya’yı bilmez ama bilmediğini de bilmez” diyerek İlber Hoca’ya çatmış.

İlber Hoca bir Ortadoğu uzmanı olmayabilir.

Mezopotamya üzerine kitap yazacak kadar derin bilgisi de olmayabilir.

Bunları tartacak durumda değilim.

Hoca ile bu konular üzerinde hiç konuşmadık.

Ama muhtemelen Çin’deki bir otoyolun gişelerinin fotoğrafını Cilvegözü Sınır Kapısı zannetmiyor ve bunu “Suriyelilerin geri dönüşünün fotoğrafı” olarak sosyal medyasında yayınlamıyor. 

Bilgisini ölçmek haddim değil ama hiç değilse izanı olduğu belli.  

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ

Kutsanan cehaletin sonunda sefalet getirdiğini anladığımız zaman.