Suriye’de gelişmeler keskin dönüşlerle devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan Dışişlerine 5 talimat verdi. (Foto Cumhurbaşkanlığı)
Suriye’de ilerlemeyi sürdüren üç güç var.
Birincisi HTŞ önderliğindeki güçler. Dün (10 Aralık) Suriye’nin güneyinde, Fırat’ın Batısında kalan Deyrizor şehrine de girdiler. Aslında gün içinde ABD’nin Merkezi Kuvvetler (CENTCOM) komutanı Erik Kurilla (Ağustos 2023’ten bu yana ilk kez) SDG karargahını ziyaret etmişti.
Belkemiğini PKK/YPG’nin oluşturduğu SDG bir gün önce Deyrizor’u ele geçirdiğini duyurmuş olduğu için bu gelişme Türkiye’de, “ABD Suriye’de PKK idaresinde Kürt bölgesi kurduracak” yorumlarına yol açmıştı. Oysa daha gün bitmeden ABD, SDG güçlerini Deyrizor’dan Fırat’ın doğusuna çekti, HTŞ şehre girdi.
Kurilla, manzarayı “hızla değişen durum ve DEAŞ’ın mevcut durumu istismar etmesini önleme” çabasıyla açıkladı, yoksa “CENTCOM, DEAŞ’ı kalıcı yenilgiye uğratma” hedefine bağlıydı. ABD, Esad’ı deviren HTŞ yönetimine DEAŞ’la birlikte mücadele şartıyla kredi açıyordu.
İsrail ve “güvenli bölgeler”
İkincisi, İsrail. İsrail 7-10 Aralık tarihlerinde, iktidar boşluğundan da yararlanarak Suriye’nin askeri altyapısını imha ettiğini açıkladı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, başkentin 25 km kadar yakınına dek ilerledikleri halde Şam’ı almak niyetinde olduklarını yalanladı. Ama ola ki HTŞ yönetimi Suriye ordusundan arta kalan silahları İran yanlısı milislerin ya da Lübnan’da Hizbullah’ın eline geçmesine göz yumarsa şiddet kullanırlardı. İsrail de HTŞ yönetimine şartlı kredi açıyordu.
Suriye’de (zaten 1967’den bu yana işgali altındaki) Golan ve ötesinde yeni kuvvet bulundurmayı açıklarken İsrail Savunma Bakanı Israel Katz “steril savunma bölgeleri” tanımını kullandı. Bu Türkiye’nin yaklaşık yirmi yıldır Irak ve Suriye sınırlarının ötesinde oluşturmayı amaçladığı “terörden arındırılmış güvenli bölgeler” tanımını andırıyor.
Aradaki teknik fark İsrail’in Suriye’de resmen işgal gücü bulundurması.
Türkiye’nin “vekil gücü” SMO
Suriye’de konumunu güçlendiren üçüncü güç Türkiye.
Türkiye lehine ilerleme Suriye Milli Ordusunun toprak kazanımlarıyla sağlanıyor; SMO’yu Türkiye’nin Suriye’deki vekil gücü saymak yanlış olmaz.
Tıpkı SDG’yi Suriye’de ABD’nin vekil gücü Hizbullah’ı (Lübnan ve Suriye’de -İsrail bozgununa uğramadan önce) İran’ın vekil gücü saymanın mümkün olduğu gibi.
SMO 1 Aralık’ta, HTŞ’nin Halep’i alması ardından başlattığı saldırıda Tel Rıfat’tan sonra Munbiç’ten de SDG, ya da PKK/YPG güçlerini çıkardı. SDG’nin “Onlar kazanmadı biz çekildik” açıklaması sadece CENTCOM’un doğrudan talimatları dışında hareket edemediklerini gösteriyor.
Ancak SMO orada durmadı, Fırat’ın batısına geçti. Hedeflerden biri Süleyman Şah türbesinin DEAŞ (IŞİD) saldırılarıyla taşınmadan önceki yeri olduğu görülüyor. Ancak Teşrin Barajı ve Karakuşak (Qerequzaq) Köprüsü civarındaki çatışmalar PKK/YPG saflarında hedefin kuzeyde, Türkiye sınırında, (Suruç’un tam karşısındaki) Kobani (Ayn el Arab) olduğu endişesine yol açtı.
YPG 2014’te Türkiye ile ABD’nin yollarının ayrıldığı Kobani’den çıkarılırsa, Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki mevcut güvenli bölgesiyle Hatay’a kadar olan koridor kurulmuş olacak.
Meclis’te Suriye tartışmaları
Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki doğrudan müdahalesi haberi ise Kamışlı’dan geldi. Güvenlik kaynakları, MİT’in Suriye ordusundan el koyduğu 2 tank 12 TIR ve 2 depo cephaneyi imha ettiğini bildirdi.
Suriye’de nelerin olduğu Meclis’teki 2025 bütçesi tartışmalarında da ağırlıkla konuşuldu; MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “Öcalan Açılımı” ile bağlantısı kurularak.
Bir gün önce Bahçeli’nin DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan’ın konuşmasını alkışlaması, Meclis’in DEM Partili Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’le tokalaşması yine “ezber bozan” tartışmalara yol açmıştı.
Dün (10 Aralık) ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın DEM Partililerde Suriye’de yaşananlar üzerine tartışması öne çıktı. Fidan DEM Partililere “Sizin için Kürtlerden, Kürtlerse PKK’dan ibaret” dedi; “Suriye’nin tamamına bir bakın”.
Hükümetin Suriye’de Kürtlerin HTŞ’nin kuracağı yönetimde yer almasını isterken PKK/YPG ile mücadeleyi hızlandırması ile Türkiye’de DEM Parti’nin PKK’nın silahlı mücadele çizgisini reddederek sistemde yer almasını istemesi aynı siyasetin devamı. Doğru bulup bulmamak ayrı konu ama bir tutarlılığı var.
Erdoğan’ın Fidan’a talimatları
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 10 Aralık’ta hem AK Parti İl Başkanları toplantısında hem de Beştepe’de Büyükelçiler Konferansı katılımcılarına verdiği yemekte de Suriye’de yeni yönetiminin kapsayıcı temsiliyette olması gerektiğini söyledi. Bununla azınlıklara, intikam duygusuna kapılmadan Aleviler, PKK dışında Kürtler, Türkmenler, Dürzilerin de yer bulmasından söz ediyordu.
Erdoğan’ın “küresel sistemin çıkmaza girdiği” bu dönemde Dışişleri Bakanlığından bekledikleriyse dikkat çekiciydi:
1- Türkiye’nin terörle mücadelesi nedeniyle maruz kaldığı “gizli, açık yaptırım ve ambargoların bertaraf edilmesi”,
2- Türkiye’nin sahip olduğu teknolojiyle üretilen silahların başta “dost ve kardeş ülkelere” satılması ve Türkiye’de üretilen teknolojilerin hasımların eline geçmesinin önlenmesi,
3- İslam Karşıtlığı ile diplomatik ve hukuki zeminde mücadele,
4- Yurtdışındaki Türk yatırımcı ve iş insanlarıyla yakın işbirliği,
5- Türk diplomatların başta Afrika olmak üzere bütün coğrafyalarda bulundukları ülke halkıyla yakın kültürel temas içinde olması, yani kamu diplomasisine ağırlık vermesi.
Önümüzde zorlu bir süreç var, bu açıkça görülüyor.