Türkiye’yi eşi ve benzeri görülmemiş bir Başkanlık sistemine taşıyan Anayasa hazırlanırken sık sık ortalıkta gördüğümüz Cumhurbaşkanlığı danışmanı, avukat Mehmet Uçum yine ekran ekran gezmeye başladı.
O gün kusursuz olduğunu söylediği Anayasa’yı bugün hatalı buluyor ve yenisinin yapılması için koşturuyor.
Bu arada Uçum’dan bahsettiğim son yazımda Cumhurbaşkanı danışmanının Türkiye Komünist Partili (TKP) olduğunu yazmıştım ve buna Sol’dan yanıt gelmiş ve Uçum’un TKP’li olmadığını söylemişlerdi.
Oysa Uçum’un TKP’li olduğunu hem daha önce kendileri yazmıştı, hem de Uçum bunu zaten kendi de söylüyordu.
Uçum’un hangi partili olduğuna aranızda karar verin çünkü üye kaydının nerede olduğu beni ilgilendirmiyor ama sonuç olarak Mehmet Uçum komünisttir ve bugün MHP ile aynı kompartımanda olması ona kaderinin bir oyunudur.
Olası “Daha da yeni bir Anayasa”nın mimarlığına soyunduğu ve bu kez “hatasız” bir Anayasa yapacağı konusunda kendisine güvenmemizi isteyen Cumhurbaşkanı’nın komünist hukuk danışmanının hukuk anlayışındaki “garabeti” bir kez daha gördük.
Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Erdoğan şu anda 3. dönem Cumhurbaşkanlığını sürdürüyor.
Ancak Anayasa’nın Cumhurbaşkanlığını 2 dönemle sınırlayan açık hükmüne rağmen Erdoğan “Anayasa değişti, yeni Anayasa döneminde bu ikinci” denilerek bir kez daha aday oldu.
Şimdi de TBMM’nin erken seçim kararı alması halinde 4. kez aday olabilecek.
Ancak her ihtimale karşı Anayasa’yı değiştirmek ve TBMM karar alamasa bile Erdoğan’a 4, hatta 5. ve belki de Allah’ın izniyle 6. kez Cumhurbaşkanlığı yolunu açmak istiyorlar.
Ben de onlara “Yahu Erdoğan’ı bir kez daha Cumhurbaşkanı seçtirmek için ülkenin sonunu getirecek tavizler vermekten vazgeçin. Kaydı hayat şartı ile Erdoğan Cumhurbaşkanıdır deyin, onu onaylatın” diyorum gülerek.
Bazılarınız benim bu önerimi “hukuki” bulmayabilir.
Doğrudur.
Hukuki değildir ama en azından Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı olarak tutabilmek için ülkeyi büyük bir kaosa ve parçalanmaya götürebilecek bir Anayasa yapmaktan yeğdir diyorum.
Çünkü amaç belli, her ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığında tutmak.
Ve hukukçu Mehmet Uçum ağzındaki baklayı dün çıkardı.
Son derece “hukuki” ve “anayasal” bir yaklaşımla şöyle dedi.
“Erdoğan, Türkiye’nin milli bir değeridir. Böyle bir değerimiz varken, güçlü bir liderimiz varken adaylık imkanının sağlanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.”
Benim önerimi hukuki bulmayanlar için alın size bir hukukçudan, üstelik de son Anayasa’nın mimarı Cumhurbaşkanı danışmanı bir hukukçudan son derece hukuki bir öneri: “Milli değerdir, aday olabilir.”
Madem öyle, ben de son günlerin moda deyimiyle el yükseltiyorum.
İlber Ortaylı da milli değerdir, o aday olmalıdır.
Ya da Celal Şengör.
Onlar arkadaşın, torpil yapıyorsun, diyebilirsiniz.
Doğru.
O zaman.
Hatta Ajda Pekkan ve Sezen Aksu da mili değer sayılırlar.
Sakın bana “Fatih ciddi ol” demeyin.
Uçum’un sözleri ne kadar ciddiye alınabilirse, benimkiler de o kadar ciddidir.
PKK’nın formu değiştiriliyor
Herkes Devlet Bahçeli’nin Öcalan serbest bırakılsın, gelsin TBMM’de konuşsun, PKK’ya genel af çıksın ve PKK kendini lağvetsin diye özetlenebilecek çıkışının manasını ve bu ani dönüşün kökenini anlamaya çalışırken İngiltere’de ilginç gelişmeler oluyor.
Dün akşam saatlerinde Londra’da İngiliz polisi hiç beklenmedik bir operasyon başlattı.
Londra’nın farklı bölgelerinde çeşitli adreslere ve Kürt Toplum Merkezi adlı bir kuruluşa baskınlar düzenlendi.
Terör örgütü PKK ile bağlantılı olduğu iddia edilen 6 kişi gözaltına alındı.
Toplum Merkezi’ndeki arama ve incelemelerin daha uzun süre devam edeceği açıklandı.
İlginç değil mi!
Yıllardır faaliyet gösteren bir oluşuma, şimdi müdahale ediliyor.
Gerekçe de “PKK’nın terör örgütü olması”.
İyi de İngiltere PKK’yı yıllardır terör örgütü olarak tanıyor ama yine de faaliyetlerine göz yumuyordu.
Şimdi ani bir baskın!
Tam da Türkiye’deki gelişmelerle eşzamanlı.
Bu işten benim giderek anladığım şudur.
ABD ve İngiltere, PKK’nın bitmesi ve yerini YPG’nin ve Suriye Demokratik Güçleri olarak uzunca bir zamandır pr’ı yapılan yeni Kürt oluşumunun alması için anlaşmış.
Artık Türkiye’ye tehdit, silahlı bir terör örgütünden değil, silahlı ama siyasi bir Kürt oluşumundan gelecek.
Karşımızda Kandil’deki ihtiyarlar değil, Trump’ın dostu Mazlum Kobani olacak.
Aslında PKK bitmiyor.
Şekil ve isim değiştiriyor.
Bizim de buna onay vermemiz isteniyor.
“Fabrikasyon aktivist” velet Greta Thunberg Van Gölü kıyısından boşuna “Kürdistan” diye paylaşım yapmıyor.
Cezalar ve nedenleri
RTÜK ilginç bir kurum.
Yine ceza dağıtmış.
Cumhurbaşkanı ile paralel düşünerek onun kızdığı ve beğenmediği her şeye ceza verdiğini söyleyenler var RTÜK’ün.
RTÜK Başkanı’nın gözünün uzun zamandır İletişim Başkanlığı’nda olduğunu bilenler bunu söylüyor.
Olabilir.
Ancak ben olaya biraz da rating açısından bakıyorum.
Yasaklanan ve yayın durdurma cezası verilen kanallara bakınca sanki ATV’nin dört büyük kanaldan biri olmaktan çıkmış olmasının RTÜK’ü rahatsız ettiğini hissediyorum.
Şampiyonluk adayıma ne oldu böyle!
Beşiktaş’ta üst üste gelen başarısız sonuçlar yönetimi karıştırdı.
Doğrusu ben de şaşırdım.
Sezon başında, bu yıl favorin kim diye sorsalar Beşiktaş derdim.
Geçen yılın şampiyonu Galatasaray’a yılın ilk kupa maçında 5 atarak sahadan silmiş, birçok önemli futbolcuyu kadrosuna katmış ve takıma iyi oyun oynatan bir teknik direktör bulmuşlardı.
Başkan Hasan Arat ise tüm başkanlar arasında spordan gelen ve sporu en iyi bilendi.
Sonrasında beklenmedik şekilde kötü sonuçlar gelmeye başladı ve takım şampiyonluk yarışından uzaklaştı.
Dün de Başkan Hasan Arat kulübün futbol takımının sahibi olan şirketin yönetim kurulu başkanlığını bıraktı. Derneğin başkanı olarak devam edecek. Kulüp başkanı olarak kulübün şirketine yönetim kurulu atama yetkisini elinde tutacak.
Peki Beşiktaş niye böyle oldu…
Beşiktaş yönetimi kulübü yanlış konumlandırdı.
Beşiktaş bugün İstanbul’un üç büyük kulübünden biri.
Galatasaray ve Fenerbahçe’nin rakibi.
Ancak yönetim taktik bir hata yaptı ve kulübü Fenerbahçe’nin altına konumlandırdı.
Kulübün stadının isim hakkı Fenerbahçe Kulübü Başkanı’nın şirketine verildi.
Formadaki sponsor yine Fenerbahçe Kulübü Başkanı’nın şirketi oldu.
Yetmedi, Beşiktaş yönetimi “Koç forma için 3 milyon dolar verecekti. Ali Koç bunu 3,5 yapalım dedi ama biz Rahmi Bey’in sözünü geçersiz yapmamak için 3’ü kabul ettik” gibisinden bir manasız açıklama yaptı.
Diyebilirsiniz ki, “Rahmi Bey ezelden beri Beşiktaşlıdır ve hep destek oldu”
Doğru.
OIdu.
Ama o zaman Rahmi Bey Fenerbahçe Başkanı’nın babası değildi.
Ve bu yüzden ortaya çıkan pozisyon Beşiktaş’ı Fenerbahçe’nin ve doğal olarak da Galatasaray’ın altında bir yere konumlandırdı.
Camianın bilmeyerek de olsa kendini kötü hissetmesine neden oldu.
Oysa Beşiktaş’ta Hüsnü Özyeğin, Tuncay Özilhan, Zafer Yıldırım, Serdar Bilgili gibi isimler de vardı.
En azından bu dönem, hiç değilse tüm sponsorluklar Ali Koç’la ister istemez özdeşleşen Koç Holding’e değil bu isimlerden bazılarına paylaştırılabilirdi.
Elbette bu söylediğim tek neden değildir ama sporda moral etkenini asla göz ardı etmemek gerekir.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Kişilere değil sistemlere güvendiğimiz zaman.