Asıl hedef komutanlar mı!

Kılıçla yemin eden genç teğmenlerle ilgili tartışma sürüyor.

İddialar o ki, teğmenlerin atılmasını en çok isteyenlerin başında darbe girişimi döneminin genelkurmay başkanı Hulusi Akar var.

Bunu da ben söylemiyorum, Hulusi Akar’ın bir araya gelip sohbet ettiği Anadolu Basın Federasyonu Başkanı, AKP’li Sinan Burhan adlı kişi söylüyor.

Hulusi Akar bunu bir disiplinsizlik olarak görüyor ve cezalandırılmalarını istiyormuş.

Hem teğmenlerin hem de komutanlarının.

Darbe girişimi gecesi ne yaptığı hâlâ karanlıkta olan ve darbe girişiminin ertesi günü darbecilerin komutanı ile birlikte gelerek darbenin en üst düzey komutanı olduğu iddia edilen kişiyi Başbakanlıktaki toplantıya niye soktuğu hâlâ anlaşılamayan Akar’ın teğmenlerin komutanlarına karşı bu denli sert olması ilginç.

Eğer astın her eylemi üstün kusuru ise darbe girişimine katılan herkes Akar’ın astı ya da Akar onların üstüydü.

Kendisi bakanlıkla taltif edilmemiş gibi şimdi Harp Okulu komutanlarına ceza istemesi hayli ciddi bir tutarsızlık.

Gerçi Genelkurmay Başkanlığı’na giden yolu Ergenekon davaları yoluyla açılmış birinden tutarlılık beklemek de ne kadar doğru onu da siz düşünün.

Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Milli Savunma Bakanı’na “Çok da sert gitmeyin” dediği iddiası eğer yalanlanmaz ise yerinde bir yaklaşım.

AKP lideri “Bir yemine bu ceza fazla yüksek” diyerek olası bir ihracı pek de makul bulmayan çoğunluğun sesini duymuş olmalı.

İnşallah bu duyum doğru, bu yaklaşım gerçektir.

Ancak dün konuştuğum birisi kafamda yeni bir düşünce oluşmasına neden oldu.

TSK’yı iyi bilen birisi dün şöyle dedi:

“Fatih Bey, yemin töreni ile ilgili tartışmalarda asıl hedef teğmenler olmayabilir. Bunu da göz ardı etmeyin.”

Sonra da teğmenlerle birlikte hatta onlardan önce ihraç edilmesi istenen bir subayın sicili ile ilgili bilgi verdi.

“Bu çocukların komutanlarından biri TSK’daki en parlak subaylardan. Okuldan dönem birincisi olarak mezun oldu. Tüm eğitimlerini birinci olarak tamamladı. O kadar parlak bir subay ki, dönemindeki tüm arkadaşlarından dört yıl önde gidiyordu. Bu başarısını sürdürmesi halinde kaçınılmaz biçimde ileride kuvvet komutanlığının ve genelkurmay başkanlığının en güçlü adayı olacaktı.

Belki de mesele genç teğmenleri değil, bu başarılı askeri, bu genç komutanı elimine etmektir. Kim bilir birilerinin planını, oyununu bozmasından korkuyorlardır.”

Ne yalan söyleyeyim, “Yok canım olmaz öyle şey, bu kadar da kötülük yapılmaz” diyemedim.

Türkiye bu taktikleri yaşadı geçmişte ve acısını çekti.

Ama belli ki bu taktiklerle yaşayanlar bu acılardan ders almamışlar.

Ya da yeterince ders vermediklerini düşünüyorlar.

İnsaf ve İzan

Bolu Dağı Tüneli yılın ilk karında ulaşıma kapandı.

Karayolları ekiplerinin çalışmaları yetersiz kalınca millet yolda perişan oldu, yakıtı tükenen bazı araçlardaki yolcular donma tehlikesi geçirdi.

Bolu Dağı’nı tırmanma eziyetini ve karla, sisle gelen tehlikeyi ortadan kaldırmak için yapılan tünel eziyete dönüştü.

Peki tüm bunlara karşın sosyal medyada Karayolları Genel Müdürlüğü ya da Ulaştırma Bakanlığı aleyhine bir kampanya gördünüz mü?

Tek tük belki.

Muhalefetten de hiç kimse çıkıp iktidarı beceriksizlikle, basiretsizlikle, iş bilmezlikle suçlamadı.

Çünkü ben de, aklı başında herkes de biliyoruz ki, doğa ile mücadele kolay değildir.

Yollar bazen kapanır, ulaşım imkansız hale gelir.

Bu durumda devlete düşen insanların canını kurtaracak önlemleri almak, yolda kalanların donarak ölmesini engellemektir.

Ulaşım ikinci planda kalır.

Peki aynı şey İstanbul ya da Ankara’da olsa ne olurdu!

Yoğun kar yağışı nedeniyle İstanbul ve Ankara’da, CHP’nin belediyeleri yönettiği kentlerden birinde yollar kapansa, ulaşım kar nedeniyle dursa ne olurdu!

Binlerce troll, on binlerce sahte hesaptan harekete geçer, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu hedefe oturtulur, ne beceriksizlikleri kalırdı, ne sahtekarlıkları ne de sorumsuzlukları. Her ikisi de doğduklarına pişman edilirdi.

Hani bazen diyorsunuz ya AKP ile CHP arasında ne fark var diye.

Doğru bazen ikisindeki politikacıların hal ve hareketleri birbirine çok benzeyebiliyor.

Ama en azından böyle bir fark var.

Ben buna insaf ve izan farkı diyorum.

Gerisi çok benzese bile olsa bu çok önemli bir fark. 

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

En iyi ölçü biriminin makuliyet olduğunu anladığımız zaman.