Kaygıda ortaklık büyürken “Çözerse Erdoğan çözer” final yapıyor, iyi de kim çözer?

Türkiye’nin saygın araştırmacı-analistlerinden Bekir Ağırdır’ın kurucusu olduğu Veri Enstitüsü için yapılan bir araştırma sonucu, siyasi tercihlerden bağımsız toplumun ortaklaştığı bir noktayı gösteriyor: Kaygıda ortaklık.

Araştırmada;  

‘Yaşadığım bölgede gece yalnız yürürken güvende hissederim’, ‘işimi kaybedersem kısa sürede benzer ya da daha iyi bir iş bulabilirim’ sorularına; kesinlikle yanlış ve yanlış yanıtı verenlerin yüksek oranı…

‘Parasız kalıp muhtaç olmaktan korkarım’, ‘maddi sıkıntılar nedeniyle sürekli stres altındayım’, ‘maddi sıkıntılar nedeniyle sosyal etkinliklerden uzak duruyorum’, ‘yaşlandığımda bana bakacak kimsemin olmayacağını düşünüyorum’ sorularına kesinlikle doğru ve doğru yanıtı verenlerin yüksek oranı…

Toplumun güvenlikten ekonomiye içinde bulunduğu endişe durumunu, daha da açık bir tarifle travmayı ortaya koyuyor.

Buradan başka bir veriyi de paylaşıp devam edeyim. Kamuoyunun yakından izlediği PanaromaTR’nin de aralarında bulunduğu referans alınan araştırma kuruluşlarının aylık çalışmalarında sorulardan biri olan hangi parti-lider önde sonuçlarının birinciyi bir-iki puanla değişir gösteren sonuçlarından çok, ‘kararsız, oy vermeyecek’ olarak yanıt verenlerinin oranının yüzde 35’i bulmasına odaklanmak gerekiyor. Elbette seçimlere daha minimum iki-üç yıl olması da bu oranın yüksek çıkmasına neden oluyordur ama halkın siyasetin genelinden, ‘bu parti-bu lider çözer’ fikri-beklentisinden giderek uzaklaştığı görülüyor. Sadece ‘apati’ denilerek geçiştirilemeyecek farklı bir durum bu. 

Burada Türkiye’yi 22 yıldır yöneten Tayyip Erdoğan’a elbette ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bu uzun süreçte ekonomiden hukuka yaptığı yanlışlarla memleketi birbirinden farklı krizlere sokmuş olsa da her hâl ve karda özellikle kendi seçmeni ‘bir bildiği vardır’dan ‘din-güvenlik-ortak bizlik’ söylemini ‘satın almasına’, hemen her koşulda Erdoğan’ı destekledi. Uzun süre ‘Çözerse Erdoğan çözer’ tezi adeta Erdoğan için adı konulmamış bir ‘güven-destek’ sloganı oldu. 2023 seçimlerine giden süreçte bu algı eriyordu, bu gözüküyordu ama gerek kendisinin devlet içindeki kontrol gerektiğinde yönlendirme gücü, gerek medya-yargı üzerindeki hakimiyetiyle rakiplerini ‘ötekileştirme-hedefe koyma-etkisizleştirme performansı’  elbette karşısında bütünlük gösteremeyen muhalefetin durumu ona yeniden seçimleri kazandırdı.

 

Başta sivil toplum kuruluşları toplumsal muhalefet zayıf iddialar-iddianamelerle sonu hapiste biten örneklerle korkutulup-sindirilmiş olduğundan, kurumsal muhalefet yani siyasi partilerin ortaya koyacağı performans elbette daha sıkı takip ediliyor.

Burada hem tarihsel kurucu misyonu hem de son seçimlerden birinci parti çıkmış, anketlerde hala ilk sırada çıkan CHP ile ilgili birkaç cümle sarf etmek gerekiyor. Parti içinde dünyadaki ve Türkiye’deki mevcut-potansiyel riskleri ve fırsatları analiz ederek toplumun önüne bir yol haritası konulacağına iç tartışmalarla vakit-umut kaybediliyor.

Eski genel başkan mı-yeni genel başkan mı, cumhurbaşkanlığı adaylığı için İstanbul’un başkanı mı Ankara’nın başkanı mı, yeniden kurultay mı kurultaysız devam mı yerine… Ekonomide, demokraside, hukukta, Kürt sorununda, dış politikada birbirini bütünleyen projeler, önerilerle halkın karşısına çıkılsa… İktidarın yaratamadığı umut, ortak gelecek için tartışma zemini kurulsa… Kurumsal muhalefetin iç tartışmalarının, liderlik çekişmelerinin toplumsal muhalefeti de etkisizleştirdiğinin farkına varılsa… CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, partinin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş… Her birinin toplumda bir karşılığı var. Bu isimlerin bir arada durduğu, parti içinin, liderlik-adaylık beklentisinin değil, memleket genelinin ortak bir akılla nasıl yönetileceğine dair bir birlik, toplumun önüne bir yeni bir hedef-umut konulsa… “Çözerse onlar çözer” noktasına hızla gelineceğini, ortak bir düşünme-tartışma zemini kurulacağını düşünüyorum.