Haftalardır herkesin merak ettiği, Reisi Cumhur tayyaresindeki gazetecilerin ise “yasak olmadığı halde” Cumhurbaşkanı’na sormayı nedense akıl edemediği soruyu gazeteci Hilal Köylü sorunun diğer muhatabına sordu.
Ağzına sağlık, gerçek gazeteci imiş.
Ve bu dönemde her gerçek gazetecinin başına gelen Hilal Köylü’nün de başına geldi ve Devlet Bahçeli’den fırçayı yedi.
Hilal kardeşimiz hiç üzülmesin, bu tip cümlelere muhatap olmak bir gazeteci için şeref madalyasıdır.
Yeni Türkiye’de soru soranı sorduğuna pişman etmeye çalışırlar ki, başkası da heveslenip sormasın.
Çünkü demokratik olmayan ülkelerde “Soru varsa sorun vardır”.
Devlet Bahçeli, Hilal Köylü’nün sorusuna yanıt vermedi ama aslında farkında olmadan yanıtı da vermiş oldu.
Bu soruya Bahçeli’nin “Ayrımcılığı körükleyici davranışlardan vazgeçin” demesi bana göre cevabın tillahıdır.
Verilmeden verilmiş yanıt, bilerek veya bilmeyerek yapılmış bir itiraftır.
“Cumhurbaşkanı ile aynı fikirde misiniz?” sorusunu “ayrımcılığı körüklemek” olarak algılamak ve buna sinirlenmek, aslında “Bu konuda ayrı düştük ve siz bunu deşerek yarayı kanatıyorsunuz” demektir.
Böylelikle ilk kez olarak bir gazetecinin sorduğu soru sayesinde bu konuda iktidar ortakları arasında bir fikir ayrılığı olduğunu, iktidarın küçük ama güçlü ortağının, iktidarın büyük ama zayıf ortağı ile aynı yaklaşımda buluşmadığını öğrenmiş olduk.
Demek ki neymiş önemli olan soru imiş.
Doğru soruyu sorduğunuz zaman doğruya ulaşabiliyormuşsunuz!
Tayyare gazetecilerine duyurulur.
Elektronik seçimi aklınızdan bile geçirmeyin!
Türkiye’nin en güvenilir kurumları arasında başı çeken Yüksek Seçim Kurulu’nun Başkanı “Elektronik oylama ile ilgili tüm hazırlıklarımızı yaptık.” dedi.
Ben de “Sakın ha” diyorum.
Bırakın elektronik oylamayı, biz parmak boyası geri gelsin derken nereden çıktı bu elektronik oylama işi.
Ben söyleyeyim bu memlekette elektronik oylama falan olmaz.
Daha dün sabah telefonum çaldı.
Genelde tanımadığım numaraları açmam ama evdeki bir cihaz için servis beklediğimden herhalde servis arıyordur diyerek açtım.
Kibar bir beyefendi önce kendini tanıttı ve bir konuda bilgi vermek istediğini söyledi.
Ben de “Numaramı nereden buldunuz” diye sordum.
“Zaten ben de onun için aramıştım” dedi.
Tüm kimlik bilgilerimi, adıma kayıtlı eski yeni tüm telefonların numaralarını, pasaport numaramı, sahibi olduğum gayrimenkulleri, şirketleri, sağlık bilgilerimi, neredeyse tüm hayatımı saydı.
Şaşkınlık içinde dinledim.
“Fatih Bey, ben sizi seven, dinleyen, izleyen biriyim. Tüm bu bilgileriniz internet ortamında pazarlanıyor. Sadece sizin değil, milyonlarca vatandaşımızın bu tip bilgileri ortalığa saçılmış vaziyette. Belli ki, devletin bu sistemleri hacklenmiş ve bu bilgiler ortalığa saçılmış. Bu, hem vatandaşlar için büyük tehlike hem de devlet için büyük tehlike.” dedi.
Bu durumu biliyorduk ama bu denli geniş bir bilgi ağını içerdiğinin farkında değildim doğrusu.
Zaten bunu her söylediğimizde devletimizin “sözde” büyükleri yalanlıyordu ama gerçek artık saklanamıyordu.
Şimdi YSK Başkanı böyle bir ortamda “elektronik oylamadan’” söz ediyor.
Emin olun ben güvenemem.
Bence siz de güvenmeyin.
Muhalefet güvenmesin ama iktidar da güvenmesin.
Bu bilgi güvenliği ile elektronik seçim ülkeyi kimin yöneteceğine hackerların karar vermesi demektir.
Sonra hep birlikte ağlarsınız “Putin seçti” diye.
9 milyar
Ankara Belediyesi’nin konser organizasyonları iktidarın dilindeyken, “İsraf konusunda hiçbir parti, hiçbir siyasi oluşum AKP’nin eline su dökemez” demiştim.
Bütçe uzmanı olmaya gerek yoktu, varlığını gösterişe borçlu ve gösterişle sürdüren bir parti israfsız yapamazdı.
“İtibardan tasarruf olmaz” da zaten bu müsrifliğe giydirilmiş kılıftı.
Bu köşeden de bir çağrı yaptım, “Hadi tüm belediyelerin ve AKP dönemi İstanbul ve Ankara belediyelerinin bu tip masraflarını açıklayın” diye.
ABB değil ama İBB’den bir açıklama gelmiş.
Murat Ongun benden pek hazzetmediği için olsa gerek, doğrudan kendi sosyal medyasından açıklamış, ben de oradan gördüm.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi CHP öncesi dönemde, 2017 yılında 130 milyon 637 bin 189 ABD doları, 2018 yılında 126 milyon 970 bin 213 ABD doları konser ve benzeri organizasyon ücreti ödemesi yapmış.
Bunların TL olarak karşılığı 9 milyar TL.
Haftada ortalama 2,5 milyon dolar.
TL olarak düşünürsek haftada 86 milyon TL.
Hangi sanatçılara ödenmiş bu kadar para bilmiyorum ama az çok tahmin edebiliyorum.
Mansur Yavaş dönemi ile ilgili konuşulan miktar ise toplamda 94 milyon TL.
Mansur Bey’in toplamı İBB’nin açıklanan 2 yıl boyunca haftada harcadığı miktar kadar.
Yani yine tahminimiz doğru.
Söz konusu israf ise eğer, AKP’nin eline su dökülmüyor.
Mesele buna uygun isim bulmakta.
İtibar dedin mi akan sular duruyor, harca harcayabildiğin kadar.
CHP bunun binde birini bile yapsa kabahat oluyor.
Çünkü AKP’ye
göre CHP’nin itibara ihtiyacı yok herhalde.
Belediyeler gazete ve gazetecilere kaç para ödüyor
İBB’nin açıkladığı 2017 ve 2018 yıllarına ait 257 milyon dolarlık harcamalarda iktidar yanlısı yazarlara veya sözde fikir adamlarına “söyleşi, kurs, ders” gibi başlıklar altında ödenmiş paralar var mı onu açıklamadı Murat Ongun.
Bence tüm belediyeler gazetecilere yaptıkları ödemeleri de açıklasınlar.
Kim, hangi isim altında hangi belediyeden kaç para almış.
Hangi “fikir adamına” fikirlerini açıklaması için belediyeler tarafından para ödenmiş onu da bilelim.
İl il, ilçe ilçe.
Kim ne almış, hangi gazeteci ne ödenmiş öğrenelim.
Gerçi bunların tıynetini bildiğim için, muhtemeldir ki, birçoğu bu parayı açıktan almıştır ama yine de biz soralım da “Sormadınız ki” demesinler.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İnsan içine çıkamayacak olanlar her gün televizyona çıkarılmadığı zaman.