15 Temmuz Barış Harekatı’nın 50. yıldönümünden bu yana Kıbrıs sorununun çözüm arayışlarında belirli bir hareketlilik yaşanıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (BMGS) Guterres’in, 5 Ocak 2024 tarihinde Kıbrıs Kişisel Temsilcisi olarak atadığı Maria Angela Holguin, raporunu geçtiğimiz temmuz ayında BMGS’ne sundu. Rapor kamuoyuna açıklanmadı. BMGS Guterres, New York’taki 79. BM Genel Kurulu toplantıları sırasında GKRY Lideri Christodoulides ve KKTC Cumhurbaşkanı Başkanı Tatar ile ayrı ayrı görüştü. 15 Ekim’de de her iki toplum lideriyle yine New York’ta gayri resmi bir çalışma yemeğinde bir araya geldi. Bu konuda BM tarafından yapılan açıklamada, Kişisel Temsilci Holguin’in Kıbrıs sorununun ilgili tüm taraflarıyla yaptığı temaslarda çözüm için ortak bir zemin bulunmadığı sonucuna vardığını, Genel Sekreterin her iki lideri aralarındaki görüş ayrılıklarını gidermeye teşvik ettiğini, bu çerçevede her iki liderin yakın bir gelecekte neler yapılabileceğini görüşmek üzere, BMGS’nin himayesinde geniş bir formatta gayri resmi bir toplantıya katılmayı, ayrıca Ada’da iki kesim arasında yeni bir geçiş kapısı açılması için müzakereler yürütmeyi kabul ettikleri belirtildi. BMGS’nin iki liderle gayri resmi akşam yemeğinden hemen sonra Bakan Fidan’ın BMGS Guterresi telefonla arayarak Kıbrıs konusunu görüşmesi dikkatlerden kaçmamalı. Muhtemelen kurgulanmakta olan sürece bir ayar vermek ihtiyacı hissedilmiş olmalı.
Yılbaşı tatilinden önce yapılması beklenilen gayri resmi toplantının İngiltere’nin de dahil olacağı 5’li mi, yoksa sadece anavatanların iştirak edeceği 4’lü formatta mı yapılacağı henüz netlik kazanmamış. Türk tarafı ilk aşamada güvenlik garantileri ve toprak meseleleri ele alınmayacağı cihetle İngiltere’nin katılmasına gerek olmadığı gerekçesiyle 4’lü formatı tercih ediyor.
Kaptan köşkünde dışişleri bakanları oturuyor
Gerek Ege, gerek Kıbrıs sorunlarının çözümü için kurgulanan yeni süreçlerde kaptan köşkünde bu kere Türk ve Yunan Dışişleri Bakanları Hakan Fidan ile Giorgos Gerapetritis’in oturduğunu söylemek mümkün. İki bakanın son bir senedir yürüttükleri pozitif gündem odaklı diyalog çerçevesinde Kıbrıs’ı da konuştukları anlaşılıyor. Bu açıdan 8 Kasım’daki Fidan’ın Atina ziyareti büyük önem taşıyor. Kıbrıs sorununun kalıcı bir çözüme ulaştırılmasının iki ülke arasındaki pozitif gündeme olumlu yansımaları olacağı, ama sanki Kıbrıs sorununun Türk-Yunan ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde bir engel teşkil etmeyeceği hususunda iki bakan arasında zımni bir mutabakat var.
ABD sürecin neresinde?
Ortalıkta fazla görünmese de ABD süreci yakından takip ediyor. Hatta yönlendiriyor. Aslında yeni sürecin ilk aşaması Washington’da temmuz ayı başındaki NATO Zirvesi sırasında uygulamaya konuldu. NATO Zirvesinde hiçbir işi olmamasına rağmen BMGS’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Holguin apar topar Washington’a çağrılarak, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in telkiniyle Fidan ve Gerapetritis ile görüşmesi sağlandı.
Kıbrıs Rum tarafının bir şansı da 5 Kasım’da yapılacak ABD başkanlık seçimleri. Biden yönetimi giderayak Trump’ı destekleyen Yahudi lobisine karşı “Rum lobisini yanıma çekebilir miyim?” hesabıyla GKRY’ye hoş görünmek için arka arkaya adımlar atıyor. İlk olarak GKRY’ye uygulanan silah ambargosu kaldırıldı. Kısa bir süre önce de ABD ile Kıbrıs arasında Savunma İşbirliği ve stratejik diyalog anlaşmaları imzalandı. Göreve geldiği ilk günlerde “Benim adım Bidenopoulos” diyen Biden’in, Beyaz Saray’da ağırladığı son konuk da GKRY Cumhurbaşkanı Christodoulides oldu. Beyaz Saray 30 Ekim’deki görüşmeden önce öyle bir açıklama yaptı ki evlere şenlik. Açıklamada, Biden’in görüşmede ABD’nin Kıbrıs’ta BM parametrelerine uygun iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyondan yana olduğunu teyit edeceği belirtiliyor. Görüşme yapılmadan içeriği hakkında bilgi verilmesi pek usulden değildir. Böylelikle bir anlamda araba atın önüne konuluyor. Umarız 5 Kasım’da kim seçilirse seçilsin ABD’nin körü körüne GKRY’i destekleyen bu tek yanlı Kıbrıs politikası devam etmez.
Bir yanda “egemen eşitlik ve uluslararası eşit statü olmadan müzakerelere geri dönmem” diyen Tatar, diğer tarafta “iki devletli çözüm asla” diyen Christodoulides, ortada da Kişisel Temsilci Holguin’in,” taraflar arasında ortak zemin yok” tespitini yapan raporu var. BMGS hangi cesaretle yeni bir inisiyatif alıyor? Guterres, uzun yıllar ülkesi Portekiz’de başbakanlık yapmış, BM’nin en belalı kurumlarından Mülteciler Yüksek Komiserliğini başarıyla yönetmiş deneyimli bir politikacı ve diplomat. Herhalde vardır bir bildiği.
KKTC Cumhurbaşkanı Tatar bir Denktaş gibi, bir “akıncı” gibi Türkiye’nin her dediğine evet demeyebilecek güçlü bir lider değil. Bu nedenle yeni süreç bütünüyle Ankara’dan yönetileceğe benziyor. Ankara nereye kadar gider? Günümüz Türkiye’sinde her şey mümkün. Bir de bakmışsınız, birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?
Since the 50th anniversary of the July 15 Peace Operation, there has been a certain movement in the search for a solution to the Cyprus problem. Maria Angela Holguin, who was appointed by UN Secretary-General (UNSG) Guterres as his Personal Representative in Cyprus on January 5, 2024, submitted her report to the UNSG last July. The report was not made public. UNSG Guterres met separately with Greek Cypriot Administration Leader Christodoulides and TRNC President Tatar during the 79th UN General Assembly meetings in New York. On October 15, he also met with leaders of both communities at an informal working dinner in New York. In this regard, the UN statement stated that Personal Representative Holguin had concluded that there was no common ground for a solution in his contacts with all the relevant parties to the Cyprus problem, that the Secretary-General had encouraged both leaders to resolve their differences of opinion, and that within this framework, both leaders agreed to attend a large-format informal meeting under the auspices of the UNSG to discuss what could be done in the near future, and also to conduct negotiations to open a new passageway between the two sides on the island. It should not have escaped attention that Minister Fidan called UNSG Guterres on the phone immediately after the UNSG's informal dinner with the two leaders to discuss the Cyprus issue. It must have been felt that there was a need to adjust the process that was being planned.
It is not yet clear whether the informal meeting, expected to be held before the New Year's holiday, will be a five-party meeting with the UK also participating, or a four-party meeting with only the home countries participating. The Turkish side prefers the four-party meeting on the grounds that there is no need for the UK to participate, as security guarantees and territorial issues will not be discussed in the first phase.
Foreign ministers sit in the captain's cabin
It is possible to say that in the new processes designed for the solution of both the Aegean and Cyprus problems, the Turkish and Greek Foreign Ministers Hakan Fidan and Giorgos Gerapetritis are sitting in the wheelhouse this time. It is understood that the two ministers have also discussed Cyprus within the framework of the positive agenda-oriented dialogue they have been conducting for the last year. In this respect, Fidan's visit to Athens on November 8th is of great importance. There is a tacit agreement between the two ministers that the permanent solution of the Cyprus problem will have positive reflections on the positive agenda between the two countries, but that the Cyprus problem will not constitute an obstacle to the development of Turkish-Greek relations.
Where is the US in the process?
Although it is not visible much, the US is closely following the process. In fact, it is directing it. In fact, the first stage of the new process was put into practice during the NATO Summit in Washington at the beginning of July. Although he had no business at the NATO Summit, UNSG's Personal Representative in Cyprus, Holguin, was hastily summoned to Washington and, upon the suggestion of US Secretary of State Blinken, was allowed to meet with Fidan and Gerapetritis.
The Greek Cypriot side also has a chance in the US presidential elections to be held on November 5. The Biden administration is taking successive steps to please the Greek Cypriot Administration of Cyprus, with the aim of “can I attract the Greek Cypriot lobby to my side?” against the Jewish lobby that supports Trump. First, the arms embargo imposed on the Greek Cypriot Administration of Cyprus was lifted. Recently, Defense Cooperation and strategic dialogue agreements were signed between the US and Cyprus. The last guest hosted by Biden, who said “My name is Bidenopoulos” in his first days in office, at the White House was Greek Cypriot Administration of Cyprus President Christodoulides. The White House made such a statement before the meeting on October 30 that it was a real treat. The statement states that Biden will confirm that the US is in favor of a bi-communal, bi-zonal federation in Cyprus that complies with UN parameters. It is not proper to provide information about the content of the meeting before it takes place. In this way, the cart is being put before the horse in a sense. We hope that no matter who is elected on November 5, this unilateral Cyprus policy of the USA, which blindly supports the Greek Cypriot Administration, will not continue.
On one side, Tatar, who says “I will not return to negotiations without sovereign equality and international equal status”, on the other side, Christodoulides, who says “never a two-state solution”, and in the middle, there is the report of Personal Representative Holguin, who determined “there is no common ground between the parties”. How dare the UNSG take a new initiative? Guterres is an experienced politician and diplomat who served as prime minister of his country Portugal for many years and successfully managed the High Commissioner for Refugees, one of the most troublesome institutions of the UN. He must know something.
TRNC President Tatar is not a strong leader like a Denktaş or an “Akıncı” who will not say yes to everything Turkey says. Therefore, it seems that the new process will be managed entirely from Ankara. How far can Ankara go? In today’s Turkey, anything is possible. And then you see, if one morning we wake up and someone says, “Let Christodoulides come and say in the Turkish Grand National Assembly that he accepts the sovereign equality of the Turkish Cypriots, let us recognize the Greek Cypriot Administration and solve the Cyprus problem,” would we be surprised?