Bahçeli'nin Öcalan parantezi kapandı mı?

Önce iki hatırlatma...

İlki, 2020 sonundan.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, küresel ekonomi ve siyasetteki değişime ayak uydurmak için hukuk ve demokrasi reformlarına ihtiyaç duyduğumuzu söylemişti.

Bahçeli de buna destek vermişti. Ama en büyük reform olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni perçinleyecek ve Anayasa Mahkemesi gibi eski sistemin artıklarını tasfiye edecek, kamburlarından kurtaracak reformlar olması kaydıyla.

Sınırları böyle konunca demokrasi ve hukuk reformları ölü doğdu.

İkincisi ise 2019'da yenilenen İstanbul seçimlerinden.

İmralı'dan mektup getirildi ama HDP, Öcalan'ın iktidar lehine verdiği seçim talimatına uymadı. İktidar da kaybetmesini, Demirtaş ve Kandil'in Öcalan'ı dinlememesine bağladı.

Dolayısıyla Demirtaş'ı ve Kandil'i sürece katmayan girişimlerin, isteneni vermeyeceği sonucu çıktı.

Ve Erdoğan, 2024 yerel seçim yenilgisinden sonra Türkiye'nin siyasette yumuşamaya ihtiyaç duyduğunu söyledi. CHP ile yumuşama, normalleşme başlattı.

Tam sıra DEM'e de el uzatmaya gelecek, diye bekleniyordu ki... O el, Bahçeli'den geldi.

Fakat MHP liderinin yine bir şartı vardı. Terörü bitirecekse Öcalan'ı, DEM Meclis grubunda konuşturmaya bile katlanabilirdi. Ancak Demirtaş'ı ve Kandil'i karıştırmadan tasfiye etmek kaydıyla.

Böylece Bahçeli, bir kez daha ön alıp Erdoğan'ın olası bir açılımına sınır çizdi. Öcalan tek taraflı konuşacak, Kandil de bu kez talimatına ön şartsız uyacaktı. Kürt sorunundan bahisle öyle kollektif kimlik talepleri, çözüm, müzakere, süreç falan olmayacaktı.

Siyaset, Bahçeli'nin teklifiyle çalkalandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'sa sessizliğini koruyor.

Aradan geçen bir haftanın kısa özetine gelirsek...

Öcalan, koşulları oluşursa kabul etti. Koşulları henüz bilinmiyor.

Demirtaş, Öcalan'ın muhatap alınmasını destekledi.

Kandil; terörün bitirildiği sanılmasın, isteseler Ankara'da TUSAŞ'ı da hedef alma kapasiteleri var, hesap ona göre yapılsın, diye önce alçakça saldırdı. Sonra Öcalan'ın muhatap alınmasını sözde kabul etti.

DEM Parti Meclisi de cevabını belirlemek için toplandı. Kürt sorununun çözümünde müzakereye ve Öcalan'ın başmüzakereci seçilmesine evet, dedi.

Bahçeli ise 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı mesajında, çözülecek bir "Kürt sorunu yoktur ve asla da olmayacaktır" diyerek hepsini topluca yanıtladı.

Ne yaşandı şimdi?

Bahçeli, Öcalan'ı Meclis'te konuşturma çağrısıyla açtığı müzakere parantezini, "Kürt sorunu yoktur" diyerek kapatmış mı oldu? Hayır.

Bahçeli'nin teklifi; başından beri 'Kürtler var, kimlik sorunu ve müzakere yok' şeklindeydi.

Bunun üzerine çözüm bina etmek eğer gerçekçiyse... Bahçeli istemiş, Demirtaş'la Kandil kabul ederken DEM bozmuş oldu.

Öyleyse Bahçeli'nin tarihi bir fırsat sunmak üzere uzattığı eli DEM'in, hoyratça bir şımarıklıkla reddettiği, hatta yumrukla karşıladığı bile doğrudur.

Yok, şayet o hâliyle Bahçeli'nin teklifi gerçekçi değilse DEM, aslında bir şeyi bozmadı.

DEM'in cevabı ne kadar Kandil ağzı koksa, yokuşa sürse de teklif, zaten olası bir açılıma sınır çizerek düşük yaptırmaya dönüktü. Yani seçenek tükettirmek, nasıl olamayacağını göstermek üzere ölü doğmuştu.

Kısacası; parantezi kimin kapattığından önce, sahiden açılıp açılmadığında taraflar hiç hemfikir miydi, ona bakın.

------

CUMHURİYET BAYRAMI'NI KUTLAR GİBİ YAPANLARA

Cumhuriyet Bayramı'nız kutlu olsun, şu hatırlatmalara gerek kalmayacak nice bayramlara...

Cumhuriyet, kendi kendine kurulmadı.

29 Mayıslarda Fatih Sultansız fetih günü kutlamak neyse 29 Ekimlerde Atatürksüz Cumhuriyet Bayramı kutlamak da odur.

Eşit vatandaşlıkla millet egemenliğine dayanan Cumhuriyet, dinin karşıtı değil; babadan oğula geçen saltanatın karşıtıdır.

Cumhuriyet, dinle değil saltanatla kavgalıdır. Cumhuriyet karşıtlığı da saltanat taraftarlığıdır.

Dini hayatı baskılayan, dindarları ezen ve dışlayan; çatışmacı laiklik anlayışıydı. Yani laikliği yanlış ve çarpık yorumlayanlardı. Cumhuriyet değil.

Cumhuriyet'in kuruluş yıllarındaki yanlış uygulamaları, baskı ve dayatma örneklerini göstermek; bugünkü baskı ve dayatmaları haklılaştırmaz. 100 yıl önce yanlış, kötü olan tek adam ve parti devleti uygulamaları bugün hiç doğru olmaz, emsâl de alınmaz.

"Yeter, söz milletindir" denilebiliyorsa o söz hakkını millete veren, Cumhuriyet'tir. Ama değilmiş gibi, Cumhuriyet'e borçlu oldukları vatandaşlık hak ve yetkisini, Cumhuriyet'e karşı kullananlar var.

200 yıllık Batılılaşma maceramız; gelgitler, kesintilerle de olsa hep demokratikleşme yönünde ilerledi. Mutlakiyetten padişahın mutlak yetkilerini sınırlandıran meşrutiyete, oradan da tek parti rejimine ve çok partili demokrasiye doğru...

Osmanlı'yı sahiplenirken Kurtuluş Savaşı'nı veren Osmanlı subaylarını, Cumhuriyet'i kuran Milli Mücadele kahramanlarını ecdattan saymamak, ecnebi zannettirmek; bu kazanımları geriye götürmeyi istemektir. O da ya cehâletten yahut da kasıtlı bir aldatmacadır.