MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de TBMM Grubuna hitabında Abdullah Öcalan’ın tahliye edilip Meclis’e gelerek DEM Parti Grubunda PKK’nın bittiğini açıklamasını istemesi siyaseti sarstı.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de TBMM Grubuna hitabında Abdullah Öcalan’ın tahliye edilip Meclis’e gelerek DEM Parti Grubunda PKK’nın bittiğini açıklamasını istemesi siyaseti sarstı.
Nasıl sarsmasın? Bahçeli, 1999’da Öcalan’a verilen idam cezasının durdurulmasında Başbakan Yardımcısı olarak sorumluluğuna rağmen, daha sonra AK Parti’ye muhalefet ettiği dönemlerde -o zaman Başbakan- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a mitinglerde “Asacaksan ipi benden” diyerek urgan atıyordu. DEM Parti (daha önce HDP) ile konuşuyor diye CHP’ye CHPKK ismi takmıştı.
HDP’nin kapatılması için MHP’nin yaptığı başvuru Anayasa Mahkemesinde bekliyor.
Bu da mı devlet projesi?
Öcalan’ın idamının önce durdurulup sonra önlenmesi bir devlet projesiydi. MHP’nin ortak olması dışında bu kararın uygulanması siyaseten imkânsız gibiydi. Nitekim idam cezasının Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde, 3 Kasım 2002’da AK Parti’yi iktidara getirecek seçimden sadece üç ay önce, 3 Ağustos 2002’de kaldırılması sırasında da Devlet Bahçeli, DSP lideri Bülent Ecevit Başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin (ANAP lideri Mesut Yılmaz’la birlikte) ortağıydı.
İdam cezasının kaldırılması bir devlet projesiydi. Avrupa Birliğine aday üye kabul edilmek gerekiyordu. 1999 Helsinki Zirvesi öncesinde donduruldu, devamında kaldırıldı.
Hiçbir şekilde tahliye edilmemesi için İnfaz Yasasına madde eklenmiş olan Öcalan’ın tahliye edilip Meclis çatısı altında konuşma yapmasını istemek, açık konuşalım, DEM Partililerin dahi söylemeye cesaret edecekleri bir şey değildi. AK Partili Mücahit Birinci dün “Şu da bir gerçek” dedi; “Biz bugün Sayın Bahçeli’den işittiklerimizi, Özgür Özel’den falan işitseydik, ince kıyıma başlamıştık.” Bunu hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan da değil, anca Meclis’te MHP lideri Bahçeli söyleyebilirdi, nitekim o söyledi.
“Umut Hakkı”, DEM Parti, AİHM
AK Parti kulislerinden haber alan Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi “En önemli avantajımız bunun sadece Devlet Bahçelinin değil, devlet projesi olması” diye yazdı. Selvi, Bahçeli’nin Öcalan’ın çıkıp PKK’ya kendisini dağıtması çağrısı yapacak “dirayet ve kararlılığı göstermesi halinde “Umut Hakkını” kullanabileceğini söylemesini ise AYM’deki HDP’nin kapatılması davasının müellifi MHP’li Feti Yıldız’a atıfla açıklamış.
Aynı ifade DEM Parti Grup Başkanvekilinin 30 Eylül’de TBMM Başkanlığına sunduğu kanun teklifinde de bulunuyordu. Teklifte “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infazında 25. yılda koşullu salıverilme şartlarının değerlendirilmesi için bazı kanunlarda değişiklik yapılması” isteniyordu. Sırrı Sakık’ın da 25 Eylül’de benzer girişimi vardı. Girişimler AİHM’nin 2014’te Öcalan’ın avukatlarının 2013’teki “Vinter ve diğerleri/Birleşik Krallık” içtihadı uyarınca yaptıkları “umut hakkı” başvurusu üzerine aldığı karara dayanıyordu.
Sedat Ergin, 2014’te Hürriyet’te bu karara dikkat çekerek, “Öcalan’ın cezası 2024’te gözden geçirilmek zorunda” diye yazmıştı. Ergin, AİHM’nin bu kararının “gelecekte koşulların olgunlaşması halinde”, Türk hükümetine Öcalan’ın durumu konusunda “şimdiden esneklik” tanıdığı yorumunu da yapmıştı.
Diğer AİHM kararları? Kavala, Demirtaş?
Koşullar MHP’nin artık TBMM’de Kürt sorunu öncelikli bir partinin kapatmakla bitmeyeceği gerçeğini kabullenmesiyle mi olgunlaşmıştı?
Devlet aklı bu çerçevede DEM Parti ile PKK’yı, biri konuşulacak, diğeri savaşılacak iki ayrı siyasi varlık olmaya zorlama üzerine mi kurgulanmıştı?
PKK’nın eylemliliğini ABD ile işbirliği yaptığı Suriye sınırı boyunca örülen duvarın, Irak’ta TSK’nın oluşturmakta olduğu güvenli bölgenin güneyine hapsetmesi ve sık sık MİT ve TSK operasyonlarına hedef olması bunda etkili miydi? Ya da Suriye’de çözümün, Kürt siyasi terminolojisiyle “Rojava’da Kürt yönetimi özerkliğini” de içeren bir federal yapıda bulunması ihtimali?
Bu başlıklar önümüzdeki günler ve haftalarda somutlaşabileceği gibi yine sabun köpüğü gibi sönüp gidebilir de.
Peki, AİHM kararları Öcalan dışında kalanlara, örneğin siyasi mahkûmlara uygulanmayacak mı? Osman Kavala’ya, Selahattin Demirtaş’a, örneğin Figen Yüksekdağ’a uygulanmayacak mı?
Devlet Bahçeli ile AİHM kararları anca “devlet aklı” ile bir araya gelebilirdi belki de.
Bu iş Genel Affa gider mi?
Peki, ya Anayasa Mahkemesi kararları? Gezi Mahkûmlarından Can Atalay’ın, seçildiği halde gelip milletvekili yemini edemediği TBMM’de Öcalan tahliye edilip konuşmaya gelirse buna kamu vidanı ne diyecek, devlet aklı ne diyecek? Aynısı diğer gezi mahkûmları Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku için geçerli olmayacak mı?
Peki, “devlet aklı” ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı olmadan hayata geçirilemeyeceğini biliyoruz, artık Öcalan için “umut hakkı” yasası çıkarma kapısını, Bahçeli’nin deyişiyle “ardına kadar açmışken” bir siyasi genel affı da gündemine almayı düşünmüş müdür?
Elbette canavarca cinayetler, cinsel suçlar, uyuşturucu ticareti ve fiilen silahlı eylemlere sınırlı terör suçlarından söz etmiyoruz.
Ve hazır devletin eli değmişken AB ile en ciddi sorunlar arasında bulunan Terörle Mücadele Yasasına da bir el atar mı?
Ama dediğim gibi, bakarsanız üç gün sonra unutulur gider, daha önce olmadı mı? Devlet aklı bu.