“Yeni PKK”da Öcalan ne kadar güçlü, ABD bunun neresinde!

Dün zannederim benim tanık olduğum yakın tarihin en ilginç ve en önemli “dönüşüne” tanık olduk.

Yakın bir zaman öncesine kadar kürsülerden ip fırlatarak Öcalan’ın idamını isteyen, Türkiye’nin en “milliyetçi” partisinin lideri, “Öcalan’a özgürlük” dedi, yetinmedi düne kadar “terör örgütünün başı” dediği adamın TBMM çatısı altında konuşma yapmasını istedi.

İster inanın, ister inanmayın çok da şaşırmadım.

Çünkü bir süreden beri böyle bir dönüşü bekliyordum ama açık söyleyeyim, Öcalan’ı Meclis kürsüsüne çağıracak kadar ileri gidileceğini en azından şimdilik beklemiyordum.

*          *

PKK’nın ve PKK kontrolündeki siyasal Kürt hareketinin 1980’lerde başlattığı ve 1990’ların ortasında zirve yapan terörün en şiddetli dönemlerinde Türk entelijansiyası arasında bir söylem vardı.

“Bu sorun ancak ya bir darbe döneminde ya da MHP’nin tavır değiştirmesiyle çözülür” denirdi.

Yani PKK’nın en keskin karşıtlarının ve mücadelenin simgesel unsurlarının “Yeter artık, vereceksek verelim. Biz razıyız” demesiyle.

Nitekim MHP, bu sorunu çözebilmek için iki kez altın fırsat yakalamıştı.

Bunlardan biri 1999 yılında idi.

Öcalan yakalanmış, yargılanıp hapse atılmıştı.

PKK yenilgiyi açıkça kabullenmiş ve sessizliğe gömülmüştü.

Üstelik de yapılan bir seçimde MHP 2. parti konumuna yükselmiş, koalisyonun güçlü ortağı haline gelmişti. Yüzde 18’e yakın oy almış, tarihinin rekorunu karmıştı.

DSP ile yaptığı koalisyonda terör örgütünü en zayıf zamanında yakalamıştı. Çözüm hiç bu kadar yakın olmamıştı.

Ancak MHP çözümden yana olmadı. Sadece ve sadece Başbakan Ecevit’in bile “ABD Öcalan’ı bize niye verdi anlamadım” dediği Öcalan’ın idam edilmemesi için bir Anayasa değişikliğine destek verdi ve Öcalan’ın Türkiye siyasetinin bir parçası olarak var olmaya devam etmesini sağlamakla yetindi. Oysa o gün “barış” ya da “çözüm” hiç olmadığı kadar yakındı.

Bahçeli’nin önüne bu sorunun çözümü için 2. şans 2015 seçimlerinde geldi. AKP yeterli çoğunluğa sahip olamadığı için CHP ile bir koalisyon yapabilir, HDP’nin dışarıdan vereceği destekle bu sorunu çözecek bir iktidarın parçası olabilirdi. Reddetti. “HDP’nin desteğiyle iktidar olunmaz” dedi. Türkiye’yi yeniden seçime götürdü ve AKP’nin rekor oyla yeniden iktidar olmasına, kendi deyişiyle “Serok Ahmet” Davutoğlu’nun da Başbakanlık koltuğa oturmasına imkan sağladı. Oysa koalisyon bu sorunu çözebilirdi.

Ama o günler Bahçeli’nin TBMM kürsüsünden Öcalan’ın idamını isteyip, iktidara ip attığı günlerdi. Tabii sonrasında Bahçeli’nin 180 derecelik bir dönüşle AKP’ye yanlayacağını, AKP iktidarının küçük ama güçlü ortağı olacağını kimse tahmin edemiyordu. Bahçeli’nin sonrasında AKP’li olmasını ve bir aralar oğlunun kellesini istediği Erdoğan’ın en yakın arkadaşı haline gelmesini bir mantığa oturtmak isteyenler, bunu AKP’yi PKK karşıtı bir çizgiye çekmek için yaptığını düşündüler hep. MHP, AKP’yi “milliyetçi” yapmıştı.

*          *

Ve o Devlet Bahçeli, bugün bir dönüş daha yaparak PKK karşıtlığını da bir kenara bıraktı. Çözüm süreci konusunda değil AKP’yi, DEM Parti’yi ve hatta PKK’yı bile çırak çıkaracak bir adım attı.

Onlar bile Öcalan’a özgürlük derken, Öcalan’ın TBMM çatısı altına gelip, Türk milletine seslenmesini istemeyi akıllarından dahi geçirmemişlerdi. O kadarı da istenmezdi, fazla olurdu. Bir DEM’li bunu söylese kendi partisi içinde bile alay konusu olurdu. “Cılkını çıkarma” derlerdi.

Ama çıktı.

Üstelik de “en milliyetçi”, “en Türkçü” zannedilen parti tarafından çıkarıldı. Merak edilen soru “Niye şimdi?” Çok daha az riskli dönemlerde bu sorunun çözümü için top iki kez önüne düşen Bahçeli o günlerde değil de, niye şimdi Öcalan’a özgürlük istiyor.

Ve Bahçeli’nin tam da bunu istemesinden birkaç gün önce DEM Parti milletvekilleri, TBMM Başkanlığına Öcalan’ın şartlı tahliyesine imkan sağlayacak bir yasa değişikliği teklifi veriyorlar.

Hepimizin sorduğu soru şu: “Ne değişti de, Bahçeli PKK’dan da ileri bir teklifle ortaya çıktı. Bu dönüşün arkasındaki güç ya da rüzgar kimin eseri, neyin eseri?”

Bahçeli sadece yıllardır arkasından sürüklediği “ülkücülere” değil değişen siyasi tavırları nedeniyle oradan oraya sürüklediği ülkenin tüm fertlerine bir açıklama borçludur.

“Niye PKK’dan bile ileri bir söylem, niye şimdi?”

*          * 

Tam da bir Anayasa değişikliğinin iktidar tarafından gündeme getirilmeye çalışıldığı bugünlerde Bahçeli’nin ani dönüşünden bu değişiklik beklentisi sorumlu tutuluyor. Peki nasıl bir Anayasa değişikliği gelecek.

İlk dört maddenin değiştiği, hatta belki de üniter devletten vazgeçilen ya da bunun hazırlığını yapan bir değişiklik mi!

Öyle bir noktadayız ki, yarın Devlet Bahçeli çıkıp “İlk dört madde değişmelidir” dese bile şaşırmayacağız.

Yıllarca “terör örgütü lideri” diyerek urgan attığı Öcalan’ı TBMM’ye davet etmesinden daha şaşırtıcı olacağını zannetmiyorum.

İyi de acaba Öcalan siyasal Kürt hareketi için artık ne anlam taşıyor ve bir gücü var mı, Bahçeli bunu hesap etti mi!

Çünkü Öcalan daha önce de barış çağrısı yaptı. Daha önce de AKP iktidarının dümen suyuna girdi ve hatta o sudan hiç çıkmadı ve bu çağrıdan bir sonuç çıkmadı. Çıka çıka Hendek operasyonları ya da savaşları çıktı. Öcalan’la başlatılan Barış Süreci, Hendek operasyonlarında Şırnak’ta 117, Sur’da 71, Çukurca’da 13, Yüksekova’da 9 ve Şemdinli’de 7 olmak üzere çoğu asker 249 güvenlik görevlisinin ölümü ile sonuçlandı. Bu arada PKK ve bağlı örgütler de 2500’e yakın ölüm, yaralı ve tutuklu ile süreci tamamladılar.

Olayların devam eden bölümünde ise 131 sivil, 448 PKK’lı ve 39 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.

Öcalan’lı barış arayışının sonucu buydu.

Yani mesele “Öcalan’ değildi, çözüm “Öcalan” değildi.

O gün barışı sağlayamayan Öcalan bugün TBMM’ye gelince barışı sağlayacak güce sahip mi, yoksa artık “Yeni PKK” Öcalan’dan çok başka bir yerde mi!

AKP ile geçen 22 yılda “Yeni Türkiye” ortaya çıktı ise Öcalan’sız 25 yılda da artık yeni bir PKK ortaya çıktı, bunun farkında mı Bahçeli!

Kandil’deki “ağalar” Öcalan’ı ne kadar takar, ABD tarafından şımartılmış genç PKK komutanları Öcalan’ın otoritesini ne kadar tanır! Ya da ABD istemeden Öcalan etkili olabilir mi!

Bahçeli, milliyetçi bir hareket olarak gördüğü PKK’da da lider otoritesinin her şeyin üzerinde olduğunu düşündüğü için “Öcalan” diyor olabilir ama acaba Öcalan’ın PKK’daki etkisi, Bahçeli’nin MHP’deki etkisi kadar güçlü mü, yoksa PKK daha demokratik mi!

Göreceğiz elbet.

*          * 

Yine de Bahçeli’nin ve PKK’nın anlaştığı ve Öcalan’ın serbest bırakılacağını artık varsayabiliriz. Ardından da bir Anayasa değişikliği için DEM’in desteği istenecek. Bu destek gelir mi gelmez mi bilemeyiz. Ya da Türkiye’nin siyasi bilinci en yüksek seçmen grubu olan HDP’li veya DEM’li kitle bir kez daha bu çözüme inanır mı onu da öngöremeyiz.

ABD ne diyecek, bu işin ne kadar içinde, önünde ya da arkasında göreceğiz.

Ama serbest bırakılan bir Öcalan’ın ne yapacağını merak ederiz.

Acaba Bahçeli Öcalan’a siyaset yapma imkanı sağlayacak bir değişikliği de önerir mi bilmiyorum. Öcalan’ın kürsüye gelip TBMM’de yemin ettiğini görür müyüz onu da öngörmem mümkün değil.

Sadece “Kesinlikle olmaz” diyemeyiz onu biliyorum.

Kimbilir belki de Öcalan’a biçilen rol Kuzey Suriye’ye giderek orada ABD tarafından kurulmakta olan YPG/PKK Devleti’nin başına geçmektir.

Olur mu, olur!

Bazıları tüm bunlarda bir “Devlet aklı” arıyor.

Muhtemelen vardır.

Sadece soru “O devletin hangi devlet” olduğudur.

*          * 

İlk değerlendirmelere göre bu çıkış İmamoğlu ve Demirtaş’ı etkisizleştirmek için diyenler var. Erken bir değerlendirme.

Belki de tam tersi bir etki yapabilir.

İmamoğlu ve Demirtaş’ı daha güçlü şekilde oyuna soktuğu gibi, Mansur Yavaş’ı da daha güçlü bir aktör haline getirebilir.

İşin özeti Türkiye’de çok garip şeyler oluyor.

Sanki bu sefer gerçekten 2. Cumhuriyet’e doğru gidiyoruz.

Bunun yolunu açanın da siyasi hayatını 2. Cumhuriyetçilere, liberallere, özgürlükçülere, demokratlara ve bölücülere söverek geçirmiş bir siyasetçi olması işi ilginç hale getiriyor.

CHP’ye ise beklemediği bir anda, hazır olmadığı çok önemli bir misyon yüklüyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli hem cini şişeden hem de PKK’yı çırak çıkardı.

Şimdi onlar da “Acaba bundan ileri ne isteyebiliriz” diye düşünüp duruyorlardır.

Mersin’de 150 bin kişilik hazırlık

Devlet Bahçeli’nin ülkede yarattığı şaşkınlığı bir kenara bırakacak olursak, size küçük bir haberim var.

Mersin Limanı’nda bir hazırlık var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya Başbakanı Scholz ile yaptığı görüşme sonrası dile getirdiği “Suriye’den ve Lübnan’dan gelecek olanlara kapımız açık” cümlesi Mersin’de hayata geçmek üzere.

Liman ve kent Lübnan’dan deniz yolu ile gelecek yaklaşık 150 bin göçmene hazırlıklı olması konusunda uyarıldı.

Pek yakında yeni misafirlerimizi kapıda görebiliriz.

Lübnan İç Savaşı sırasında da çok sayıda Lübnanlı Türkiye’ye gelmiş, İskenderun ve Mersin’e yerleşmişlerdi.

Bunlar genelde zengin, varlıklı, tüccar ailelerdi ve bir kısmı bir süre sonra ABD başta olmak üzere Batı’ya göçmüş, bir bölümü ise Türkiye’de kalmıştı.

Şimdi yine gelecekler.

Allahtan Lübnanlılar, özellikle de Beyrut ahalisi genelde Ortadoğu’nun en düzgün toplumudur.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Bir terör örgütünün liderinin öldüğü gün diğerine özgürlük talebinin nedeni anlatıldığı zaman.