Bakanı aklamaya çalışmayın yemeyiz!

Yeni Doğan Çetesi adını uygun gördüğümüz “şeytan işbirlikçileri” ile ilgili iddianame ortaya çıktıktan sonra, bu konudaki en azından “ihmali” açıkça görülen dönemin İstanbul İl Sağlık Müdürü, şimdinin ise Sağlık Bakanı Memişoğlu ile eski Bakan Koca arasında bir çekişme varmış ve Sağlık Bakanı Memişoğlu’nu eski Bakan’ın adamları yıpratmaya çalışıyormuş gibi bir hava oluştu.

AKP içi kavgaları ya da halef selef arasındaki meseleleri bilemem.

Ancak gazeteciliği ve gazetecilikte kimin ne yapmaya çalıştığını görürüm ve bilirim.

Çok açık bir şekilde birileri, ki buna sözde muhalif medyada dahil, mevcut Bakan Prof. Memişoğlu’nu aklama paklama çabası içindeler.

Sürekli olarak ‘Sayın Bakan gereğini yaptı, soruşturmayı Sayın Bakan başlattı, Sayın Bakan suç duyurusunda bulundu, Sayın Bakan olmasa idi bu iş çözülemezdi, Sayın Bakan, Sayın Bakan, Sayın Bakan” güzellemesidir gidiyor.

İlk günlerde “suskunlukla” bu badireyi atlatabileceğini düşünen “Sayın Bakan” da baktı olmuyor ve iş büyük, konuşmaya başladı.

Ancak Sayın Bakan Bey’in bu meselede hiçbir şeyi yoksa büyük ihmali söz konusu ve iktidar tahrikli medyanın söylediği gibi işi çözen Sayın Bakan falan değil.

Nedenini anlatalım da herkes anlasın.

Saçma sapan konuşup, her şeyi bilirmiş gibi ahkam kesenler de seslerini kessin.

1.     Sayın Bakan soruşturmayı başlatanın kendisi olduğunu söylüyor. Cimer’e yapılan ihbarın tarihi 27 Mart 2023. Cimer bu ihbarı 1 ay 34 gün gecikme ile de olsa İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’ne 2 Mayıs günü iletiyor. Yani İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü olaydan Mayıs başında haberdar oluyor.

2.     Ancak İl Sağlık Müdürlüğü bu konuda hiçbir soruşturma başlatmıyor. Görevlendirilen bir müfettiş falan yok. Sürekli bir denetleme lafı var. Ancak bu denetlemeler zaten düzenli yapılan denetlemeler, ihbar sonrası bu ihbara özel bir müfettiş görevlendirmesi yapılmıyor.

3.     İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün yapması gereken bir diğer iş, Sosyal Güvenlik Kurumu SGK’ye hemen haber vermek ve onların da kendi incelemelerini başlatmalarını istemek. Çünkü bu iddialardan maddi zarar gören kurum SGK. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bunu da yapmıyor, SGK’ya haber hiç verilmiyor.

4.     Sayın Bakan Bey, Emniyet’e haber verildiğini söylüyor ancak Emniyet’e ne zaman haber verildiğine ilişkin yazının tarihi gizleniyor. Sanki hemen verilmiş gibi bir hava yaratılıyor. Biz meselenin üzerine gidince gerçek ortaya çıkıyor.

5.     Geciken yazıya rağmen Savcılık soruşturma açıyor ve kamu personeline yönelik soruşturma izni için Sağlık Bakanlığı’na yazı yolluyor. Dönemin Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın haberi böylelikle oluyor ve soruşturma iznini veriyor. Anlaşılıyor ki, İl Sağlık Müdürü olayı Sağlık Bakanlığı’na yani üst makama haber verme gereği bile duymamış.

6.     Bu arada İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde hâlâ doğru düzgün bir müfettiş heyeti kurulmamış, bir inceleme başlatılmamış.

7.     Dinlemeler ve izlemeler başlıyor ancak belli ki, birileri soruşturmayı sızdırmış. Sanıklar savcıyı tehdit etmeye başlıyorlar. Ancak savcı okkalı çıkıyor.

8.     Adalet Bakanlığı’nda soruşturma sürerken İlk Sağlık Müdürlüğü parmağını oynatmamaya devam ediyor. Hâlâ bir iç soruşturma, inceleme yok. İddianame ortaya çıkıncaya ve toplumda müthiş bir tepki oluncaya kadar kapatılan tek bir hastane yok. Tam aksine hastanelere bebek sevkleri tüm hızıyla devam ediyor.

9.     Bu arada soruşturma altındaki bir İl Sağlık Müdürlüğü’nün müdürü “Sayın Bakan” yapılıyor.

Değerli okurlar, işin basit özeti budur. Dönemin İl Sağlık Müdürü ve şimdinin Sağlık Bakanı’nın kendini kahraman yapmaya çalışması beyhude bir çabadır. Olayda ihmali, savsaklaması büyüktür.

AKP’nin ilk Sağlık Bakanı Recep Akdağ döneminde başlayan Sağlık Bakanlığı’nı Menzil tarikatının emrine verme faaliyetlerinin ulaştığı son noktada Sağlık Bakanlığı’ndan sağlıklı bir işleyiş beklemek akıllı adamın yapacağı iş değildir.

Hastane sahibi Sağlık Bakanları, sektör ile fazlası ile içli dışlı, fazlası ile yakın ilişkili bir iktidar. 

İşin kötüsü AKP’nin her alanda ülkeyi getirdiği nokta budur.

Diğer pek çok bakanlıkta olduğu gibi, bu bakanlıkta da daha pek çok pislik gün yüzüne çıkmak için pusuda beklemektedir.

Siyonistleri Bakan mı yaptınız Mücahit Bey

AKP iktidarının bebek katili çeteyi nasıl savunacağı, bu işten nasıl sıyrılmayı planladığı Mücahit Birinci’nin sözleri ile ortaya çıktı.

Birinci devleti soymak için bebekleri özel hastanelere nakleden “Yeni Doğan Çetesi” için “Türk çocuklarını öldürmek için organize olmuş Siyonist terör örgütü” dedi.

Biraz aklı başında, biraz izanı olan, IQ’su 60’ın üzerinde herkes bu cümleye kıçıyla güler.

Muhtemelen Mücahit Birinci de bu lafı ettikten sonra kendisi de epey gülmüştür kendi cümlesine.

Ancak belli ki, AKP örgütü, kendi tabanına bu meseleyi böyle anlatacak.

Talimat gitmiş.

“Siyonistlerin işi deyin, İsrail var arkasında deyin.”

Din, inanç, anti semitizm işte böyle bir şey.

Altına tüm pisliğini süpür, birileri de inansın.

O tabandan birileri de çıkıp “Yahu Mücahit Bey, bir ara partimizden bakanlık da yapan adamın hastanesi de bu işin içinde. Bakan da mı siyonistti, Tayyip Bey bir siyonisti bakan mı yapmıştı?” diye sormayacağından son derece emin.

Ya da bir diğerinin “Yahu Mücahit Abi, bu bakanlık A’dan Z’ye Menzil’in kontrolünde bizim Müslüman bildiğimiz bu tarikat siyonst miymiş aslında?” diye şüphe duymayacağını da biliyor.

Burada da toplumu bölüp, işin içinden sıyrılacaklar.

Kendi yandaşlarına çete liderinin Ekrem İmamoğlu ile, Yılmaz Özdil ile çekilmiş fotoğraflarını gösterecekler.

Aynı kişinin neredeyse tüm gazeteciler cemiyeti ve tüm TBMM ile fotoğraf çektirdiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil tüm AKP ile aile albümü olduğunu tabii saklayacaklar, ortaya çıkarsa da “fotomontaj’ diyecekler. (Merak etmeyin. Benim bu p. ile bir fotoğrafım yok)

Yeni Doğan Çetesi’nden daha vahim olan ne biliyor musunuz sevgili okurlar, tüm bunları söyleyecek ve işine geldiği için, dinle kandırıldığı için tüm bunlara inanacak kadar vicdansızlaşmış bir toplum haline gelmiş olmamız.

22 senenin yarattığı en büyük tahribat budur.

En zor olan bunu düzeltmek olacak.

İsrail’in arka bahçesini temizlemek bize mi kaldı!

Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya Başbakanı Scholz ile yaptığı görüşmenin ardından açıkladı.

“Suriyelilere de, Lübnanlılara da kapımız sonuna kadar açık”

Araya bir de “Türkmenlere de” sıkıştırdı ama asıl olan Lübnanlılar ve Suriyeliler.

Ülkede 10 milyonu aşkın mülteci varmış, bunlar ciddi toplumsal sorunlara neden oluyormuş, enflasyonda, sağlık sisteminin giderek daha kötü hale gelmesinde, SGK’nın açıklarında, emekli maaşlarına zam yapılamıyor olmasında ve hepsinden önemlisi Türkiye’nin geleceği açısından son derece kaygı verici hale gelen ülkenin demografik yapısının bozulmasında bu göçmen akınının etkisi varmış, umurunda değil.

“Kapımız sonuna kadar açık”

Böyle bir çağrının aslında İsrail’in tam da istediği şey olduğunu, İsrail’in önünü açmak, İsrail’in bahçesindeki ayrık otlarını bizim bahçeye toplamak olduğunu anlayacak düzeyde olmadığımızı varsaysak dahi sadece tek boyutuyla bile kendi halkına zulüm haline gelen bu durumu sanki büyük bir marifetmiş gibi açıklıyor Sayın Reisi Cumhur hazretleri.

Niye!

Almanya’dan ve AB’den gelecek birkaç milyar dolarla iktidarını biraz daha sürdürebilmek, Sarayların masraflarını bir süre daha karşılayabilmek, yandaşları bir süre daha besleyebilmek ve Avrupa’nın siyasi olarak kendisini desteklemesini bir süre daha sağlayabilmek için.

Sonra!

Sonrası tufan.

22 sene 9 ay geçti. Bir üç buçuk sene daha var.

Sonrasını sonra gelen düşünsün.

Sukutu hayal

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Haber Global televizyonunda bir yayına katıldı.

Açıp baktığım bir televizyon kanalı değil ama Fidan’ı görünce biraz izleyeyim dedim.

İzlemez olaydım. “İşini bilen bir Bakan” olduğunu düşündüğüm Fidan, bir konuda bende büyük bir hayal kırıklığı yarattı.

Bakan Fidan, Azerbaycan ile ilgili bir soruya “Azerbaycan’la biz artık tek devlet gibi olmuş durumdayız. Strateji tanımlamalarımız, dost-düşman tanımlamalarımız birbiriyle tamamen örtüşüyor’ dedi.

Bunları duydum ve başka kanala geçtim.

Çünkü ya bizi kandırmaya çalışıyordu ya da gerçekten konudan çok uzaktı.

Bu cümlenin iler tutar tarafı yok.

Niye mi?

Çünkü açık açık biliyoruz ki,

–       İsrail bizim için düşman, Azerbaycan için ise İsrail en iyi dost.

–       Bizim için İran en azından görünürde dost, Azerbaycan için ise Ermenistan’a destek veren bir düşman.

Strateji açısından da durum farklı değil.

Biz NATO üyesiyiz, Azerbaycan Bağlantısızlar hareketinin bir parçası.

Üstelik bunu sadece ben değil, iktidar yandaşları da biliyor ve iktidar trolleri aylardır Azerbaycan’a ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar.

Durum bu kadar açık iken bir Dışişleri Bakanı’nın bu kadar gerçek dışı bir beyanda bulunması komik oluyor.

Azerbaycan’la yakınlığımızı ifade etmek başka sözlerle de mümkün.

“Bazı konularda yüzde yüz aynı düşünmesek de bir Azerbaycan’la bir aile, kardeş gibiyiz. Birbirimize yakın olmak için aynı düşünmemiz şart değil” de gitsin.

Niye bizi aptal yerine koyuyorsunuz.

Sonuçta Dışişleri Bakanı ile yapılan bir röportajı aptallar izlemiyor zaten.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Üzerine ölü toprağı serpilmiş toplumların yaşarken öldüğünü unutmadığımız zaman.