Önce, merkezinde kendinizin olduğu bir hikâye yazıyorsunuz. Kendinizi ya da tarafı olduğunuz, tarafı değilseniz bile inşa edeceği iklimde kendinize var olma alanı bulabileceğiniz politik akımın ikbaline dair bir hikâye.
Geri kalan her şeyi bu hikâyenin aksamadan hayata geçmesini gözeterek kurguluyorsunuz.
Eşyayı, bu hikayedeki rollerine göre tasnif ediyorsunuz.
İyi, kötü. Doğru, yanlış. Haklı, haksız.
Filancalar böyle yapıyor diyemeyeceğim. Hemen herkes, bütün taraflar böyle yapıyor.
Görebildiğim kadarıyla, (Geleceği Eskitmek/AKP ve Türkiye kitabının yazarı) Ahmet Çiğdem çoğu yerde bu genellemenin dışına çıkıyor. (VULGUS.)
Olgulara bir hekim soğukkanlılığıyla yaklaşıyor diyemem. Tabiatı buna çok uygun değil.
Ama adaletli olmaya özen gösteriyor.
Kitabının önsözünde “2007’den başlayarak AKP’nin yaşadığı çıkmazların Türkiye’nin çıkmazları olarak somutlaştığını” söyledikten sonra, fiili gerçeklikle çeliştiğini düşünebileceğimiz bir yargı koyuyor Ahmet Çiğdem:
“2011’den sonra AKP’nin “siyaseten” ömrünü doldurduğunu ancak partiyi destekleyen sosyolojik güçlerin yaşamaya devam ettiğini; siyasal olanla sosyolojik olanın bu şekilde yarılmasının bir perspektif kaymasına yol açtığını, AKP’yle karşılaşmanın partinin gerçekliğiyle karşılaşmak anlamına gelmediğini” vurguluyor.
Ak Parti siyaseten ömrünü tamamlamış ama hala mevcut ve muktedir. Nasıl oldu bu?
“AKP iktidarını yaratan bütün şartların sosyolojisi iktidarını sürdürmesini de sağlamaktadır ama bu sürdürmenin “siyasal boyutu” büyük oranda sevk ve idareden ibaret hale gelmiştir.”
Bir neo-liberalizm projesi miydi Ak Parti?
Bu komplocu yaklaşıma pek itibar etmiyor.
Ak Parti’nin iktidarını sürdürmesini tabanının sağladığı imkana bağlıyor.
“Bugün bu taban AKP’ye hala desteğini sürdürüyorsa, bu desteğin açık sınıfsal temellerinin bulunduğunu utanarak da olsa tekrar tekrar belirtmek gerekiyor. Ve tabandan da sadece küçük burjuvazi ya da müteahhitler ordusunu kasdetmiyorum.”
Ak Parti’nin İslamcılığıyla ilgili eleştirilerin iki yönden geldiğini söylüyor Çiğdem.
“İlki içeriden ve AKP’yi Millî Görüş ya da İslamcılığa ihanetten sorumlu tutuyor. Diğeri dışarıdan ve AKP’nin kendisini “muhafazakâr demokrat” bir parti olarak sunmasına ve öyle de davranmasına rağmen ısrarla onu İslamcı addedip politikalarını ya bu forma indiriyor yahut tıpkı ilk yorum gibi onu kendi ideolojisine ihanetle suçluyor.”
Yani İslamcılıkla ilgili eleştirilerin çıkış noktası gerçeklikle çelişiyor.
İslamcı değil çünkü.
Peki İslamcılık nasıl bir iş görüyor?
“AKP yola İslamcı onarak çıkmış olsa bile (ki tam tersine bu tür belirgin bir ideolojik hassasiyet yerine daha pragmatik önceliklerle hareket ettiler) yolun bir yerinde en önce bıraktıkları şey bu tür bir angajman olmuştur. Ve sanırım İslamcı entelijansiyadan daha önce İslamcılığın Türkiye’yi çekip çevirmek üzere elverişli bir ideolojik ve politik zenginliğinin olmadığını kavradıklarından, ideolojik olanı daha çok uygun zamanların, Sloterdijk’in deyimiyle “öfke bankası” olarak kullanmışlardır.”
Sadece öfke bankası mı?
Hayır. İmam-Hatip okullarını çoğaltarak, Ayasofya’yı açarak, geçici de olsa faiz karşıtı gibi davranarak İslamcılarla irtibatını hayatta tutuyor.
Şu da önemli bir tespit:
“AKP kendisini iktidara taşıyan toplumsal taleblerin muhteva ve düzeyini bütüncül bir demokratizasyon sürecine eklemek yerine partinin ve liderin varkalmasını sağlamak üzere takviye etmek istediği için zamanını ve düzeyini beğenmediğinde sık sık bu talebleri bastırmaya ya da gayrimeşru ilan etmeye çalışıyor ve zaman zaman bu minvalde bir tür İslamcılıkla da çatışıyor.”
Bugün yazıyı Ahmet Çiğdem’in “Geleceği Eskitmek” kitabından alıntılarla tamamladım sayılır.
Kitapta çok daha fazlası var.
Tarafgirlikle ya da politik kaygılarla yapılmamış analizler için müracaat edilmeye değer. Ak partililer de istifade edebilir.
Şu son alıntıyla bitireyim, gerisini kitaba bırakayım:
“Eğer siyasal bir ideoloji bir iktidar tecrübesiyle bitebiliyorsa, bu ideolojinin özneleri bu tecrübeyle bütün ideolojik kaygılarını ve amaçlarını gerçekleşmiş olarak buluyorsa, o vakit birbiriyle mütenasip olmayan çeşitli fikir parçacıklarının bir araya getirildiği bu sinkretik bütünün yüceltildiği anlamıyla bir ideoloji olup olmadığını sorgulamak zorundayız. Bu durumda söz konusu ideoloji ya çok başarılıdır veyahut tam da bu yüzden aynı zamanda başarısız olmuştur çünkü iktidarı ele geçirmek dışında başka bir “arzusu”nun kalmadığı açığa çıkmıştır.”
Sinkretik? Paragrafta bir şekilde izah ediliyor: “Birbiriyle mütenasip olmayan çeşitli fikir parçacıklarının bir araya getirilmesi”nden müteşekkil.