Ufukta çözüm süreci değil çözüm görünüyor

Pazartesi günkü yazımda yeni bir çözüm sürecinin olmadığını, mevcut şartlarda buna ihtiyaç da bulunmadığını yazmıştım. Salı günkü grup konuşmasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de geçmişteki açıklamalarını hatırlatarak pozisyonlarının hiç değişmediğini altını çizerek ifade etti.

AK Parti ve MHP’nin aynı noktada buluştuklarını, bakışlarının ortak ve net olduğunu görüyoruz: Kürt meselesi ayrı bir konu, terör meselesi ayrı bir konu. Her iki parti de, bu anlayışla bulundukları konumlarını muhafaza ediyorlar.

DEM Milletvekili Cengiz Çandar, verdiği bir röportajda “’bir şey pişiyor mu, bir şey var mı?’ derseniz evet, pişen bir şey var ama buna ‘çözüm süreci’ demek için çok erken” ifadelerini kullandı. Evet, bir şeyler pişiyor ve kokusu geliyor ve gördüğümüz şu ki DEM’in de neler olup bittiğinden haberi yok. Sırrı Süreyya Önder’in TBMM’deki konuşmasından da DEM’in hareketliliği hissettiği ama ne olup bittiğine dair bir fikri olmadığı anlaşılıyor.

Bu arada Edirne’de de hareketlilik yaşanıyor. Önce DEM Parti, artından CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edeceklerini açıkladılar.

Biraz geriye, 31 Mart seçimleri öncesine gitmekte fayda var: Kandil’den gelen talimatla DEM Parti, 14-28 Mayıs’ta yaşanan hezimete rağmen yerel seçimde de CHP’yi, özellikle İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nu destekleme kararı aldı. Selahattin Demirtaş ise yaptığı açıklamalarla farklı düşündüğünü ilan etti. Hatta ilan etmekle kalmayıp eşi Başak Demirtaş’ın DEM İstanbul aday adayı olarak açıklanmasını sağladı. Tabii ki Kandil’in kararı ağır bastı ama süreç noktalanmadı.

Abdullah Öcalan cephesinde de yeni bir şey yok: Devlet, yakalandığı günden bu yana, Öcalan’ı terörle mücadelenin bir enstrümanı olarak kullanmak istiyor. Bazı kamuoyuna açık girişimler de oldu. Ne var ki Kandil, Öcalan’a saygıda kusur etmemekle birlikte, “tutsak” olduğu bahanesini öne sürerek talimatları ondan değil, asıl patronu olan ABD’den alıyor.

Kuzey Irak’taki gelişmeleri de atlamayalım: Hafta sonu parlamento seçimi var. Neçirvan Barzani seçimin hemen öncesinde Ankara’ya geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Ayrıca bu hafta yaptığı şu açıklama da mühim: (Kuzey Irak’ta) “Tek Bölge, tek Parlamento, tek Hükümet ve tek Peşmerge gücü olacak. Mafya ve terör ittifakına son verilmeli.” 

Pişmekte olan ve burnumuza kokusu gelen yemek şu olsa gerek: PKK, terörle mücadelede elde edilen başarı neticesinde Türkiye içindeki eylem kabiliyetini yitirdi; Kuzey Irak’ta ise artık daha fazla rahatsızlık unsuru. PKK kendisini tasfiye etmeye hazırlanıyor, Öcalan bunu hızlandırıyor ve bahane oluşturuyor. DEM ise Selahattin Demirtaş’ın önderliğinde, PKK baskısından kurtulmuş şekilde yeniden şekilleniyor.

Bu denklemdeki büyük soru işareti ya da kara delik ise Suriye’nin kuzeyindeki YPG. Son günlerde Suriye’nin kuzeyinde de epey hareketlilik var. PKK zaten uzunca bir süredir enerjisini Irak’tan Suriye’ye yönlendiriyordu. Eğer Irak’ta kendisini tasfiye ederse, Suriye’de varlığını daha da güçlendirmek isteyecektir. Ne var ki PKK Suriye’nin kuzeyindeki tüm dayanaklarını da kaybedebilir.

Hizbullah çeteleri Suriye’den Lübnan’a kaymış iken, İran tamamen sıkışmış iken, İsrail ve ABD savaşı yaymaktan korkar iken, Türkiye’nin önüne eşsiz fırsatlar çıkmış görünüyor. Türkiye; Rusya, Irak ve Suriye ile işbirliği halinde hem kendi güvenliğini pekiştirebilir hem de güney sınırlarının ötesini istikrara kavuşturabilir.

Yani ufukta bir çözüm süreci değil, çözüm görünüyor. İç cepheyi sağlam tutmanın tam da zamanı.

#