Diğer partiler aşağı yukarı duruşunu belli etti. CHP ve Özgür Özel sürecin en önemli aktörlerinden biri olabilir. Ortaya koyacağı manifesto, süreçteki duruşu dikkatle izlenmeli.
Haziran ayının ortası... Yaklaşık dört ay önce... CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Hayrabolu’da yaptığı buğday mitinginden beraber dönüyoruz. Normalleşme konusunu uzun uzun konuşuyoruz. T24’te yayınlanan yazıda ( https://t24.com.tr/yazarlar/murat-sabuncu/ozgur-ozel-demirtas-ile-calisma-toplantisi-yapmak-istiyorum-mhp-sinan-ates-cinayetinde-sinifta-kaldi,45247 ) normalleşmenin ‘kimleri kapsadığı’ noktası gündeme geliyor. Özel’in şu cümlesini kaydediyorum:
“Türklerle ilgili konularda demokratik kazanımlar elde edilip Kürtler bunun dışında bırakılmaya kalkılırsa buna en çok ben itiraz ederim. Yani normalleşme olacaksa hatta en çok dezavantajlılar için olacak. Yani en yoksullar için olacak, en mağdurlar için olacak.
Bu ülkede demokratik açıdan en büyük mağduriyeti yaşayanlar Kürtler. Ben şöyle söyleyeyim, Manisa’dakiler belediye başkanı seçebiliyor. Osmaniye’dekiler seçebiliyor, Rize’dekiler seçebiliyor ama Diyarbakır’dakiler seçemiyor. Seçerse kayyum atanıyor mesela veya Hakkari’dekiler. Geçen dönem neredeyse HDP’nin bütün belediyelerine kayyum atandı. Normalleşme başlayacaksa kayyum siyasetinin terk edilmesiyle başlamalı Kürtlerin nezdinde.”
Ve başlığa da çıkan cümlesi Selahattin Demirtaş ile ilgili idi:
“Uygun bir zamanda ziyaret edeceğim. Onu doğru bir zaman, doğru bir zeminde yapmak istiyorum. Çok faydalı bir ziyaret olarak, sembolik değil de adeta bir çalışma toplantısı olarak Sayın Demirtaş’la bunu yapmak istiyorum.”
Başka soruya geçmeden Özel, şunu da ekledi:
“Diyarbakır ve Mardin ziyareti yapmayı düşünüyorum. Ahmet Türk geldi benim çayımı içti onun bir çayını içmek isterim. İlk kez Hasankeyf’i aldık CHP olarak. Hasankeyf’i ziyaret etmek istiyorum zaten bekliyorlar. Diyarbakır’da temaslarda bulunup, Hasankeyf Belediyesi’ni ziyaret edip Mardin’de de Ahmet Türk’ün bir kahvesini içmeyi düşünüyorum.”
Gelelim bugüne… Özel o söyleşi de söylediklerini teker teker gerçekleştirmeye başladı. Grup toplantısında Diyarbakır, Batman, Mardin, Şırnak, Hakkari ve Van’ı ziyaret edeceğini açıkladı. ‘Eller yumruk olmasın birbirine kavuşsun kulaklar birbirini duysun, anaların gözyaşı dursun’ diye CHP’nin sorumluluk alacağını söyledi. Bu sorumlulukta ne MHP’nin (Bahçeli’nin) ne DEM’in çizdiği çizgide kalmayacağını da’ ekledi. Son olarak da Selahattin Demirtaş ile Edirne Cezaevi’nde daha önce söylediği gibi buluşmak için Adalet Bakanlığı’ndan izin talep edildiği haberi geldi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın daha önce ‘çözüm süreci’ adı altında başlayan, Dolmabahçe Mutabakatı’ndan kısa bir süre sonra sona eren (elbette hendekten Suriye iç savaşına başka faktörlerin de devreye girmesini unutmamak gerekir) barış arayışının yeniden gündeme geldiği anlaşılıyor. Bu sefer ortada geçen seferkinden farklı bir durum var. Sürecin içinde sadece iktidar-İmralı-Kandil hattı yok. (Elbette-pek muhtemel devletin ve güvenlik bürokrasisinin Öcalan ve Kandil’le de görüşmesi var.) Ankara’nın nabzını iyi tutan gazeteci Murat Yetkin’in şu sorusu önemlidir: Bu süreçte devlet adına ya da gizli tutulması kaydıyla DEM, ya da avukatları dahil, Öcalan ile görüşen olmuş mudur? Bağdat ve Erbil ile ön görüşmeler yapılmış mıdır?
Bu kez çözüm arayışının içinde Türkiye’nin en köklü-güçlü Türk milliyetçisi partisi MHP de var. Hatta ‘el sıkarak’, içeride de barış diyerek, duruşlarının geçici olmadığını açıklayarak daha önce attığı adımlarda (seçimden sistem değişikliğine) sonuç almış bir isim Devlet Bahçeli de bu konuyu gündemde tutuyor. Bahçeli son grup toplantısında Öcalan’a ‘terörün bittiğini örgütünün tek taraflı olarak tasfiye edileceğini ilan etsin’ cümlesini de kurdu. (Bu cümle yukarıda da yazdığım gibi bana Öcalan ile istihbarat birimlerinin bir görüşmesi olduğunu düşündürdü.)
Tekrar aynı noktanın altını çizeyim. Geçen sefer AKP iktidarı, MİT ve Öcalan arasında süren Kandil’in de dahil olduğu bir trafik vardı. Kürt demokratik siyasi hareketi daha çok ‘haber-mektup getiren’ (elbette fikirsel çaba da vardı) bir konumdaydı. Kamuoyu ne olduğunu tam anlayamıyor, süreç şeffaf yürümüyordu. MHP tam karşıt CHP çok içinde değildi.
Bu kez Meclis’in, buradaki partilerin daha yoğun dahil olacağı bir süreç yürüyebilir. Bunun sinyalleri geliyor. Elbette Öcalan ve Kandil pek muhtemel yine ‘denklemde’ olacaktır. AKP de MHP de yani şu an iktidarın iki ortağı da değişik sebeplerle ‘konunun ana sahibi’ durumunda olmak isteyeceklerdir. Çerçeveyi çizmek tüm süreci yönetmek.
Burada ‘kurucu parti CHP’ye önemli bir rol düşüyor. Özgür Özel’in bu konuda bir süredir zihin egzersizi yaptığı anlaşılıyor. CHP’nin burada ortaya koyacağı tavır hem iktidarı ‘barış yolundan bir daha kolay dönemeyeceği’ bir noktada tutar hem de destekleme-denetleme konusunda önemli bir role sahip olabilir. Özgür Özel bir yandan CHP’nin merak edilen tavrının sinyallerini verirken bir yandan da eminim sosyal demokratların ortaya koyduğu iki önemli belgeyi de incelemiştir. Biri SHP’nin 15 Mayıs 1990’da Parti Meclisi’nde kabul edilen ‘Doğu ve Güneydoğu Sorunlarına Bakış ve Çözüm Önerileri’ raporu. O yılların baskıcı, köy boşaltan-yakan, kimlikleri yok sayan zihniyetine karşı önemli bir çıkıştı bu. Raporda ‘değişik etnik kimliklerin varlığı, değişik kültür ve diller üzerindeki yasağın kaldırılması’ cümleleri halk eşitliği vurgusu vardı.
Bir diğeri ‘22 Soruda CHP’nin Kürt Sorununa Bakışı Çözüm Çerçevesi’ 2013 yılında AKP’nin başlattığı süreçte kamuoyuna açıklanmıştı.
Her iki raporun ortak eksiği (bir kısmı o dönem diğer ülkelerin sınırları, siyasi durumu kaynaklı) başta Suriye’deki Kürtlerin durumu bölgesel, sınır dışı tespit-çözüm önerilerinin olmamasıydı. Bugün Suriye’deki-Irak’taki Kürtlerin durumu, o bölgelere dair öneriler, Türkiye ile ilişkileri de hem siyasette hem entelektüel camiada daha fazla tartışılmalı. Bu konuda ön açacak parti de CHP’dir.
Erdoğan’ın eski MİT başkanı yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı İbrahim Kalın ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani ile Ankara’da görüşmesinin bir ayağı da pek muhtemel yeni çözüm arayışıdır. Başarısızlıkla sonuçlanan ilk süreçte Mesut Barzani Türkiye’ye gelmiş bu konuda düzenlenen kim etkinliklere katılmıştı. Elbette Neçirvan Barzani’nin gelişini iki yıldır ertelenen parlamento seçimlerinin pazar günü yapılacak olmasına da ekonomik ilişkilere de bağlamak mümkün. Ama yeni süreç de konuşulmuştur. (Bu arada seçimlerde Barzani Ailesi’nin Kürdistan Demokratik Partisi’nin rakibi Türkiye’deki iktidar ile arası hayli açık olan Talabani Ailesi’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği. Zihin açıcı bir okuma için...)
İçerde başta hukuksal anlamda baskıya-haksızlığa uğrayan Kürt siyasetçiler dışarıda yakın coğrafyada şekillenen yeni siyasi durum-bölgeler. CHP geçmişteki parti içi-dışı çalışmaları, dünyadaki örnekleri inceleyerek kamuoyunun önüne özgürlükçü-demokratik-kapsayıcı bir yol haritası koymalıdır. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Kürt Sorunu hakkındaki çözüme dair konuşmaları, haftaya hem Doğu-Güneydoğu Anadolu’ya hem Edirne’ye Selahattin Demirtaş’a yapacağı ziyaret önemlidir. Barışın-çözümün ana aktörlerini sayarken elbette Demirtaş’ı da ön sıralara yerleştirmeliyiz. Sekiz yıldır hapiste olmasına rağmen yazılarıyla-mesajlarıyla Türkiye’nin tamamına ulaşabilen bir isim. 42 yıl ceza aldığı gün ‘bana ceza verildi diye benden sonra tufan demem, yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, desteklemekte tereddüt etmeyiz’ açıklaması yapmıştı.
DEM Parti içinde Mithat Sancar’dan Cengiz Çandar’a, Ahmet Türk’ten Ayşegül Doğan’a elbette partinin eş başkanlarına demokratik siyaset için büyük çaba sarf etmiş isimlerin varlığı da değerlidir.
Ortak-eşit-barış içinde yaşam için ortaya çıkan bu şans iyi değerlendirilmeli. Diğer partiler aşağı yukarı duruşunu belli etti. CHP ve Özgür Özel sürecin en önemli aktörlerinden biri olabilir. Ortaya koyacağı manifesto, süreçteki duruşu dikkatle izlenmeli.