El sıkma yeni Barış Süreci’nin ilk adımı mı!

Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerin elini sıkması, Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı genel kurul salonuna girince ayağa kalkması kadar ilgi çekmedi, konuşulmadı. 

Oysa siyasi açıdan bakınca Özgür Özel’in ayağa kalkmasından daha önemliydi. 

Bunun önemini anlamak için, Ankara kulislerini biraz takip etmek gerekiyor. 

Ankara’da bir süreden beri AKP’nin siyasal Kürt hareketi ile yeniden yakınlaşmak ve yeni bir “Barış Süreci” başlatmak istediği konusu gündemde. 

İktidar partisi HEP, ÖZEP, ÖZDEP, DEP, HADEP, DEHAP, ÖTP, DTP, BDP, DBP, HDP ve son olarak da DEM adını alan ama özünde tamamı Demokratik Toplum Hareketi adı altında PKK’nın siyasi kanadı olan siyasi anlayışla birlikte olmadan iktidar olamayacağını düşünüyor.  

Özellikle giderek güç kaybeden Erdoğan’ın bir kez daha aday olması halinde, bu grubun oylarına her zamankinden daha muhtaç olacağını biliyor. 

Buna çare olarak da yeni “Açılım”ı, yeni bir “Barış Süreci”ni görüyor. 

Ancak geçmişteki Barış Süreci’nin kendilerine yaşattığı zorluğu, sıkıntıyı, oy kaybını da unutmuyorlar. 2015 Haziran seçimlerindeki kaybı bu sürece, 5 sonraki zaferi ise kendi başlattıkları bu süreci kendilerinin baltalamış olmasına bağlıyorlar. 

Bu yüzden de bu kez bu süreci “meşrulaştırmak” zorundalar. 

Ve AKP’nin kendini meşrulaştırma aracı olarak gördüğü ve kullandığı MHP burada devreye girmek zorunda. 

MHP’nin bir “Yeniden Barış Süreci”ne yeşil ışık yakması AKP’ye umduğu kazancı sağlamaz, getirdiği kadar götürür.

Ancak MHP “Bu barış süreci başka türlü. Biz de destekliyoruz” derse bu işi yapabileceklerine inanıyorlar. 

Ve ben Bahçeli’nin el sıkmasını belki de MHP’nin ikna edilmesi harekatının ilk adımı olarak görüyorum. 

Devlet Bahçeli’ye “Ya iktidarı kaybedeceğiz ya da Kürt siyasetine evet diyeceksiniz” seçeneği sunulmuş gibi görünüyor. 

Kafa karıştıran iki bina

Yurt dışında yaşayan ve yurt dışında bankası da olan bir bankacı dostum da sorunca “Galiba çoğunluğun kafası karışık” dedim.

Soru şuydu.

“New York’taki Türkevi’nin sahibi Türkiye Cumhuriyeti mi yoksa Erdoğan ailesi ve onların vakıfları mı?”

Benzer kafa karışıklığını çok kişide görmüş hatta bazı saygı duyduğum yazarların bile Türkevi’ne “Tayyipevi” diyerek aynı kafa karışıklığının pençesinde olduklarını anlamıştım ama New York’u iyi bilen hatta o bölgede bir de bankası olan dostumun bile duruma tam hakim olmadığını görmek beni şaşırttı.

Bilmeyenler ve kafası karışanlar için tek tek anlatayım.

Bunların arasındaki isim benzerliği kafaları karıştırıyor olsa da, New York’ta iki ayrı bina Türk medyasına konu oluyor.

Bunlardan ilki Türkevi.

Türkevi’nin adresi First Avenue 821 United Nations Plaza.

Bu bina 1977’den beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait.

İhsan Sabri Çağlayangil’in Dışişleri Bakanlığı sırasında IBM’den 3 milyon dolara satın alındı.

AKP zamanında yıkıldı, yanındaki küçük bir bina da satın alınarak arazi büyütüldü ve üzerine 37 katlı bir bina inşa edildi.

Mülkiyeti Erdoğan ailesine ya da onların kontrolündeki vakıflara falan değil, yarım asırdır Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ait.

Özgür Özel’in gittiği bina bu bina.

Diğer ünlü New York binası ise “Turken House”.

Onun da adresi 300 East 41. Street Manhattan N.Y.

Türkevi değil Türken Evi.

Türken, Türkiye’deki iki ünlü vakfın ABD’de birlikte kurdukları bir vakıf.

İlk hecesi Erdoğan ailesinin kontrolündeki Türgev’den, son hecesi ise hani şu Turkcell’in falan da desteklediği ünlü Ensar Vakfı’ndan geliyor.

Türgev ve Ensar’ın ABD’deki “joint venture”ı Türken’in yönetimi de Erdoğan ailesinde.

Turken House 21 katlı. İlk iki katı dükkanlar ve ticari alan, geri kalanı yurt ve lüks VIP misafirhane olarak inşa ediliyor.

Az sayıda “yurt odası” da olacak içinde. Ama kimse dünyanın en pahalı emlak değerine sahip bölgesinde yurt yapıldığına da inanmıyor. Yapılmakta olan aslında 7 yıldızlı otel kalitesinde bir rezidans.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde video çektiği bina şimdiye kadar 100 milyon dolar harcanan ve henüz tamamlanamayan bu bina.

Bu arada Türgev-ENSAR JV’si Türken ABD’de 5 eyalette 8 mülkü “yurt” olarak işletiyor ve kendi açıklamalarına göre bunlarda toplam 50 kişi ikamet ediyor.

Vakıf Türk öğrencilere değil, Müslüman öğrencilere hizmet sağladığını söylüyor.

Zaten kurumsal sitelerindeki öğrenci fotoğrafına baktığınız zaman bunu görüyorsunuz, tabii bu bir reklam fotoğrafı değilse.

Sonuç olarak iki binayı birbirine karıştırmayın.

Bunlardan ilki, Birleşmiş Milletler Binası’nın karşısında olan Türkevi ve mülkiyeti en azından şimdilik Türkiye Cumhuriyeti’ne ait.

İkincisi ise yine Manhattan’da ama bambaşka bir yerdeki Turken House, Erdoğan ailesinin kontrolündeki Türgev-ENSAR ortaklığındaki Türken’e ait.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Vergilerimizle yaşayan TRT’nin yöneticileri, bizim paramızla aldıkları maçları bize parayla satmadığı zaman.