İddiaya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya Başbakanı ile görüşmesinde Almanya’daki mülteciler ve kaçaklar gündeme geliyor.
Komik.
Gündeme gelmiyor, Almanya’nın tek gündemi zaten o.
Türkiye’nin bir göçmen hendeği olması AB’nin tek arzusu.
Bunu yaptığı için AKP’yi destekliyor, bunu yaptığı için AKP’nin Türkiye’de iktidar olarak kalmasını istiyorlar.
Şu anda AB’nin istediği tek şey Geri Kabul Anlaşması’nı uzatmak.
Yıllar önce bu anlaşma yapılır ve milyonlarca mülteci Türkiye sınırları içine hapsedilirken, Türkiye’ye uzatılan havuç “serbest dolaşım” palavrası idi.
Biz bunun mümkün olmadığını, mültecilerin milyonlara ulaştığı bir Türkiye’ye asla serbest dolaşım hakkı verilmeyeceğini haykırdık.
Ama AKP lideri de, ileride AKP’ye geçici lider olacak olan Dışişleri Bakanı Davutoğlu da bu palavrayı Türk halkına yutturdular.
Şimdi bir kez daha aynı uydurma ile karşı karşıyayız.
Sayın Cumhurbaşkanı vize meselesini gündeme getirmiş de, Scholz da “Buradaki göçmenleri geri alın, vize kolaylaştıralım” demiş.
Yersen.
Vize kolaylığı falan yok.
AKP iktidarı Türkiye’yi Almanya’nın göçmen çöplüğüne döndürecek, buna kılıf hazırlanıyor.
Ve bu gerçeği yazanları Devlet’in resmî dezenformasyon ajansı yalanlıyor.
“Yok öyle şey” diye.
Oysa bütün Alman ve Avusturya basını bangır bangır “Var öyle bir şey” diyor.
Siz kime inanıyorsunuz, troll ordularının komutanına mı, yoksa Alman basınına mı!
Alman medyası, Türkiye’nin yıllık 1 milyar euro karşılığında Almanya’daki göçmenleri Türkiye’ye geri alacağını duyuruyor ve AB’nin Geri Kabul Anlaşması’nı yenilemek ve yinelemek için uğraştığını yazıyor.
Bizimki buradaki çeviri haberleri yalanlıyor.
Yersen.
Belli ki, 1 milyar euro karşılığında sokaklarımıza yeni Suriyeliler, Afganlar katılacak.
Almanya’nın elediği ve elek üzerinde kalan göçmenler.
Muhtemelen herhangi bir beceriye sahip olmayanlar, muhtemelen suça bulaşmış olanlar uçaklara doldurulup Türkiye’ye yollanacak.
Ve biz onları bağrımıza basacağız.
1 milyar euro karşılığında.
Açıkçası ben buna “satış” derim.
Hem ucuza.
Temsilde adalet
AKP milletvekili Ahmet Zenbilci “Partime zarar vermek istemiyorum” diyerek istifa edince herkes “Ne oluyor” diye sordu.
Mesele sonradan anlaşıldı.
Milletvekilinin oğlu, otomobilinde 20 kilogram “skunk” ile yakalanmıştı.
Skunk dediğin bir tür uyuşturucu, bir halüsinatif. Aslında bildiğin Hint kenevirinin genetik mühendisliği ile değiştirilip içindeki etken madde oranı yüzde 3’lerden yüzde 20’lere çıkarılmış hali.
Uzmanlar tarafından çok tehlikeli ve ölümcül bulunan bir uyuşturucu madde.
Milletvekilinin oğlunun aracında yakalanmış ve cezası hayli ağır.
Milletvekili de partisinden istifa etmiş.
Bence düzgüne yakın bir davranış.
İlginçtir artık Meclisimiz, Türkiye’nin bir suç cennetine çevrildiğinin de aynası.
Birkaç gün önce bir başka vekilin aracı elektronik sigara kaçakçılığı yaparken yakalanıyor, vekil partisinden istifa ediyor.
Ardından bir başka vekilin oğlu 20 kg uyuşturucu ile yakalanıyor, vekil partisinden istifa ediyor.
Belli ki, temsilde adalet sağlanmış ve ülkede artan suç ve suçluluk oranı TBMM’deki temsile de aynen yansımış.
Yine de partilerinden istifa eden bir iki vekil bana göre “kötünün iyisi”.
Öyle ya aslında onlar da bir başka vekil, AKP’li Galip Ensarioğlu gibi yapabilirlerdi.
Damadı kripto para dolandırıcılığı ve bilişim sistemlerini bozarak hırsızlık suçlamalarıyla tutuklandığında Galip Bey partisinden istifa falan etmedi, siyasi gücünü kullanarak damadının serbest kalmasını sağladı ve damat bey saatler içinde cezaevinden salıverildi.
Geldiğimiz durum tam da budur artık.
“Bunlar nasıl vekil, en yakın çevreleri suça bulaşmış” diyemiyor, en azından istifa ettiklerine şükrediyoruz.
Güneri Ağabey’i de kaybetmişiz
Güneri Ağabey’i de kaybetmişiz.
Tatlı adamdı.
Tercüman gazetesinin en tartışmalı yıllarında gazetenin genel yayın yönetmeniydi.
Sonra Güneş gazetesini kurdu.
Devrimdi.
İlk kez gazetecilik dışı bir sermaye, gazeteciliğe kurucu olarak girmiş oldu.
Pek çok önemli ismi büyük paralarla Güneş’e transfer ettirdi.
Bu yüzden Ertuğrul Özkök ona hep “Gazetecilerin para kazanmasının önünü açan adam” diye teşekkür ederdi.
Hakkında kimi yalan, kimi doğru pek çok efsane anlatılırdı.
En ünlüsü ıstakozları yarıştırıp, geride kalanı pişirttiği yolunda olandı.
Güneş gazetesinde, gazetenin kendisine tahsis ettiği Jaguar’ı ölünceye kadar kullandı.
Kendisi klasikleşirken, otomobili de klasikleşmişti.
Zevkli, keyifli, iyi yaşamayı seven bir ağabeyimizdi.
Eşi Canan Hanım İstanbul’un iyi ailelerinden birine mensuptu ve Güneri Ağabey onun da etkisi ile hem iş dünyasında, hem İstanbul sosyetesinde sevilen bir isimdi.
Çok yönlü idi.
Özel televizyonlar kurulurken dışında kalmadı. Erol Aksoy Show TV’yi kurarken genel müdürlük koltuğuna da Güneri Civaoğlu’nu oturtmuştu.
Uzun yıllar Sabah’ta yazdıktan sonra Milliyet’e geçti.
O arada Aydın Doğan tarafından satın alınan Kanal D’de da programlar yapmaya başladı.
Her zaman işin içinde olmayı sevdi.
Hep gençti, genç tavırlıydı.
Son yıllarda türlü rahatsızlıkla mücadele etmesine rağmen hep aktifti.
Gençliğinde mesleği ile ilgili türlü tartışmaların içinde olan adını ve imajını büyük bir özenle temizledi ve korudu.
İyi bir medya yöneticisi, iyi bir kulis yazarı, iyi bir siyaset takipçisi olarak kaldı.
Gerçek bir duayene dönüştü.
Son gününe kadar çalışmayı sürdürdü.
Son 20 yılda varlığından, sohbetinden, tarzından hep keyif aldım.
Jack Nicholson’a benzetirdi herkes onu, çok keyif alırdı bundan.
Hatta “Metin Fadıllıoğlu daha çok benziyor Jack Nicholson’a” diye kızdırırdım.
Her yere yetişmeye çalışan enerjisine, yaşama sevincine hayran kalırdım hep.
80 küsur yaşında, Bodrum’da Vespa’sı ile gezerdi. Rahatsızlıklarından bir gün yakındığını görmedim.
Aynı çatı altında çalıştığımız yıllarda da, ayrı çatılar altına girdiğimizde de hep dostluğunu, hep ağabeyliğini gördük.
İyilikleriyle, zaaflarıyla, bizim meslekte sevdiğim insanlardan biriydi.
Hep iyi hatırlayacağım.
Nur içinde yatsın.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İnsanlıktan nasibi almamışlar moralimizi bozamadığı zaman.