Türkiye BRICS’e neden katılmak istiyor?

Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu yaptığı geçtiğimiz hafta teyit edildi. Benzer şekilde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya’da 22-24 Ekim tarihleri arasında yapılacak BRICS liderler toplantısına katılacağını Moskova duyurdu. Ankara’nın katılım talebi söz konusu zirvede genişleme konu başlığı altında ele alınacak. Türkiye’nin BRICS’e katılımı ne anlama geliyor? BRICS’ten yerel para birimiyle kredi almak mümkün mü? BRICS NATO veya AB’ye alternatif mi? Bu hafta bu sorulara yanıt arayacağız.

BRICS BİR ÖRGÜT DEĞİL BİR PLATFORM

Konunun gündeme gelmesiyle beraber sıklıkla yapılan hatalardan biri BRICS’in belki de Şanghay İşbirliği Örgütü’yle (ŞİÖ) veya Avrasya Birliği’yle karıştırılması sonucunda bir örgüt şeklinde ele alınması. Oysa ilk toplantısını 2009’da Rusya’da yapan BRIC yükselen ekonomileri işaret eden kategorizasyonun ürünü bir platform. 2011’de Güney Afrika’nın gruba dahliyle BRIC-BRICS’e dönüştü. Uzun süre de söz konusu platform bu beş üyenin katıldığı yıllık toplantılarla yolunu sürdürdü. BRICS’in genişleme süreci ancak 2018’den sonra başladı ve nihayetinde 2024 itibariyle BRCIS’in katılımcı sayısı bilinen beş üyenin yanına İran, Mısır, BAE ve Etiyopya’nın eklenmesiyle 9’a açıktı.

BRICS’in bir örgüt olmamasının hem göstergelerinden hem sonuçlarından biri, ekonomi odaklı bu platforma çok farklı profil ve coğrafyadan ülkelerin kolaylıkla dahil olması. Örneğin hangi ülkenin başvuru yapıp buna yanıt alamadığını bilmiyoruz, böyle bir örnek var mı onu da bilmiyoruz. Bunun yanı sıra BRICS’e katılım için nasıl kriterler, uyum şartları talep ediliyor bunu da bilmiyoruz. Buna karşın ŞİÖ’ye başvurunun 10 yıllar aldığını, gözlemci üyelerin tam üyelik başvurusunun bir geçiş ve ortaklaşma süreci gerektirdiğini hem İran hem Hindistan hem de Pakistan’ın uzun yıllara yayılan başvurusu sürecinden biliyoruz. Sekreteryası, bir merkezi olmayan BRICS bu nedenle ŞİÖ’ye, NATO’ya ve AB’ye alternatif değil, zaten BRICS’in böyle bir vaadi de yok. Bazı öncü ülkelerin böyle çıkışlarının olması, platform içinde gevşek bağların olduğu, her ülkenin farklı ekonomik, politik ve dış politika önceliklerinin olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Madem öyle BRICS neden var ve özellikle son yıllarda niye katılımda artış görüşüyoruz?

BRICS’İN YENİ KALKINMA BANKASI: ALTERNATİF BİR BORÇLANMA MÜMKÜN MÜ?

BRICS’in ortaya çıktığı dinamik ve ilk zirvesi 2008 kriziyle ABD’de başlayıp küresel bir krize dönüşen ekonomik çalkantıyla bağlantılı. Dünyanın geneli gibi BRICS ülkeleri de bu krizden sert biçimden etkilenmişti. Nitekim 2009’daki zirve, krizin küresel bir boyut almaya başladığı dönemde yapıldı. Grubun temel motivasyonu özellikle IMF’deki kota sistemi ve bunda etkin olan ABD’nin etkin gücü ve bununla paralel seyreden Dünya Bankası (DB), bir başka anlatımla Bretton Woods sisteminin yarattığı kurumların finansal ve ekonomik istikrarı sağlamaktan uzaklaşmasına ve ABD odaklı karar alma süreçlerine bir alternatif getirmek, bu olmuyorsa da en azından bunun yolunu aramaktı. Bununla beraber BRICS’in en büyük ekonomileri olan Çin ve Hindistan’da çarkları döndüren ve büyümeyi sağlayanın da eleştirilen piyasalarla ve onların kurallarıyla yapılan ticarette olduğunu da akılda tutmak gerekiyor. 

2011’de gündeme gelen 2015’te faaliyete geçen Yeni Kalkınma Bankası (NDB) tam da bu çerçevede IMF’den ziyade DB’ye alternatif olma gayretiyle 100 milyar dolar sermayeyle kuruldu. Dünya Bankası’nın (DB) çok altında kalan bu bütçe yine de önemli, çünkü NDB yerel para birimleriyle de kredi verebiliyor. BRICS'in genişlemesinde etkili olan faktörlerden biri de bu. Ancak bunu dikkatli analiz etmek gerekir, ne yok saymak ne de fazla abartmak.

NDB’nin resmi rakamlarına göre hali hazırda 32.8 milyar dolarlık kredi verilerek 96 proje finanse ediliyor. Projelerin yoğunlaştığı ülkeler Çin, Rusya, Brezilya, Hindistan ve Mısır. Verilen bu kredinin 20 milyar doları Amerikan doları, 3 milyarı euro cinsi bir başka anlatımla 23,5 milyar doları Batı finansal sisteminin para birimleri. Öte yandan 5 milyar dolardan fazla renminbi (yuan) cinsi kredi bu anlamda dikkat çekici. Diğer ülkelerin para birimleri daha küçük paylara sahip. Yerel para birimlerinde ciddi bir sıçrama yok, ancak hareketlenme var. Bununla beraber euro ve dolar cinsinin ağırlığı yüzde 75 civarında. Dolayısıyla “BRICS doların hegemonyasını yıkıyor” demek için acele etmeye gerek yok, zira kendi bankasının verileri bunun abartılı ve eksik bir yorum olduğunu gösteriyor. Ancak alternatif bir mekanizma için yol aranıyor demek de gerekiyor ki bu IMF ve DB’nin sunduğu bir seçenek de değil. Yerel para birimlerinin payı az ancak görmezden de gelinemez. Belki bu banka DB’ye şu haliyle alternatif değil, ancak varlığıyla alternatiflerin yolunu açıyor. Peki bu resimde Türkiye kendini nerede görüyor? Neden BRICS için kollar sıvandı?

TÜRKİYE NEDEN BRICS’E ÜYE OLMAK İSTİYOR?

Türkiye’nin zaman zaman gündeme getirdiği Doğu'ya açılım kapsamında bazı yapı ve örgütlerin adı geçiyor. ŞİÖ ve BRICS bu anlamda dikkat çekenler. Genellikle bu isimler Batı’yla yaşanan sürtüşmeler, anlaşmazlıklar ve kriz dönemlerinde gündeme geliyor. Bunu akılda tutarak BRICS adımının dört boyutu olduğu iddia edilebilir. İlk olarak, Türkiye özellikle ABD’den alınamayan F-16 ekipmanları, AB ile yaşanan vize krizleri karşında pozisyonunu ve önemini yeniden hatırlatma ihtiyacını daha yüksek perdeden dile getirmek için bu adımı atmış olabilir. Bu çerçevede seçilen yapı bağların en gevşek olduğu 'BRICS örgüt değil' vurgusu akılda tutulmalı.

İkincisi, bu hamlesi aslında Batı’nın tepkisini ölçmeye dönük bir çabanın yansıması olabilir. Şöyle ki ŞİÖ veya Avrasya Birliği Türkiye açısından bir bilinmezlikler taşımakla beraber küçük de olsa bir alternatif sunuyor. Elbette ne bütçeleri ne yapıları ne de Türkiye ile kurduğu kurumsallık düzeyleri AB veya NATO ile yarışamaz durumda. Ancak Türkiye’nin bazen savrulmaları da içeren dış politikasında mantığın her zaman terazinin diğer kefesini doldurmadığını da biliyoruz. Bu noktada Türkiye, en azından akılda tutmak adına, NATO üyesi ve AB aday ülke statüsünde bir ülkenin BRICS’e girişinin yaratacağı etkiyi görmek istiyor olabilir.

Üçüncüsü, yaşanan ekonomik kriz ve 2023 Haziran’dan bu yana uygulanan ekonomik model Batı’dan yatırım çekmeye dayanıyor. Ancak açıklanan verilerden görülen beklenen yatırım gelmediği gibi gelenlerin de doğrudan yatırım değil, daha da finansal kazanç için geldiği yönünde. Bu noktada BRICS, Çin ve NDB başta olmak üzere ekonomi açısından bir nefes alanı yaratabilir. Bu elbette bugünden yarına hızla olmayacaktır, ancak NDB’den 1 milyar dolarlık kredi alınacak açıklaması ekonomi için önemli görülüyor. Şimşek’in bu konuda paralel açıklamaları bu noktada hesaba katılmalı.

Son olarak Türkiye, Çin ve Rusya ile yakın temas halinde. Rusya özelinde ilişkilerin vardığı bağımlılık boyutları biliniyor. Ancak Çin’in Türkiye yatırımları ve ikili taraf arasındaki ticaret daha mütevazı. Bu çerçevede üçüncü maddede ifade edildiği üzere BRICS Türkiye açısından Çin ve Hindistan da dahil diğer ülkelerle ticaret ve yatırım konusunda, bunun dışında yıllık zirvelerle farklı ülkelerle diyalog geliştirme açısından bir şemsiye olarak görülüyor olabilir.

Yukarıda özetlenen BRICS’in niteliği, NDB ve Türkiye’nin üyelik süreci elbette bazı varsayımlar ve öngörülere yaslanıyor. Ancak akıllardaki soru işaretleri Erdoğan’ın BRICS toplantısındaki temasları ve BRICS’in Türkiye’nin başvurusuna vereceği yanıtla şekillenecek.