Enflasyon işte tam böyle bir şeydir: Pazarda fiyatlar sürekli artarken ve belirsizleşirken toplumun morali bozulur, havayı karamsarlık kaplar, değerler tel tel çözülmeye başlar. Üretici ve satıcının ahlakı bozulur, fiyatlarla keyfice oynamaya başlarlar. Yoksulluk artar, hırsızlık, dolandırıcılık çoğalır. Gerilim ve şiddet yaygınlaşır. Normal zamanlarda dikkat çekmeyen, görülmeyen, hoşgörüyle üzerinde durulmayan hatalar, kusurlar büyür, kocaman olur.
Böyle zamanlar toplumu operasyona da açık hale getirir. Bire bin katanlar, iftiracılar, yalancılar, düzenbazlar, teröristler, anarşistler, çıkarcılar, rantçılar, fitneciler ve daha nicesi saldırıya geçer, kaosu körükler, önce toplumun öfkesini, ardından ülkenin istikametini değiştirip yönlendirme fırsatını değerlendirmek isterler. Kurumların itibarı zedelenir, en güvenilir kurumlar tartışma konusu olur, iktidar yıprandıkça yıpranır.
Sadece Dilan-Engin Polat davası bile enflasyonist ortamda toplum tepkisinin nasıl tezahür ettiğini ve yönlendirildiğini göstermek açısından iyi bir örnektir: Masumiyet karinesi, tutuksuz yargılanma esası, dosya içeriği rafa kalkar, söylentiler ortama egemen olur, öfkeli linç kültürü, hukukun önüne geçer. Yargının işini yapmadığına, rüşvetin yargıya egemen olduğuna, masumların cezalandırılıp suçsuzların bırakıldığına dair bir algı ortalığı kasıp kavurur. Her iddia siyasetle, siyasetçiyle, iktidarla ilişkilendirilir. Toplumsal öfke tümüyle siyasete ve iktidara yönelir. İyimserliğin yerini kötümserliğe bıraktığı bir ortamda hoşgörü de yerini tahammülsüzlüğe terk eder, toplum haklı olarak nazlanır, rüzgârdan nem kapar.
Türkiye yüksek enflasyonu ilk defa tecrübe etmiyor. Fakat bu dönemin geçmişten önemli bir farkı var: Geçmişte iktidarlar çok zayıf, kırılgan iken, bugün iktidar güçlü, istikrarlı bir siyasi zemin var ve muhalefet hala güvenli bir liman, bir sığınak, bir seçenek değil.
Enflasyonun düşüş eğilimine girdiğini görüyoruz. Ama bu zaman alacak. İktidarın, fiyatları istikrara kavuştururken, toplumsal duyguyu da yönetebilmesi, başarısı için hayati önem arz ediyor.
Evet, Türkiye operasyona açık hale geldi. Evet, muhalefet acımasızca saldırıyor. Peki, iktidar, toplumsal psikolojiyi elindeki güçle orantılı yönetebiliyor mu?
Örneğin Dilan-Engin Polat vakasında ya da benzeri bir takım operasyonlarda olduğu gibi meseleyi şova çevirmenin, iç güvenlik meselelerini reklam malzemesi yapmanın, mesela lüks araçlara el koyup hukuka aykırı şekilde kullanmanın, yargı kararı farklı çıkınca toplumsal infial oluşmasının ve kurumların yıpranmasının faturasının ağır olduğunun ve tam bir beceriksizliğin ürünü olduğunun farkında mıyız?
Ya da, iktidarın elindeki büyük güce ve kudrete rağmen, kriz dönemlerinde, susması gerekenlerin lüzumsuzca konuşup, konuşması gerekenlerin aşırı çekingenlikle sustuklarının farkında mıyız? Millete hakaret eden şahsın CHP’de başköşede ağırlanması, başörtüsü alerjisinin yeniden hortlaması, artan ırkçılık ve ırkçı saldırılar karşısında milletvekilleri, bakanlar konuşmak için neyi bekliyorlar? Teğmenlerin korsan slogan ve yeminleri hususunda iktidar cenahından hiç beklenmedik şekilde destek açıklamaları gelirken, asıl gelmesi gereken sert tepki ve eleştirileri neden göremiyoruz? Hayırdır? Bizzat iktidarın mensupları umutlarını yitirdiler de, geleceğe yatırım mı yapıyorlar? 22 yıl sonra Kemalizm savunusuna girerek kendilerine gelecekten yer edinmeye, kendilerini güvence altına mı almaya çalışıyorlar?
1,5 sene önce yüzde 52 oyla işbaşına gelmiş bir iktidarın mensupları bu kadar çekingen olamaz. Sadece Yusuf Tekin, Mustafa Varank, Fatih Şahin ve onlar gibi yürekli üç-beş kişinin kendilerini ortaya atması yeterli değil.
1,5 sene önce yüzde 52 oyla işbaşına gelmiş bir iktidar, gerek toplumsal psikolojiyi yönetmek gerekse yoğun operasyonları boşa çıkarmak için kudretini, tecrübesini, kabiliyetini gösterir şekilde masaya yumruğunu vurmak zorundadır. Bir acziyet, dağınıklık, beceriksizlik, çaresizlik, en kötüsü de pısırıklık görüntüsü, enflasyon ortamında iktidarı dışardan ziyade içerden çürütür.
İşini iyi yapmayan, başka hesapların içine giren, kriz dönemlerinde kaybolan, AK Parti’nin ve iktidarın diliyle aynı dili konuşmayan, aynı istikamete bakmayanlar dün belki büyük kalabalık içinde gizlenebilirlerdi; bugün yüksek enflasyon ortamında buna artık AK Parti seçmeninin bile tahammülü yok.
Bir giyotin, fiyat artış hızını keserken, fırsatçıların, operasyoncuların, asalakların, lejyonerlerin, pısırıkların da kellesini koparmalı. Bekliyoruz.