CHP’nin 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında ‘zincirleme şekilde suçu ve suçluyu övme’ gerekçesiyle 3.5 yıla kadar hapis ve siyaset yasağı istenen iddianame kabul edildi. MHP’li yöneticilerin imzasını taşıyan şikayet dilekçesi ile soruşturma başlatılmış. Kılıçdaroğlu’na özellikle; HDP’nin Eş Genel Başkanı iken tutuklanan Selahattin Demirtaş ile ilgili açıklamaları sebebiyle bu davanın açıldığı anlaşılıyor.
8 yıldır tutuklu olan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına rağmen serbest bırakılmayan Demirtaş.
Bu listeye…
Anayasa Mahkemesi kararına rağmen serbest bırakılmayan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay…
Siyaset yasağı getirilen CHP eski İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu…
Figen Yüksekdağ’dan Selçuk Mızraklı’ya isimleri…
Siyaset yasağı getirilmesi istenen, belki de önümüzdeki seçimlerin iddialı cumhurbaşkanı adaylarından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu da ekleyelim.
Ortaya çıkan tablonun demokrasi açısında vahameti ortada. Artık sokak röportajı veren sıradan bir kişiden ana muhalefet liderliğine kimsenin hukuki bir güvencesi yok. HDP’li siyasetçiler tutuklanırken, halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları yerine kayyum atanırken susan ya da az ses çıkaranlar, bir ülkede hukuksuzluk başladığında sıranın elbet değişik şekillerde herkese gelebileceğini öngöremediler. İktidarın-bileşenlerinin uzun süredir sivil toplumdan siyasete öne çıkan isimlere uyguladığı ‘hukuk’ aslında topluma mesaj: Siyasette iktidarın çizdiği çerçevenin dışında durmayın-olmayın mümkünse hiç düşünmeyin-karışmayın yoksa...
Ne yazık ki bu korkutma hamlesinin toplumda bir karşılığı oldu. Siyaset bilimi çalışanlar elbet bir gün halkın en sıradan bir konuşmayı bile ‘Silivri soğuktur’ diye bitirmelerini analiz edeceklerdir. Bu uyuşma ve korkma halini ortadan kaldıracak elbette muhalefet partileridir. Bunların en başında da CHP geliyor.
Dört gündür CHP’de öne çıkan dört ismi, onlar hakkında partileri içinde konuşulanları yazıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu, Özgür Özel, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu. Her birinin kamuoyunun değişik kesimlerinde bir karşılığı var. Ama ayrı düştükleri, parti içine-işine düştükleri zaman politika üretme-umut verme potansiyellerini kaybediyorlar.
Siyaset de yapmış eski bir büyükelçinin bana söylediği bir cümleyi aktarayım: "Sadakat bazen fazilet, bazen zafiyettir." Siyaset yaparken kişisel beklentilerle lidere, lider adayına sadakat gösterenler bir zafiyeti; sadakati halka, her koşul ve şartta doğruya gösterenler ise bir fazileti temsil eder. Delegeden milletvekiline isimler sadakati neden, kime gösterdiğini de düşünmeli.
CHP, önümüzdeki dönemde hukuktan ekonomiye buhran yaşayan memlekette en önemli umut-çıkış kapılarından biri olarak görünüyor. Kimseyi ayırmadan-ayrıştırmadan, adını aldığı ‘halk’ ile birlikte geleceğe dair çözümler üreterek, Türkiye’ye yeniden umut verebilir. 31 Mart seçim sonuçları umuda dair bir önemli veri olarak değerlendirilebilir.
Siyaset alanını daraltmaya çalışan iktidara karşı siyasetin çeperini genişleten, kritik kararları-geleceğe dair projeleri halkla birlikte alan-üreten, halkın arasında, halkla iç içe bir parti. Mümkün mü; bence mümkün…
Tevfik Fikret’in dediği gibi;
"Vatan gayur insanların omuzları üstünde yükselir..."