IRAK’LA İLİŞKİLERDE HAREKETLİLİK (1) Çalkantılarla geçen 40 yılın ardından Irak’la yeni bir dönemin önü açılıyor

PKK’nın 15 Ağustos 1984 tarihinde gerçekleştirdiği Eruh ve Şemdinli baskınları, PKK terörünün başlangıç noktası olarak kabul edilir. Özellikle 1984 yılında başlayan ve süreklilik gösteren Türkiye’nin Kuzey Irak’a dönük sınır ötesi harekâtları, her seferinde önemli siyasi ve askeri sonuçlar yaratan bir egzersiz olarak Türkiye’nin gündemine girmiştir.

Aslında sınırdaki bazı sızmalar üzerine küçük ölçekli bir sınır ötesi harekâtın 1983 Mayıs ayında düzenlendiğine bakılırsa, sınırda Kuzey Irak kaynaklı sıkıntıların 1984 eylemleri öncesinde de hissedildiği anlaşılıyor.

Her halükârda, karadan ilk uzun süreli sınır ötesi harekât 1984 yılında gerçekleşmiştir. Irak’a havadan düzenlenen ilk büyük operasyon ise 15 Ağustos 1986 tarihindedir. Sınır bölgesinde Türk askerlerine baskın düzenleyen PKK’lıların Irak’a kaçmaları üzerine icra edilmiştir.

Özetle, Irak’ın kuzey bölgesi ve burada çok zor bir dağlık araziden geçen 378 kilometrelik sınır, geçen 40 yıl boyunca Türkiye’nin tehdit değerlendirmelerindeki en sıkıntılı coğrafi bölgelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. En azından 2011 yılında Suriye’de patlak veren iç savaşa kadar en sıkıntılı sahaydı kuşkusuz.

*

Bu coğrafya, geçen süre zarfında Irak’ın sahne olduğu savaşlar, krizler, çalkantılar, istikrarsızlıklarla birlikte Türkiye açısından tehditlerin, jeopolitik denklemlerin sürekli değiştiği çok zor bir bölge olmuştur.

Ancak bütün bu süre içinde Türkiye’nin elini en serbest hissettiği dönemin Saddam Hüseyin’in iktidarındaki yıllar olduğu söylenebilir. Irak lideri Saddam Hüseyin, terör tehdidi karşısında Türkiye’ye genel hatlarıyla yardımcı bir tutum sergilemiştir.

Saddam Hüseyin, Türkiye’nin Irak kaynaklı PKK tehdidine karşılık vermek üzere uluslararası hukuktaki “sıcak takip” hakkına dayanarak gerçekleştirdiği operasyonlara ya izin vermiş ya da göz yummayı tercih etmiştir. İki ülke arasında bu konuda bir dizi mutabakat yapılmıştır.

Irak’ın 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgali ve bu işgale karşı 1991 yılı başında düzenlenen Birinci Körfez Savaşı yepyeni bir durum ortaya çıkarmıştır.

Buradaki dönüm noktası, Irak’ın askeri harekâtla Kuveyt’ten çıkartılmasından sonra ABD ile Fransa, Britanya gibi müttefiklerinin Irak’ın kuzeyinde ilan ettikleri ‘Uçuşa Yasak Bölge’ (No-Fly Zone) uygulamasıdır. ABD, 1 Mart 1991 tarihinden itibaren Irak ordusunun ülkenin kuzeyinde 36’ıncı paralelin üstüne çıkmasını yasaklamıştır. Bu yasağı uygulayan uçaklar İncirlik’ten havalanmıştır.

*

Saddam Hüseyin’in bu engelleme sonucu ülkesinin kuzeyinde egemenlik yetkilerini büyük ölçüde kaybetmesi, bu bölgede yaşayan Kürt grupların kendi kendilerini yönetme anlamında kayda değer bir tecrübe kazanmalarının da önünü açmıştır.

Bu uygulamanın yol açtığı bir diğer sonuç ise kuzeyde ortaya çıkan yönetim boşluğundan istifade eden PKK’nın Kuzey Irak’ta kendisine çok geniş bir hareket serbestisi bulup buraya tam anlamıyla yerleşmesi olmuştur. Talabani kontrolündeki bölge içinde kalan Kandil, bu dönemde PKK’nın ana karargâhı olarak örgütün yürüttüğü terör faaliyetlerinin en önemli operasyonel merkezi haline gelmiştir.

Bu arada, PKK kadrolarının sayıca azımsanmayacak bir bölümü de Suriye’de faaliyet göstermekteydi. Abdullah Öcalan da Esad rejiminin himayesi altında Şam’da ve Lübnan’da Suriye kontrolündeki bölgelerde yaşamaktaydı.

*

Türkiye’nin 1980’lerde başlayan Irak’a dönük sınır ötesi harekâtları 1990’lı yıllarda da sürmüştür. Aradaki fark, bu kez Kuzey Irak’ta söz sahibi otorite olarak sahnede daha çok ABD’nin belirmesi olmuştur.

Tabii, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali ile Saddam Hüseyin’in ölümü ve başında bulunduğu rejiminin çökmesi, Irak’ın artçı dalgaları bugün de sürmekte olan sert bir türbülansın içine düşmesine neden olmuştur.

İşgal sonrası dönemde Irak’ın siyasi birliği büyük ölçüde zayıflamış, ABD’nin ülkedeki bütün kurumları yıkması nedeniyle devletin kurumsal işleyişi çökmüştür. Sonuçta Irak, omurgası kırılmış, kendi ayakları üzerinde doğrulabilme yeteneğini kaybetmiş bir ülkeye dönüşmüştür. Irak’ta yeni bir anayasa ile vücut bulan federasyonda kuzeyde özerk statüye sahip ‘Kürdistan Bölgesel Hükümeti’ kurulmuştur.

ABD işgalinin yarattığı kaotik durum, Türkiye açısından Irak kaynaklı güvenlik sorunlarını daha da artırmıştır. Üstelik işgale karşı başlayan direnişle birlikte baş gösteren iç savaşta IŞİD’in kurulup ciddi bir alan hakimiyeti kazanması, Irak’ta PKK’nın ardından bu kez de IŞİD terörünü Türkiye’nin karşısına yeni bir sınama olarak çıkarmıştır.

*

Özetle, özellikle işgal sonrasındaki 20 yılı aşkın süre, Türkiye açısından Irak ile ilişkilerinde en zorlu dönemlerden biri olmuştur. Buradaki temel güçlük, Irak’ın ayakları üzerinde durabilen, kendini yönetebilen, karar alıp uygulayabilen bir devlet haline gelebilmesinde kendisini gösteren  sıkıntılardan kaynaklanmıştır. Bu çerçevede Bağdat’ta geçerli ve muktedir bir muhatap bulabilmek sorunu yaşanmıştır.

Sünni kökenli Saddam Hüseyin’in gidişiyle birlikte Şii çoğunluğun Irak’ta ilk kez yönetimde ipleri eline alması, İran’ın da bu ülke üzerindeki nüfuzunun artmasına ve gölgesinin her yerde hissedilmesine yol açmıştır.

Bütün bu gelişmeler, Türkiye’yi PKK tehdidine karşılık vermek üzere Irak’ta düzenlediği sınır ötesi harekâtlarından alıkoymamıştır. Karadan ya da havadan yaptığı muhtelif ölçeklerdeki her operasyon, sınırın ötesine her geçiş, Irak’taki merkezi hükümetin toprak bütünlüğünü, egemenliğini ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’yi Birleşmiş Milletler’e şikayet etmesiyle sonuçlanmıştır. Irak’ın bu şikayetleri ciddi bir külliyat oluşturabilir.

Buna karşılık, Türkiye’nin her seferinde BM’ye verdiği yanıt değişmiyordu. Irak kendi topraklarından Türkiye’ye yönelen terör faaliyetlerini önleyemediği için, Türkiye de meşru müdafaa hakkı çerçevesinde teröre tehdidine karşılık veriyordu.

Ancak daha önce genellikle ‘girip, bir süre kalıp, sonra çıkma’ şeklinde yürütülen operasyonlardan sonra, Türkiye 2019 yılından itibaren Kuzey Irak’ta topyekûn bir konsept değişikliğine gitmiştir. TSK, bu kez, ‘Pençe Kilit Operasyonları’ ile sahada kademe kademe yayılmak suretiyle kurduğu ileri karakollarla oluşturduğu güvenlik bölgesi üzerinden sahada kalıcı bir şekilde yerleşmiştir.

Böylelikle, PKK’nın Türkiye’ye geliş yolları üzerinde sınır boyunca geniş bir önleyici set oluşturulmuştur.

*

Irak ile ilişkilerde yaşanan en önemli değişiklik, Bağdat’ta 27 Ekim 2022 tarihinde Şii kökenli Muhammed Şia el Sudani’nin başbakanlığındaki hükümetin iş başı yapmasıyla birlikte, Türkiye’nin güvenlik kaygılarının karşılanması konusunda yakın bir işbirliğine girilmesi olmuştur. Aslında güvenliğin de ötesine geçen, ilişkilerin pek çok alanını kapsayan bir yakınlaşma döneminin başlangıcına tanıklık ediliyor.

İki ülkenin dışişleri, savunma bakanları ve istihbarat örgütü başkanlarının geçen iki yıl zarfında yaptıkları sayısız ziyaret ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen nisan ayındaki Bağdat ziyareti yeni bir dönemin önünü açmıştır.

Son olarak, bunun ardından geçen hafta Irak’ın dışişleri, savunma bakanları ve istihbarat başkanının Ankara’ya gerçekleştirdikleri ziyaret sırasında mutabakata varılan askeri içerikli anlaşmalar güvenlik alanındaki işbirliğini daha da ileri götürecek bir içerik taşıyor.

Bugünkü yazımızda geçen hafta imzalanan anlaşmalara giden sürecin arka planını göstermeye çalıştık. Yarın da bu anlaşmaların içeriğine daha yakından bakabiliriz.