Uyutun demiyoruz ama

TBMM’de yine kavga.

Saldırgan yine bildik bir tip.

Sayısını unuttuğumuz, saldırganlık çetelesini tutmaya belleğimizin yetmediği “Meclis dövüşçüsü”.

Pek çok eski sporcuyu tanırım, bununla şahsen tanışmadım hiç.

Televole’lerden ve uzun yıllar takım arkadaşlığını yapan Feyyaz’ın anlatımından biliriz kimliğini.

Ha bir de meşhur Fair Play Ödülü’nü almasına neden olan “centilmenliğinden”.

Futbol tarihinin en yanlış ödülüdür muhtemelen.

Zaten o günlerde faulü yapmayıp gol yememize neden olduğu için almıştı ödülü.

FIFA centilmenlik zannetmişti.

Takım sorumluları ise “Ne centilmenliği. Kırmızı kart görmemek ve bir sonraki maçta yer almak için yapmadı faulü. Derdi maç primini almaktı” demişti o günlerde.

Feyyaz Uçar’ın anlattığı kimlikle örtüşen bir yaklaşımdı.

Sonrasında bedeninin boyundan aşağıda kalan kısmını güçlendirmeye merak sardı.

Ve çevresindekilerde boyundan yukarıda bir marifet aramadığını 20 yıldır gördüğümüz bir yaklaşım tarafından milletvekili yapıldı.

Doğrusu şaşırdık.

Futbol dünyasında buna en layık olmayan kişi olduğunu tüm futbol dünyası biliyordu.

Ama zaten liyakati yok eden bir fikrin adamı olarak giriyordu Meclis’e.

Aksi olsaydı şaşırtıcı olurdu.

Ve 6 seneyi aşan TBMM kariyerinde hep kavgalarla anıldı.

Sayısız kez başta Ahmet Şık olmaz üzere pek çok milletvekiline saldırdı.  

Ve her seferinde sadece bir kınama ile sıyırdı.

Son seçimde “Artık bunu milletvekili adayı falan yapmazlar” diyordu herkes.

Partisini bile şaşırttı ve bir kez daha aday ve milletvekili oldu.

Belli ki, hizmetlerinden memnun sahibi ve onun aklından değil kas gücünden faydalanmak istiyordu partisi. Ki zaten aksi mümkün değildi.

Ama artık yeter.

TBMM Genel Kurul Salonu’nu, ringe, kafese çevirmeye kimsenin hakkı yok.

Bir değil, iki değil.

Kınamadan öte bazı cezalar uygulanmalı.

Ahmet Şık, kürsüde sarf ettiği kelimelerden ötürü kınanabilir ama saldıran ve bu saldırganlığı adet haline getiren kınanmaz, cezalandırılır.

Öyle ağır cezalar söz konusu olur ki, elini kaldırırken kırk kere düşünmek zorunda kalır.

Öyle bir ceza olur ki, kendini kontrol edebilmek için psikoloğa, psikiyatra gider.

Öyle bir ceza olmalı ki, milletvekilliğini ayaklar altına aldığı, bu kutsal görevi milletin gözünde küçük düşürdüğü için bu gibi tavırların tekrarı halinde milletvekilliği düşürülmeli.

Bakın daha yeni çıkardığınız bir yasada, saldırgan sokak hayvanlarının uyutulmasını kural haline getirdiniz.

Biz hiç olmazsa Meclis saldırganlarını uyutun demiyoruz.

Çok seviyorsanız alın parti binanızda ya da Saray’da besleyin.

Muhalefetin Kan Meselesi

Meclis çatısı altındaki saldırılara karşı muhalefetin tepkisizliği kabul edilebilir boyutta değil.

Onların tepkisi de kınamadan farklı değil.

Bir şey yapın yahu.

Tüm muhalefet olarak TBMM Genel Kurulu’nu hep birlikte protesto edin.

Oturma eylemi yapın.

TBMM’de dökülen kanı protesto etmek için genel kurul salonuna ya da saldırganın üzerine kırmızı boya dökün.

Ucuz açıklamalar ile yetinmeyin.

Bu rezalet vatandaş olarak bizim kanımıza dokunuyor.

Sizinkine dokunmuyor mu!

İktidara Büyük, Yangına Küçük

Yaz başından beri devam eden aşırı sıcaklar, uzun süren yağışsız dönem orman yangınlarının pek de uzak olmadığını söylüyordu zaten.

Sabah programlarında birkaç kez dikkat çektik bu duruma.

Ve başladı.

Cuma günü karayolu ile Güney Ege’ye gidiyordum.

Yol boyunca is kokusu ve duman hiç eksik olmuyordu.

İçimiz yanıyordu.

İzmir’deki piknik ateşinden başlamış.

Diğerlerinin sebebi henüz tam belirli değil.

Bazıları için terör örgütünün başlatma ihtimali üzerinde duruluyor.

Mümkündür. Sicillerinde var.

Yangın bu.

Ortam hazır olunca bir nedenle başlar.

Üç sene önce yine yandık.

Geçen sene Fransa’nın güneybatısı ve İspanya yandı.

İki hafta önce Yunanistan yanıyordu.

Bu sene sıra yine bizde.

Bakan Pakdemirli’den sonra mücadeleyi daha iyi ediyoruz sanki.

Pakdemirli döneminde eldeki uçaklar kullanılmamış, helikopterle yapılan mücadele ise başarısız olmuştu.

Son iki yıl uçamaz denilen 50 yıllık uçaklar yeniden mücadeleye dahil edildi ve orman yangınlarına karşı başarı oranımız arttı.

Ama hâlâ yetersiz.

Uçaklar yaşlı.

Uçaklar bizim ormanlarımıza ve yangın boyutlarımıza göre küçük.

Ve belli ki, uçakların sayısı az.

THK’nın 9 uçağından 4’ü devrede. (Zannederim biri düştü ve 3 kaldı.)

Bakanlık 20 Air Tractor tipi yangın söndürme uçağı aldık açıklaması yaptı.

 

Türkiye’nin satın aldığı yangın söndürme uçağı Air Tractor

Bunlar zirai ilaçlama uçağından bozma yangın söndürme uçakları.

20 değil 50 tane alsan hikaye.

Ama şunu kimse konuşmuyor:

Türkiye’ye geniş gövdeli, “ağır” diye tabir edilen yangın söndürme uçaklarından en az bir veya iki tane lazım.

 

ABD’nin ve diğer ülkelerin kullandığı geniş gövdeli ağır yangın söndürme uçakları

ABD’nin ve diğer ülkelerin kullandığı geniş gövdeli ağır yangın söndürme uçakları

Ama biz geniş gövdeli uçakları ancak iktidara makam uçağı olarak alıyoruz.

Yangına ise Air Tractor ile müdahale ediyoruz.

Ego

Tanıyan herkesin yaka silktiği bir tip benim için “Kılıçdaroğlu’nu destekledi yıllarca, müstahak” demiş.

Doğru.

Ama yanlış.

Demokrasiye olan inancım gereği her seçileni belirli bir süre desteklerim. Daha doğrusu seçilene karşı çıkmam. İşim değildir. Kendimi tek seçici zannetmem. Kendimi seçileni seçildiği gün yok edici eleştirilere muhatap edecek kadar önemsemem.

Sonra eleştirilere başladım.

Kılıçdaroğlu meselesinde ise tamamen yalan söylüyor.

Tüm okurlar şahit ki, daha seçimden 1 yıl önce “Aday olmayın kazanamazsınız” diye yazdım.

Mansur Yavaş’ın ya da İmamoğlu’nun aday olması gerektiği söyledim.

Defalarca tekrarladım.

En sonunda “Yanınızda AKP’den beslenen adamlar var ve sizi adaylığı ikna etmeye çalışıyorlar. İnanmayın. Aday olmayın. Kazanamayacaksınız. Bu ülkeyi bir beş yıl daha Erdoğan’a mahkum edeceksiniz”

Döndü, ağır sözlerle bana saldırdı.

“Gizli AKP’li sensin, Alo Holding’siniz” diyerek Ciner Grubu’na saydırdı.

Ve aday yaptırdı kendini.

Ne yazık ki, aday olduktan sonra da muhalefetin tercihine saygı duydum ve yine de AKP’ye karşı muhalefeti destekledim.

Ve seçimi kaybedeceğinin anlaşıldığı 14 Mayıs gecesi çalıştığım gruptan ayrıldım.

Aksini yapıp, AKP’nin değirmenine su taşırcasına seçim döneminde bile muhalefete muhalefet etseydim doğru yapmış olmazdım.

Ben kendi egosu için Türkiye’nin başına gelen felaketlere seyirci kalan tiplerden değilim.

Ne Zaman İnsan Oluruz?

İnsanlığımızı kaybetmeye başladığımızı fark ettiğimiz zaman.